İsrail’in işgalinin merkezde olduğu soruna Filistin sorunu diyegelmişizdir. Bu kullanım sorunlu coğrafyanın Akdeniz’den Ürdün’e kadar uzanan “Filistin” toprakları olduğuna işaret ediyorsa sorun yok. Fakat İsrail’i aklayıp sorunun kaynağı olarak Filistin’i işaret ediyorsa kasıtlı bir yanlıştır. Bir Filistin sorunumuz var mıdır? Ya da mezkûr sorunun Filistin’e bakan tarafları var mıdır? Evet, Filistin’in siyasi/ideolojik bölünmüşlüklerinin ve siyasi proje oluşturmadaki yetersizliği sorunun parçalarından birisidir. Fakat bu sorunun bir üst kademesinde daha büyük bir İsrail sorunumuz vardır.
Arap-İsrail çatışması, Filistin-İsrail çatışması gibi son yüz senemizi meşgul eden çatışmalar merkezinde ortaya çıkan sorun, bir İsrail sorunudur ve bu sorunun merkezinde yasadışı göçler ve işgal vardır. Tarihi Filistin topraklarının demografisinin bu topraklara ait olmayanlar tarafından değiştirilip, bu topraklarda yaşayan halkın sürgün edilmesidir sorunun kaynağı. Hukuki ve insani taleplerle, yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan cebren çıkarılmalarına karşı çıkan Filistin halkının karşısına mitolojik söylem ve cebri uygulamalarla çıkanlar arasındaki mücadeledir İsrail sorunu. İsrail’in işgali normalleştirmeye çalışırken, işgal sebebiyle normalleşememesidir. Üç İbrahimi din için kutsal olan bu toprakların, mitolojik aynı zamanda ırkçı bir projeyle çiğnenmesidir. İsrail her ne kadar işgalin kendisini güçlendirdiğini düşünse de; işgal İsrail’in altını oymaktadır.
İsrail sorununun da üzerinde bir ABD sorunu vardır. İngilizlerden devraldıkları hegemonyayı İsrail işgalinin hizmetine sunan ABD, en başta bu topraklara kutsiyet atfeden Müslümanlara, Hristiyanlara ve Yahudilere zarar vermektedir. Şimdiye kadar BM’den İsrail aleyhine yaptırım gücü olan kararların çıkmasına engel olan ABD, İsrail’e verdiği bu açık çekle çatışmanın çözülmesinin önündeki en büyük engel olagelmiştir. BMGK’da 14 üyenin kabul ettiği Kudüs kararını tek başına veto ederek ve ardından saldırgan ve tehditkar bir yaklaşım sergileyerek yıkıcı misyonuna devam etmiştir. Şu an ABD iç siyasetindeki çalkantılar, siyasi/ekonomik birtakım menfaatler ve apokaliptik tezviratlar sebebiyle ABD Kudüs meselesinde mafyöz bir tavır sergilemektedir.
ABD sorunun üzerinde ise bir uluslararası sistem sorunu vardır. Son Kudüs meselesi bir defa daha göstermiştir ki BM dünya barışını koruma araçlarına ve kapasitesine sahip değildir. Dünya barışı bir ülkenin iç siyasetindeki çalkantılara, siyasi/ekonomik birtakım menfaatlere ve apokaliptik tezviratlara feda edilmektedir. BM sistemi önce ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley ardından da bizzat Trump tarafından tehdit edilmiş, uluslararası irade esir alınmak istenmiştir. Haley perşembe günkü oylamada ABD aleyhine oy kullananların listesini oluşturarak cezalandıracaklarını, Trump ise bu ülkelere dış yardımı keseceğini ima etmiştir. Senelerdir diş geçirilemeyen İsrail işgali ve ABD tarafından esir alınan (veya Suriye meselesinde olduğu gibi Rusya tarafından baltalanan) uluslararası irade, BM’nin domine ettiği uluslararası sistemin sorunun asıl kaynağı olduğunu göstermektedir. BM’nin yapısı değişmeden ne ABD (ne Rusya), ne İsrail işgali ne de Filistin-İsrail çatışmasının gidişatı değişir.[Akşam, 22 Aralık 2017]