Son Kuzey Irak gerilimi Türkiye'ye hiçbir şey göstermediyse, Irak'a dair stratejinin çeşitlendirilmesi gereğini gösterdi. Yapılan onca yatırım Barzani'de hiçbir ahde vefa duygusu yaratmadı. Aksine Barzani Ankara'yı kendine mahkûm olarak görmeye başladı. Ankara'nın İran'la anlaşamayacağı varsayımından hareketle kendini güvende hissetti. Zaten Barzani'nin böylesine kontrolden çıkmasının temel sebebi Türkiye ile kurduğu ilişkiye yüklediği bu anlamdı.
EKONOMİK İLİŞKİLER
İnşa edilen ekonomik bağlantının vaz geçilemez olduğunu düşündü. Türkiye üzerinden aktarılan petrol ve Türkiye ile yapılan gümrük ticareti pek tabii ki Türkiye için bir katma değerdir. Yapılan hesaplara göre petrol boru hattından Barzani yıllık 7 milyar dolar civarında petrol pompalıyor.
Türkiye'nin bu hattan kazancı ise 2 veya 3 milyar dolar olarak tahmin ediliyor.
3 milyar iyi bir kazanç olsa da Türkiye için vaz geçilmez bir rakam olmadığı çok ortada. Öte taraftan gümrük ticaretine bakarsanız Türkiye'nin Kuzey Irak'a yaklaşık 5 veya 6 milyarlık mal sattığını görürsünüz. Bu da Türkiye için oldukça iyi bir rakam. Fakat bu da vazgeçilmez değil.
Bunca yıldır Barzani ile geliştirilen ilişkiye bu rakamlar üzerinden bakılacak olursa, Barzani'nin gümrük ticareti bakımından çok da Türkiye'ye bağımlı olmadığı sonucuna varabilirsiniz. Zira Barzani İran'la da yaklaşık 4 veya 5 milyar dolar civarında gümrük ticareti yapıyor. Yani Türkiye Barzani'ye yatırım yaptığı esnada bile Barzani İran'a yatırım yapmaya devam etmiş. Ve kendisi için İran'ı bir alternatif ticaret güzergâhı olarak inşa etmiş. Habur'un kapanması bu anlamda Barzani'nin bölgesine giren malları yarı yarıya düşürebilir ama İran'la ilişkisini bozmazsa şayet ticaretini krizler anında o tarafa kolayca kaydırabilirdi. Bu nedenle zaten referandum krizinde İran ve Türkiye'nin ortak hareket etmesi çok önemliydi.
Öte taraftan petrol boru hattı meselesinde Barzani ile Türkiye arasındaki ilişki çok daha tek taraflı. Zira Barzani'nin bütçesinin en büyük kalemi hala petrol boru hattı. Ve bu bakımdan Türkiye'ye bağımlı.
SİYASET İKTİSATTAN ÖNCE GELDİ
Ama görüldüğü gibi siyaset söz konusu olduğunda iktisat göz ardı edilebiliyor. Bunca ekonomik sıkıntı ihtimaline rağmen Barzani siyasi hedefi için her şeyi göze aldı ve meseleyi çeşitli manevralarla halledebileceğini düşündü.
Eğer attığı adımlarda başarılı olsaydı bir soğuma siyaseti takip edecekti. Hem Türkiye hem İran hem de merkezi Irak hükümetine tutmayacağı garantiler verip işleri zamana bırakacaktı. Fakat öyle olmadı Türkiye ve İran bu tehdidi gördüklerinden diğer konulardaki anlaşmazlıklarını rasyonel bir şekilde bir kenara bırakıp Barzani'ye karşı ortak tavır alabildi.
KORKU MU SEVGİ Mİ?
Barzani sadece bu yolla durdurulabildi.
Türkiye ile geliştirdiği ilişki ikna olması için yeterli olmadı. Bu durumu görünce Machiavelli'yi anmadan edemedim. Boşuna dememiş. "Korkulmak veya sevilmek arasında bir tercih yapmak zorunda kalıyorsanız korkulmayı seçin" diye. Tabii ki hem sevilmek hem korkulmak daha iyi olabilir. Ama seçim yapmak gerekiyorsa korkulmak daha pratiktir. Çünkü korkutmak korkutana bağlıdır sevilmek ise sevene. Seven sevmemeye karar verebilir.
Fakat korkan korkmamaya karar veremez.
Her ne kadar Türkiye'deki kanalları aksi yönde hikayelerle bizi ikna etmeye çalışsa da Barzani Türkiye'ye âşık olmadığını kanıtladı.
Neyse ki Türkiye Barzani'ye korkması gerektiğini gösterebildi.
Uzun vadede Barzani ile kurulan ilişkide buna dikkat etmek gerek. Barzani ile tek taraflı ilişki kurup bir iyi niyet ağı kurmaktansa, Barzani'nin Türkiye'den daha fazla çekineceği bir ilişki biçimi oluşturmak gerek. Bu nedenle de mümkün olan en kısa sürede Merkezi Irak Hükümeti ile ilişkileri artırmak ve daha önemlisi ülkede uzun süredir göz ardı edilen Sünni Arap grupların çıkışına yardımcı olmak iyi olur. Türkiye'nin Irak siyaseti ne tek başına Barzani'nin ne İran'ın ne de Sünni Arapların iyi niyet ve insafına terk edilemez.
[Takvim, 24 Ekim 2017].