Kudüs ve onun incisi Harem-i Şerif maalesef hep çatışmalarla gündeme gelir. Çünkü Filistin-İsrail çatışmasının merkezidir, nirengi noktasıdır. Bir matruşka bebeği gibi düşünürsek en alt katmanda Mescid-i Aksa’nın ve Kubbett’us-Sahra’nın bulunduğu Harem-i Şerif çıkar karşımıza. Sadece platformun üstünde yer alan kutsal mekanlarıyla değil, platformun tepesinden yer altına kadar uzanan tüm varlığıyla... Müslümanlar için Hz. İbrahim, Hz. Peygamber’in miraç mekanı, en uzaktaki mescidin yer aldığı Harem-i Şerif. İkinci katman Doğu Kudüs’tür. Eski şehrin de içinde yer aldığı ve 1967 savaşından sonra İsrail’in işgal ettiği Doğu Kudüs. Gelecekteki Filistin Devleti’nin başkenti olarak uluslararası camianın kabul ettiği fakat İsrail işgalinin her geçen saat genişlediği Doğu Kudüs. Üçüncü katmanda ise Batı Şeria yer alır. Oslo Anlaşması’yla kuşa çevrilen ve Filistinlilere ait sembolik hâkimiyet noktalarında İsrail’den izinsiz bir adımın bile atılamadığı Batı Şeria. Ürdün sınırına kadar uzanan Filistin topraklarında mantarlaşan yerleşimlerle ve ırkçı-fanatik yerleşimcilerle yaşamak zorunda kalan Batı Şeria. Son halkada ise Gazze yer alır. İsrail’in 2005’te yerleşimcilerini çekmesinden sonra bir açık hava hapishanesine döndürdüğü ve acımasızca ve tüm uluslararası anlaşmaları çiğneme pahasına doğrudan sivilleri hedef aldığı Gazze.
Bu katmanların hiçbirisini bir diğerinden ayırmak mümkün değil. İsrail de zaten böyle bir ayrıma gitmiyor. Sadece Harem-i Şerif’e özel bir parantez açıyor fakat diğer katmanlarda yaşananları birbiri için bir nevi cezalandırma malzemesi olarak kullanıyor.
İSRAİL İNTİKAM ALIYOR
İsrail’in Harem-i Şerif provokasyonları, Gazze’ye son saldırısından itibaren yürüttüğü bir operasyonun parçası. Gazze’nin direnişini, Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te yerleşimleri derinleştirerek cezalandırmaya çalışıyor. Filistinlilerin ve İslam dünyasının sinir ucu olan Harem-i Şerif’te aşırı sağcıların ve radikal grupların provokasyonlarına mani olmayarak ve hatta bu gruplara güvenlik şemsiyesi açarak destek veriyor. Fakat yine de bunu mevcut statükonun değişmesi amacıyla yapmıyor; daha ziyade radikal grupları “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” aracı olarak kullanıyor. Böylece kendince hem Filistinlileri hizaya getirmiş oluyor hem de koalisyon ortağı aşırı sağcı partilerin önüne bir kemik atmış oluyor.
Malum 1994 İsrail-Ürdün anlaşmasıyla birlikte Ürdün’e Harem-i Şerif üzerinde bazı haklar tanındı. Aslında Harem’in idaresi yüzyıllar boyunca zaten İslami Vakıf tarafından yürütülüyordu. 1967 savaşıyla İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgal etmesi tartışmaları başlattıysa da İsrail Harem’in korunmasına yönelik bir yasa çıkardı. İleriki dönemlerde de güvenlik gerekçesiyle gayrimüslimlerin Harem’e girişini kısıtladığı gibi Harem’de ibadet etmelerini de yasakladı. Bu statüko birçok provokasyon ve dinamitleme çabalarına rağmen devam etti.
HAREM'İN STATÜKOSUNA DOKUNMA, İŞGALE DEVAM
Üç ana sebepten ötürü İsrail hükümetleri bu statükonun devam etmesini istedi ve mevcut şartlar altında hâlâ istemekte. Bunlardan birincisi dini sebeplerden ötürü. İsrail’in hem Eşkenazi hem de Sefarad Hahambaşılıkları Yahudilerin Harem-i Şerif’e girmelerini caiz görmemekte. Yahudi şeriatına göre Yahudiler arınmadan “Tapınak Tepesi”ne çıkamazlar ve mevcut şartlar altında bu arınma mümkün değil. Bu fetva İsrail’de genel kabul görse de dini-Siyonistler Müslümanların Harem’deki varlığına son verilmesine kadar varan taleplere sahip. İsrail parlamentosu nezdinde yürüttükleri çalışmalar şu ana kadar sonuç vermedi. İkinci sebep ise siyasi. İsrail, Harem’in hamisi ve diplomatik ilişkilere sahip olduğu iki Arap ülkesinden birisi olan Ürdün’ü karşısına almak istemiyor. Üçüncü olarak ise bu tarz bir provokatif hamlenin başına açacağı güvenlik sıkıntılarından endişe ediyor. İkinci İntifada’nın benzer bir provokasyondan sonra çıktığını hatırlatmak yeterli.
Bu sebepten İsrail, Harem’in statükosuna dokunmuyor fakat altını kazılarla oyduğu gibi Doğu Kudüs’ü karış karış işgale devam ediyor. Bunun için; yerleşimleri yayıyor, Doğu Kudüslü Filistinlilerin diğer Filistin topraklarıyla temasını koparıyor, Filistinlilerin hareketini, iş güvenliğini ve sosyal hizmet alımını kısıtlayan gayri medeni ve hukuki uygulamalar hayata sokuyor, Filistinlilerin ev ruhsatlarını iptal ediyor ve yerleşimcilerin bu evleri işgal etmesine olanak sağlıyor.
[Akşam, 15 Aralık 2014]