Irak’ta üç gündür devam eden gösterilerde, bu yazının yazıldığı saatlerde ölü sayısı 28’e yükselmişti. Halk sokağa çıkma yasağına rağmen gösterilere devam ediyor. Yolsuzluk, kamu hizmetlerinin yetersizliği, işsizlik ve yaygın yoksulluk göstericilerin temel şikâyetlerini oluşturuyor.
Başbakan Adil Abdülmehdi dün yaptığı açıklamada, göstericilere sükûnet çağrısında bulundu, yoksullukla mücadelede atılacak adımlardan bahsetti ve alınan güvenlik önlemlerinin haklılığını savundu.
Ama bunların yanında Irak Başbakanının “biz devlet inşa etmek istiyoruz” sözleri dikkat çekti.
Aslında Irak’ta belki de en zor olan şey devlet inşa etmek.
Zira bu ülkede işleyen bir devlet yapısı inşa etmenin önünde o kadar çok engel var ki!
ABD, Irak’ta işleyen bir devlet mekanizması kurulmasına müsaade etmiyor.
İran, aynı şekilde Irak’ta işleyen bir devlet yapısı kurulmasına müsaade etmiyor.
Şii Araplar, Sünni Araplar ve Kürtlerin önde gelen siyasetçileri de Irak’ta işleyen bir devlet mekanizmasının önünde engel olarak duruyorlar.
Çok zengin enerji kaynaklarına sahip Irak’ın yoksulluk ve yolsuzluktan kurtulup istikrara kavuşabilmesi için işleyen bir devlet aygıtına sahip olması zorunlu.
ABD’nin bazı müttefikleriyle birlikte Irak’a karşı 2003 yılında gerçekleştirdiği gayrimeşru müdahale bu ülkedeki bütün dengeleri altüst etti. Bu işgal sonrasında yaşanan çatışmalar, zaman zaman mezhep savaşı ve iç savaş boyutuna ulaştı.
Washington yönetiminin Irak’ta kendi çıkarlarıyla uyumlu bir iktidar dizayn etmek için yaptığı toplum ve siyaset mühendisliği toplumun bütün kesimlerini birbirine daha fazla düşman etti.
Şii çoğunluğa sahip bir ülkede, yüzünü İran’a çevirmeyen bir iktidar inşa etmeye çalışmak beyhude bir çabaydı. Bu konuda sürdürülen ısrarlar Irak’ta yeni düşmanlıklar ve çatışmaların kapısını araladı. Üstelik Şii çoğunluğun gücünü dengeleyecek kesimlerden biri olan Sünni Arapların, Saddam Hüseyin’e yakınlıkları dolayısıyla iktidardan dışlanması ABD’yi Kürtler ve seküler Şiiler üzerinden bir iktidar dizayn etmeye mahkûm etti.
Irak’ta sayıca azınlık olan Kürtler ve seküler Şiiler üzerinden bir iktidar kurmak ve onun kalıcı olmasını sağlamak ABD gibi etkin bir aktör için bile çok zordu. Zira İran’ın da Irak siyasetine müdahale edebilecek etkili araçları vardı.
Uzun Baas yönetimi süresince Irak’a nüfuz etme imkânları sınırlı kalan İran, Amerikan işgali sonrasında yaşanan kaos ortamında bu ülkede yaşayan Şiiler üzerinden giderek artan bir şekilde Irak siyaseti üzerinde etkisini artırmıştır.
Washington yönetimine benzer şekilde, Tahran da Irak’ta kendi çıkarlarıyla uyumlu bir iktidar dizayn etmeye çalışmış, bu da Irak siyasetinin doğal akışını engelleyerek istikrarsızlığı artırmıştır. İran’ın Irak’taki İslamcı Şii aktörleri öne çıkarmaya çalışan politikası diğer kesimlerin dışlanmasına ve hatta Nuri el Maliki’nin ikinci başbakanlık döneminde olduğu gibi baskı altına alınmasına yol açmıştır.
Irak’ın “failed state” (başarısız devlet) olmasında ABD ve İran’dan başka aktörlerin de ciddi payı vardır. Bunların başında, 1979’da ülke yönetimini ele geçiren Saddam Hüseyin gelmektedir. İktidara geldiği günden itibaren saldırgan politikalar izleyerek ülkesini kaybedeceği savaşlara sürükleyen ve küresel aktörlerin müdahalelerine açık hâle getiren Saddam Hüseyin’dir.
1980 yılında İran’a, 1990 yılında ise Kuveyt’e saldıran, ülke içerisinde de Şiiler ve Kürtlere karşı büyük katliamlar gerçekleştiren Saddam Hüseyin, bir liderin ülkesini nasıl felakete sürükleyebileceğinin ve zengin kaynaklara sahip bir devletin nasıl “failed state” hâline getirileceğinin açık örneğidir.
Sonuç olarak, ABD ile Irak arasındaki güç mücadelesinin bir sahası hâline gelen Irak’ta, iç siyasal aktörlerin bu mücadelenin figüranları olmaktan kurtulup kendi ülkelerinin ve halklarının çıkarlarını esas alan bağımsız bir politikaya yönelmemeleri durumunda Irak’ta işleyen bir devlet inşa etmek mümkün olmayacaktır.
[Türkiye, 5 Ekim 2019].