İsrail'in İran'ın Şam'daki diplomatik yerleşkesini hedef almasıyla başlayan yeni süreç, geldiğimiz noktada bazı ilklerin yaşanmasına ve dolayısıyla on yıllardır var olan "eşiklerin" yükselmesine yol açtı. Suriye iç savaşı boyunca belirli aralıklarla, özellikle İran Devrim Muhafızları (İDM) ve Hizbullah unsurlarını hava saldırılarıyla hedef almış olan İsrail, ilk defa İran egemen toprağı kabul edilen diplomatik yerleşkesini hedef alarak üst düzey İDM komutanlarını öldürdü. İDM komutanları İsrail tarafından Suriye'de ilk defa öldürülmediği için İran açısından misilleme yapma zarureti, saldırının diplomatik misyona yapılması sebebiyle ortaya çıktı. İran hem caydırıcılığını korumak hem de on yıllardır inşa ettiği "direniş ekseninin liderliği" imajını kurtarabilmek adına İsrail'e –tıpkı İsrail'in saldırısında olduğu gibi- öncekilerden farklı bir şekilde mukabelede bulunmak mecburiyetiyle karşı karşıya kaldı.
İsrail'in İran'ın Şam'daki diplomatik yerleşkesini hedef almasıyla başlayan yeni süreç, geldiğimiz noktada bazı ilklerin yaşanmasına ve dolayısıyla on yıllardır var olan "eşiklerin" yükselmesine yol açtı. Suriye iç savaşı boyunca belirli aralıklarla, özellikle İran Devrim Muhafızları (İDM) ve Hizbullah unsurlarını hava saldırılarıyla hedef almış olan İsrail, ilk defa İran egemen toprağı kabul edilen diplomatik yerleşkesini hedef alarak üst düzey İDM komutanlarını öldürdü. İDM komutanları İsrail tarafından Suriye'de ilk defa öldürülmediği için İran açısından misilleme yapma zarureti, saldırının diplomatik misyona yapılması sebebiyle ortaya çıktı. İran hem caydırıcılığını korumak hem de on yıllardır inşa ettiği "direniş ekseninin liderliği" imajını kurtarabilmek adına İsrail'e –tıpkı İsrail'in saldırısında olduğu gibi- öncekilerden farklı bir şekilde mukabelede bulunmak mecburiyetiyle karşı karşıya kaldı.
Fakat pek çok farklı dengeyi ve faktörü hesaba katmak zorunda kalan İran, ancak iki hafta kadar sonra ve "orta yollu" bir misillemede bulunabildi. İsrail ise her zaman olduğu gibi, ilk ve provokatif saldırının kendisinden geldiği gerçeğini perdeleyerek, İran'ın misillemesini "sebepsiz bir ilk saldırı" olarak sundu ve bu defa kendi "misilleme hakkını" kampanyaya dönüştürdü. Neticede İsrail de on yıllardır yaratmış olduğu "hedef alınamazlık" ve "düşman"larına ödettiği orantısız bedeller üzerinden pekiştirdiği "istisnai devlet" konumuna rağmen İran'a yaptığı karşı misillemede ölçülü ve sınırlı davranmak zorunda kaldı. Buraya kadar İran-İsrail düellosunun sınırlı kalmasında Biden yönetiminin hem İran hem de İsrail nezdindeki çabaları kadar, bölgede İran'ı da içine alan büyük bir savaşın fitilini tutuşturma arzusu konusunda Netanyahu hükümetinin mutlak yalnızlığı belirleyici oldu. Zira ne Biden yönetimi, ne İran ne de bölgenin diğer aktörleri İran'ın da içine alındığı büyük bir bölgesel savaş istiyor.
Bölgesel sıcak bir savaşı istememek konusunda bölgenin Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır başta olmak üzere önemli aktörlerinin Biden yönetimi ile benzer bir pozisyonu paylaştığını söylemek mümkün. Ancak bölge aktörleri –İran ve İsrail dışında kalanlar- Biden yönetiminden bir noktada farklılaşıyor. Özellikle ABD'nin 2003'teki Irak işgali sonrasında kristalleşen, ideolojik ve siyasi açıdan birbirinin "anti-tezi" –hatta varlık sebeplerini bu zıtlık üzerinden kuran ve pekiştiren- konumundaki İran-İsrail ikiliği sadece Biden yönetimi değil, onun da ötesinde ABD'nin gözünde sorun arz etmeyen, bilakis öngörülebilir bir Ortadoğu bölgesi için gerekli bir yapı. Zaten şu an için ABD ile İsrail arasındaki yaklaşım farklılığı, İran'ı içine alacak ve ne kadar süreceği belli olmayan büyük bir savaşı çıkarma ve eğer çıkacaksa zamanlaması üzerine hükümetler arasındaki tercih farkından kaynaklanıyor. ABD açısından sınırları nerede duracağı belli olmayan büyük bir sıcak savaş değilse bile kontrolden çıkmadığı sürece örtülü operasyonlar ve vekil aktörler üzerinden İran ile İsrail'in birbirine saldırdığı, gerilimi belirli bir tempoda sürdürdüğü bir "rejim" ABD'nin bölge kurgusuna aykırılık teşkil etmez.
