SETA > Yorum |
IŞİD'e Vurunca Çıkan Ses

IŞİD'e Vurunca Çıkan Ses

Kritik şehir Halep'in düşmesinin kabul edilemeyeceğini Türkiye uzun süredir dillendiriyor. Bunun hem sayıları milyonu bulabilecek yeni mülteci akınıyla Türkiye'ye hem de Esed karşıtı gruplara maliyeti ağır olacaktır.

Türkiye'nin Kuzey Suriye'deki stratejisini revize etmesine yönelik yapılan tartışmalarda sorulan iki önemli soru var. Birincisi "müdahale yapılmalı mı?" ve "neden şimdi?". Birincisi strateji değişikliğinin gerekliliğini sorgularken ikincisi amacını sorgulamakta. İki sorunun cevabı da birbiriyle ilişkili olduğundan beraberce cevaplayayım:

Suriye'de 5 senedir aksi yöndeki tezvirata rağmen Türkiye kendisini savaşın içerisine atmama stratejisi izledi. Ne yaşananlara duyarsız kaldı ne de sahada savaşın aktif bir parçası oldu. Bu duruşun şu anki strateji hayata sokulduğu takdirde de değişmeyeceğini düşünüyorum. Yani amaçlanan Türkiye'yi savaşa sokmak değil. Niyet, artan tehdit karşısında ve Türkiye'nin bölgesel çıkarları doğrultusunda sınır hattı boyuna küçük ayarlar çekmek.

IŞİD'e şimdiye kadar kendi usulüyle müdahalelerde bulundu Türkiye ve sınır hattı boyunca bir süredir zaten varlıkları söz konusuydu. İki ana sebep IŞİD'e şimdi müdahale yapmayı zorunlu kıldı. Birincisi, IŞİD'in Esed rejimiyle özellikle Halep cephesinde muhaliflere karşı giriştiği ittifak. Kritik şehir Halep'in düşmesinin kabul edilemeyeceğini Türkiye uzun süredir dillendiriyor. Bunun hem sayıları milyonu bulabilecek yeni mülteci akınıyla Türkiye'ye hem de Esed karşıtı gruplara maliyeti ağır olacaktır. Başbakan Davutoğlu, Haseke'de IŞİD-Esed arasında yapılan koordinasyon toplantısını deşifre ederken bu konuda bir strateji değişikliğine gidilebileceğinin de sinyallerini veriyordu aslında.

İkincisi ise PKK'nın son aylarda IŞİD'den istifade ederek Suriye'nin kuzeyini siyasi, askeri ve demografik olarak şekillendirme çabaları. Burada da iki ana tehdit algısı var. Birincisi, PKK'nın kendi gündeminin yanında Kandil'de etkili olan İran gibi aktörlerin bölgesel taşeronluğunu yapması. Buna bir de ABD'nin Ortadoğu'yu şekillendirme çabaları eklenince durum Türkiye'yi "akıllı" bir aktifliğe icbar ediyor. İkincisi ise PKK'nın demografik mühendislik çabalarının insani maliyetinin Türkiye'ye yüklenmesi ve bu mühendisliğin on yıllar sürebilecek bir etnik çatışmanın kapılarını aralaması. Yerinden edilen veya dönmesine izin verilmeyen Suriyeliler, Türkiye'nin zaten yüklü olan insani yardım maliyetini artırırken, diğer taraftan da sınır hattı boyunca derin ve Irak'ta çok acı bir şekilde gözlemlediğimiz türde bir düşmanlık ve çatışma zeminini oluşturuyor. Yani her halükarda PKK etkisi Türkiye'nin içlerinde hissedilen bir çatışma zeminini tek taraflı adımlarıyla hazırlıyor.

Son yazımda IŞİD'in Esed rejiminin ve PKK'nın cürümlerini unutturmak ve kendilerini meşrulaştırmak için kullandıkları bir aparat olduğunu yazmıştım. Türkiye'nin bu aparatın etkinliğini zayıflatmak için adım atmayı düşündüğü şu günlerde bu adımlara en büyük tepkinin IŞİD'in kullanışlı yoldaşları Esed rejimi ve PKK'dan gelmesi şaşırtıcı değil. IŞİD dinamiğini Suriye denkleminden çıkardığınızda Esed rejimi de PKK da şu anki nispeten konforlu görünen pozisyonlarını mumla arar noktaya gelirler. Bu sebepten IŞİD teröründen bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak beslenen Esed rejimi ve PKK'nın, Türkiye'nin IŞİD'e müdahale ihtimali belirince neden "istemezük" salvoları çektiklerini anlayışla karşılamalıyız.

[Akşam, 3 Temmuz 2015]