Her eylülde olduğu gibi ülkelerin liderleri bir kez daha BM toplantısı için New York’a geldiler. Liderler her yıl bu dönemde BM’de yaptıkları konuşmalarda küresel gelişmelere dair ülkelerinin bakış açısını dünya kamuoyu ile paylaşıyorlar.
Bu yıl BM Genel Kurul’unda ABD lideri Trump’tan hemen sonra Başkan Erdoğan’ın konuşması vardı. Trump, kendi konuşma sırasını kaçırdığı için böyle bir durum yaşandı.
Aslında iyi de oldu. BM Genel Kurulu’nda arka arkaya yapılan iki konuşma birbirinin tam zıddıydı. Dinleyenler için sıcağı sıcağına bir karşılaştırma imkânı ortaya çıkardı.
Trump’ın konuşmasında “küresel adalet” ve “küresel vicdan” gibi değerlerin kırıntısı bile yoktu.
Erdoğan’ın konuşması ise geçmiş yıllardaki BM konuşmalarına benzer şekilde, “dünya beşten büyüktür” vurgusu ile “küresel adaletsizlik” temasına odaklanmaktaydı. Erdoğan dünya liderlerini “küresel duyarlılık ve vicdan” konusunda bir kez daha uyardı. Dünyanın yanlış bir yöne doğru gittiğini, yaşanan olumsuz örneklerle açıkladı.
Trump’ın BM’deki konuşmasının özeti, “eğer uluslararası bir kurum, ABD’nin hegemonik çıkarını korumuyorsa o kurum işlevsizdir” temasına dayanmaktaydı.
Trump geçen yılki konuşmasına benzer şekilde küresel sorunlar yerine kendisinin icraatlarını anlattı. Dinleyenlerin alaycı gülüşmelerini de göze alarak “kendi liderliği döneminde ABD ve dünyanın daha güvenli hâle geldiğini” söyleyebildi.
Trump’ın konuşmasında, geçmiş ABD başkanlarından farklı olarak, uluslararası hukuk düzeni, küresel yönetişim anlayışı gibi bakış açılarına yer yoktu. ABD hegemonik düzeninde zaten geçmişte de bu gibi değerler söz konusu değildi. Sadece ABD çıkarları için araçsallaştırılıyordu. Trump artık böyle bir yaklaşıma da ihtiyaç duymuyor.
Trump’ın konuşması baştan sona ülkesinin “egemenliği” vurgusu üzerineydi. “Biz küreselleşme doktrinini reddediyoruz. Tüm dünyadaki ülkeler kendi ülkelerini korumalıdır” derken, kastettiği güçlü olanın istediğini yapacağı ve yaptıracağı bir dünya tasarımıydı.
Trump, ABD’nin uluslararası kurumlarda “oyun kurucu” rolünün aşındığını düşünüyor. Güvenlik Konseyi’nin içindeki Rusya, Çin ve ayrıca yeni yükselen güç merkezlerinin uluslararası sistemin işleyişinde daha fazla etkili olduğunu görüyor. Dolayısıyla, bu ülkelerin etki ettiği kurumları tamamen işlevsizleştirmek istiyor. Kendi ülkesinin bunlara ihtiyacı olmadığını düşünüyor.
Bundan dolayı da ABD’nin BM İnsan Hakları Konseyi’nden ayrılacağını, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne de desteklerini çekeceklerini söyledi. Ayrıca Dünya Ticaret Örgütü’ne yönelik uzun süredir dile getirdiği eleştirilerini devam ettirerek buna ek olarak OPEC’in de kendi ülkesinin çıkarları açısından sorunlu olduğunu belirtti.
***
Erdoğan konuşmasında ise “dünya beşten büyüktür” üzerinden sürdüregeldiği BM eleştirilerine devam etti.
“BM’nin insanlığın barış ve refah beklentilerini karşılamaktan uzak olduğunu” söyledi. “Güvenlik Konseyi’nin sadece veto hakkına sahip beş üyenin çıkarlarına hizmet eden dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan zulümlere seyirci kalan bir yapıda” olduğunun bir kez daha altını çizdi.
BM’nin yapısına yönelik eleştirilerine somut bir reform önerisi ekleyerek, “Güvenlik Konseyi’nde daimî üyelik yerine dönüşümlü üyelik gelsin” dedi. Yani 194 üyenin dönüşümlü temsiline dayanan yeni bir sistem.
Erdoğan’ın konuşması Trump’ın aksine, “küresel insani diplomasi” ve “adil bir dünya düzeni” çabasına işaret etmekteydi. Bu konuda Türkiye’nin iyi bir örnek olduğunu sığınmacılara yaptığı yardım ve gelişmemiş diğer ülkelere gönderdiği yardımlar üzerinden somutlaştırdı.
Erdoğan’ın, “terörle mücadele” ve “küresel ticaret vizyonu” konusundaki görüşleri de tam bir küresel düzen eleştirisine dayanmaktaydı.
Erdoğan, bugünden yarına BM düzeni ile ilgili, bir değişiklik olmayacağını bilse de her yıl benzer eleştirileri tekrarlıyor. Dünya liderlerinin yüzüne bir ayna tutuyor.
Eleştirileri birçok ülke şimdilik görmezden gelse de, ileriye dönük bu tip benzer eleştirilerin yükseleceğini düşünüyor Erdoğan. Ve en nihayetinde kısa dönemde olmasa bile, uzun dönemde BM’nin sorunlarının bir reform gündemine dönüşeceğini öngörüyor...
[Türkiye, 27 Eylül 2018].