SETA > Yorum |
İsrail-İran'a Karşı Mısır-Suriye'de Türkiye-Suudi Arabistan İşbirliği

İsrail-İran'a Karşı Mısır-Suriye'de Türkiye-Suudi Arabistan İşbirliği

Birleşik Arap Emirlikleri gibi bir İsrail-İngiliz projesinin kayığına binen Suudi Arabistan bilinçli veya bilinçsiz olarak bölgenin siyasi/mezhepsel fay hatlarını harekete geçirdi. Sorun şu ki deprem kendilerine doğru yaklaşmakta.

Mısır, Suriye ile birlikte Arap Baharı olarak isimlendiren sürece yönelik en büyük blokajdı. Bölgede anlamlı bir siyasi değişimin kapılarını aralayabilecek devrim dalgalarının önüne hem bölgesel hem de küresel aktörler tarafından bir dalgakıran misali koyulan Mısır örneğinde statükonun “muhteşem geri dönüş” potansiyeli olduğu tüm bölge halklarına ilan edilmiş oldu. Suriye’de ise “statükodan sonrası tufan” tehditi savrularak yine bölge halkları istibdadi bir sessizliği halktan gelen bir hareketliliğe tercihe zorlandı. Özellikle Mısır’daki darbeden sonra oluşan yaygın kanaat, statükonun gücünü konsolide ettiği, Arap Baharı’nın soğuk ve sevimsiz bir mevsime tebdil olduğu ve halk hareketlerinin uzun süre bir daha kıpırdayamayacak şekilde felç edildiğiydi.

SURİYELİLERİN HAYATTA KALMA MÜCADELESİ

Gerçekten de Mısır ve Suriye’deki tablo bu doğrultuda güçlü unsurlar içermekte. %50 oy ile Cumhurbaşkanı seçilmiş Mursi’nin başına gelenler ve ardından İhvan Hareketi üzerinden tüm muhalefetin sindirilmesi ve terör parantezine alınmaya çalışılması, değişimin geri dönüş umutlarını fazlasıyla kırdı. Suriye’de ise yıkıntı haline dönüşen ülke, kayıp nesiller ve etkileri on yıllar sürecek iç savaş, bir üke yönetmekten ziyade Esed zulmüne karşı hayatta kalabilmek için mücadele eden bir halk yarattı. Bu iki kilit ülkenin içine düştüğü durum, başka iki ülke- İran ve İsrail- için stratejik genişleme fırsatları yarattı.

Geçtiğimiz hafta bu köşede de yazdığım gibi Suudi Arabistan İslamcıfobisi sebebiyle kendisini ve bölgeyi büyük bir ateş içerisine attı. Birleşik Arap Emirlikleri gibi bir İsrail-İngiliz projesinin kayığına binen Suudi Arabistan bilinçli veya bilinçsiz olarak bölgenin siyasi/mezhepsel fay hatlarını harekete geçirdi. Sorun şu ki deprem kendilerine doğru yaklaşmakta. İçerdeki İslamcı muhalefeti bastırmak için çıkılan yolda dışardan özellikle bölgesel rakip İran’dan gelen tehdit tehlike çanlarını çalmakta.

BÖLGEDEN İÇERİYE DOĞRU DEĞİŞİM ŞART

Kral değişimiyle tüm gözler bu felaket politikalarının değişip değişmeyeceği noktasına kilitlenmiş durumda. Suudi Arabistan başta kendi selameti için atacağı kritik adımlarla bu tablonun değişmesine sebep olabilir. Değişimin başlangıç noktaları Mısır ve Suriye.

Mısır’da Sisi yönetimine verilen desteğin son bulması, Suudi Arabistan’ı büyük bir finansal yükün altından kaldıracağı gibi Arap dünyasının amiral gemisi Mısır’ın normalleşmesine ve bölgede ağırlığını reel bir şekilde koymasına sebep olacak. Bu haliyle Mısır, Ortadoğu’da neredeyse İsrail kadar bölücü/yıkıcı bir aktör konumunda. Bu da doğal olarak başta İsrail ve İran’ın alan kazanmasına sebep oluyor. Mısır konusunda bölgenin selameti için tekrar düşünmek Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerine de olumlu yansıyacak ve bu iki ülkenin bölgesel meselelerde müspet ortaklıklar kurmasına sebep olacak. Bu ortaklık ürünlerini en fazla Suriye’de verecek.

MUHALİFLERE 'LEVEL' ATLATMAK

Suriye’de hep muhalefetin bölünmüş yapısından dem vurulur ama Suriye halkına destek verenler arasındaki bölünmüşlük mevcut durumun en önemli sebeplerindendir. Suriye muhalefeti bir süredir alanda kazanımlarını artırıyor. Bunun en önemli iki sebebi var: Birincisi, IŞİD’in Suriye ve Irak’ta koalisyon saldırılarına maruz kalması sebebiyle muhalefete eskisi kadar saldıramaması. İkincisi ise düşen potrol fiyatlarıyla birlikte Esed’in iki destekçisi Rusya ve İran’ın zor günler yaşaması. Bu kazanımları konsolide etmek ve Suriye’de Esed karşıtı muhaliflere “level atlatmak” için önümüzde büyük bir fırsat var.

Hem bölgesel düzlemde doldurdukları yer itibariyle hem de bölgesel/küresel sorunların merkezinde yer almaları hasebiyle bu genel olumsuz tabloya sebep olan iki ülke- Mısır ve Suriye-, gerekli adımların atılması halinde bölgenin toparlanmasına sebep olma potansiyelini de taşımaktalar. Fakat bunun için özellikle diğer iki ülkenin bölgesel politikalarında bir senkronizasyonu yakalaması gerekmekte. Küresel konjenktürde doldurduğu yer ve şimdiye kadarki siyasi performansına bakınca belki de Suudi Arabistan’dan çok şey bekliyor olabiliriz. Fakat Suudi Arabistan’ın bölgesel politikalarını sorgulamaya başladığına dair emareler var. Bu sorgulamalar fiilayata dökülecek mi? Allahu alem, bekleyip göreceğiz...

[Akşam, 9 Şubat 2015]