Ancak Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır başta olmak üzere bölgedeki diğer aktörler için aynısı geçerli değil. Bu aktörlerin hepsi için İran ile İsrail arasında sıcak bir savaş son derece olumsuz ve engellenmesi gereken bir senaryo iken, o noktaya varmayan kontrollü bir gerilim ve "soğuk savaş" da bir o kadar zararlı ve kaçınılması gereken bir akıbettir. Zira İran ile İsrail'in yoğunluğu koyulaşmış bir gerilimi bölgesel bir soğuk savaş şeklinde yürütmesi, bu iki ülkeyi bölgede birbirinin zıttı iki kutup seviyesine çıkarır; bölgenin diğer aktörlerini ve üçüncü taraflarını kaçınılmaz şekilde ikincil, edilgen ve bu kutupları takip etmek veya etrafında kümelenmek zorunda kalan nispeten daha "etkisiz" aktörlerine dönüştürür.
Her biri farklı kapasitelere sahip ve farklı seviyelerde kendilerine has çıkarları ve bölgesel tasavvurları olan aktörler, kendilerinin belirlemediği, arzu etmediği, kaynaklarını bu yönde harcamak istemediği bir soğuk savaş kurgusuna sürüklenmek ve çekilmek riskiyle karşı karşıya kalır. Sadece stratejik bir "anlamsızlığa" sürüklenme değil, İran-İsrail arasındaki en son "raunt"ta görüldüğü üzere belirli aralıklarla sıcak çatışmaya dönüşen gerilim, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Yemen, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi pek çok ülkeyi operasyonel açıdan da tehdit etmektedir. Bu sebeple mezkur aktörler, İran-İsrail arasında oluşması muhtemel yeni statüko, rejim veya soğuk savaş kurgusuna farklı yöntemlerle tepki gösteriyorlar.
Mısırlı yetkililer tarafından "İsrail'in İran'a büyük bir saldırı yapmaması karşısında Refah'a yapacağı operasyona ABD'nin yeşil ışık yaktığı" haberinin medyaya sızdırılması ve ABD'li yetkililerin bunu yalanlaması, Mısır'ın mevcut gidişata gösterdiği bir tepki olarak yorumlanmalı. Zira şimdiye kadar Mısır'a yaşatacağı çok yönlü mağduriyet ve üreteceği maliyetler üzerinden en azından ABD'nin gözettiği bir dinamik olarak Refah operasyonunu ertelettiren ortam, yerini Mısır'ın ve hassasiyetlerinin ikinci plana itildiği, merkeze İran tehdidi ve İsrail'in "haklılığı"nın oturduğu yeni bir atmosfere bıraktı. Benzer şekilde Suudi Arabistan'ın, İran'ın İsrail'e yönelik saldırısı sırasında İsrail'e istihbarat sağladığı haberinin daha sonra yalanlanması da Suudi Arabistan'ın bu çatışmanın bir tarafı olarak algılanmak istemediğini, İsrail ve ABD ile ilişkilerini önemsemekle beraber bu ilişkiler sebebiyle kendisini doğrudan İran'ın saldırılarına açık hale getirmek istemediğini gösteriyor. Türkiye ise hem ABD ile İran arasındaki dolaylı iletişimde oynadığı rol hem de istihbarat ve diplomasi temasları ile bölgedeki bütün ilgili taraflar nezdinde gerilimin yükselmemesi ve kontrolden çıkmaması için ciddi bir çaba sarf etti.
Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır başta olmak üzere bölgenin İran ile İsrail dışında kalan aktörlerinin çıkarları, İran-İsrail kontrollü gerilim rejimi tarafından eşanlı olarak tehdit ediliyor. Bu yeni kontrollü gerilim rejimi, kendi çıkarları ve bölgesel gündemlerini İran-İsrail soğuk savaşına kurban veya rehin vermek istemeyen bölge aktörlerinin kendi aralarındaki safları sıklaştırmasını gerektiriyor.
[Sabah, 20 Nisan 2024]