Türkiye'nin enerjisi son 60 yıldır iç iktidar mücadelesine harcandı.
İktidar mücadelesi gerçekçi bir süreçti ve halen devam etmekte.
Demokrasinin imkanları ile iktidar mücadelesi, şimdilerde daha makul bir gerilim düzeyinde devam eder hale geldi.
Demokrasinin imkanları ile iktidarda olan ve bu milletin tarihsel değerlerini ve çoğunluğunu temsil eden AK Parti için "ince işçilik" ve "kurucu siyasetin" daha öne geçmesi gereken dönem başladı.
Aslında bu dönemde de iktidar mücadelesi devam edecek. İktidar mücadelesinin gerilimi daha incelikli alanlar üzerinden yürüyecek. Yeni gerilim alanları; şehir, çevre, yerel yönetim, iş güvenliği, göçmenlik, gündelik yaşam tarzı ve kültür politikaları üzerinden olacak. İşte tüm bu alanlarda "ince işçilik" ve "kurucu siyaset" gerekli. Çünkü bu alanlarda değişimler makro politikalara olduğu kadar mikro düzeyde de iyi çalışmayı gerektiriyor.
Aslında Türkiye'nin tarihsel ve siyasi açıdan yapısal üç siyasi gerilim alanı var. Kürt sorunu, Alevi sorunu ve laikçilik- dindarlık gerilimi.
Bu gerilimlerin hem rejim düzeyinde hem de toplumsal düzeyde karşılıkları var. Bu gerilimler üzerinden siyasal pozisyonlar alınmış durumda.
Halbuki, şehir, çevre, yerel yönetim, iş güvenliği, göçmenlik, gündelik yaşam tarzı ve kültür politikaları üzerinden yaşanan gerilimlerin var olan siyasal kamplaşmanın ötesine geçme potansiyeli var. Bu konulardaki tutum ve taraftarlıklar, yeni saflaşmalar ve yeni ittifaklar oluşturabiliyor.
Son yıllarda siyasal alanda ve toplumda gerilim oluşturan olayların listesi çıkartıldığında ne demeye çalıştığım daha açık hale gelebilir. Gezi Parkı Olayları, İstanbul'da silueti bozan yapılaşma tartışmaları, kentsel dönüşümün nasıl yapılacağı, Soma ve Ermenek'teki madenlerdeki güvenlik zaafları, İnşaat kazaları, Suriyeli göçmenler, alkol kullanımı ile ilgili düzenlemeler ve kızlı -erkekli öğrenci evleri tartışmaları yeni gerilim alanları oluşturma potansiyeline sahip.
Bu alanlarda iyi performans oluşturabilmek ince işçilik gerektiriyor.
Hemen hemen hepsi için yapısal değişimler gerekiyor. Hem devletin düzenleyici ve denetleyici rolünde nitelik artışı, hem de toplumun mantalitesinde değişime ihtiyaç var.
Örneğin madenlerdeki trajik ölümlerin önüne geçilmesi ancak çok boyutlu yapısal değişimlerle mümkün.
Madenlerin işletme haklarının dağıtımı, madenin çıkarılma şekli, maden güvenliği standartları, işçi hakları, denetleme gibi çoklu alanda, hem optimal hem de işleyebilen yeni düzenlemeler yapmak gerekiyor.
Enflasyonu düşürmek, işsizliği azaltmak nasıl çok boyutlu ve uzun süreli ve sürekli bir aktif çaba gerektiriyorsa, madenci ölümlerinin önüne geçmek için de benzer çabalar gerekiyor.
Kentsel dönüşüm de ince işçilik gerektiren bir alan. Bir yandan depremin yıkıcı tehdidi altında evlerimizin yenilenmesi gerekiyor. Ama bu yapılırken mahalle yapısının korunması, mahallelinin göçe zorlanmaması, rant meselesinin adaleti, ev estetiği ve konut yapabilmenin finansman modeline kadar bir çok etmenin eş zamanlı dikkate alınması gerekiyor.
Bu kadar faktörü bir araya getirebilmek için de helal- haram bilen, akıl ve estetik sahibi, dünyayı tanıyan kadrolardan oluşmuş bir yönetim erki lazım.
Şehir politikalarından kültür politikalarına kadar alandaki yapısal ve niteliksel değişimleri yapmak Türkiye için hayati önemde. Hem Türkiye'nin devletler liginde bir üst basamağa çıkabilmesi için, hem toplumsal barış için, hem de AK Parti hükümetinin devamı için bu dönüşümler yapılmak zorunda.
[Sabah Perspektif, 08 Kasım 2014]