Psikolojik harbin her türlüsünü denediler. "Erdoğan'ın Washington'da istenmediği" intibaını oluşturmak için çabaladılar. Kendi ülkelerinin cumhurbaşkanını, yabancı bir devletin alıkoyma ihtimalinden bahsedecek kadar alçaldılar.
Zarrab'ın tutuklanmasını "Erdoğan'a darbe" gibi sundular. Erdoğan'ı protesto etmek için "kitlesel katılımlı büyük gösteriler"in olacağı yalanını uydurdular. Aslında her zaman olduğu gibi temennilerini siyasi durum analizi gibi pazarlayıp Erdoğan'ı ve ekibini demoralize etmeyi amaçladılar. Bütün bu süreçte 17-25 Aralık kumpası ile neyin hedeflendiği de çok daha net biçimde görülmüş oldu.
Pek tabii ki başarılı olamadılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Washington gezisini engelleyemediler. Başarılı olsalardı, bir taşla birkaç kuş birden vurmuş olacaklardı. Türkiye kamuoyuna "Batı Erdoğan'ı gözden çıkardı" mesajını, Batı kamuoyuna ise "Türkiye Batı'dan kopuyor, yüzünü Doğu'ya dönüyor" mesajını vereceklerdi. Böylelikle, Türkiye'nin AB ile son dönemde yakaladığı olumlu havayı da dağıtmayı umdular. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı.
11 saatlik uçuşun ardından salimen Washington Andrews Hava Üssü'ne indik. Konaklayacağımız otelin önüne geldiğimizde coşkulu bir grupla karşılaştık. Erdoğan'a sevgi gösterisinde bulunan, Türk bayraklarıyla bezeli pankartlar taşıyan bir grup insan otelin önündeydi.
O insanların tam karşısında ise daha küçük bir grup Erdoğan aleyhinde sloganlar atıyordu. PKK ve Paralel Yapı işbirliğini tescil eden 15 kişilik bir gruptan bahsediyorum. Kimi medya organları bu manzarayı "demokratik tepkisini dile getiren iki karşıt grup" gibi takdim etmeyi yeğlediler. Oysaki, Erdoğan'ı protesto etmek için bir araya gelmiş o küçük grubun, yolun öte yakasında Dombra eşliğinde Erdoğan'a destek sloganları atan gruba "koyun sürüsü" diye bağırması her şeyi özetliyordu.
Aslında oradaki karşıtlık demokrasiyi hazmedemeyenlerle, demokrasiye sahip çıkanlar arasındaki karşıtlıktan başka bir şey değildi. Burada olan biteni, paralel yapı ve PKK'nın haber kaynakları üzerinden "Erdoğan'a protesto" başlığı ile verdiler. Bir kere daha, gözümüzün önünde gerçekleşen bir hadisenin nasıl çarpıtıldığına şahitlik etmiş olduk.
Washington DC'ye vardıktan birkaç saat sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'yi yakından takip eden çeşitli üst düzey sivil toplum ve düşünce kuruluşu temsilcileriyle bir araya geldi. Basına kapalı gerçekleşen toplantıda Erdoğan kısa ve sıcak bir giriş konuşması yaptıktan sonra, sıranın bütün soruları açık yüreklilikle cevaplamaya geldiği mesajını verdi. Amerikalı davetlilerin her biri soru sordu ve Erdoğan her bir soruyu doyurucu biçimde cevapladı.
Türkiye- ABD ilişkilerinin geleceği, Suriye iç savaşı, DAİŞ'le mücadele, yeni dönem terör saldırıları, Türkiye- İran ilişkileri, Türkiye- İsrail ilişkileri, Kıbrıs meselesinde gelinen son nokta, Türkiye'nin NATO perspektifi ve paralel yapıyla mücadele en fazla konuşulan konular oldu.
Erdoğan, bütün bu alanlara ilişkin Türkiye olarak nerede durduğumuzu gösterdi. Türkiye'nin ABD'den neler beklediğini açık ve net biçimde ortaya koydu. Türkiye - ABD ikili ilişki ve işbirliklerinin geliştirilmesi için hangi adımların atılması gerektiğini ifade etti.
Dikkati çeken husus, bu temalar etrafında yapılan tartışmaların "gerçek" ve "rasyonel" bir zeminde yürüdüğü idi. Paralel yapı bileşenleri, elbette Washington'daki ziyaretimiz süresince her fırsatı bir manipülasyon imkânı olarak görüp kamuoyunu zehirlemeye çalışacaklardır. Fakat siz siz olun manipülasyona gelmeyin. İşler yolunda, Erdoğan da işinin başında!
[Sabah, 31 Mart 2016].