Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarından sonra söylediği "bende laf bitti" sözleri, 'çatı aday' olarak yarışa katılan Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adaylığının 'siyasal' anlamını gösteren simgesel bir değere sahip. Bu değeri, iki yönlü olarak değerlendirmek mümkün. Birincisi, İhsanoğlu'nun yarış esnasında sergilediği tavrı işaret eden yön; ikincisi de yarış belli olduktan sonra kendisini aday gösterenler nezdinde bıraktığı boşluğu işaret eden yön.
İhsanoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında sergilediği tavır, kendisini aday gösteren partilerin, ama en çok da CHP ile MHP'nin kümülatif toplamından fazla bir toplam oya ihtiyaç duyan bir tavrı hiç yansıtamadı.
Bunda elbette CHP ile MHP'nin mevcut siyasi ortamda kendilerine biçtikleri rolün bir etkisi var. Muhalefetin iki büyük partisinin halkın seçeceği bir Cumhurbaşkanı için zaten en büyük sıkıntısı, AK Parti lideri Erdoğan'ın halk nezdinde taşıdığı anlamı dengelemekten öte onun üstüne çıkabilecek bir aday gösterebilme becerisine sahip olup olamayacaklarıydı.
Ancak her iki parti de, Erdoğan'a on iki yıl boyunca seçim kazandıran halk nezdindeki 'simgesel' anlamı fazla ciddiye almayan; dahası, bu anlamı 'üslup' ve 'nezaket'e indirgeyen bir tercihle ortaya çıktı. İhsanoğlu, bu anlamda, 'siyaset'e bulaşmadığını iddia eden; bizzat Cumhurbaşkanlığı makamını 'simgeselleştiren' bir üslubu benimsedi.
Ancak elbette ki önünde bazı sorunlar vardı.
Öncelikle, kampanyanın temel motiflerinden birisi olarak seçilen bizzat 'Cumhurbaşkanlığı makamı'nın simgeselleştirilmesi, halkın seçeceği bir Cumhurbaşkanı için ziyadesiyle yüktü.
İhsanoğlu, ağırlığını CHP ve MHP'nin çektiği partiler tarafından 'bilge', 'nazik', 'üsluplu' şeklindeki sıfatlarla sunulsa da ve kampanyasını 'ekmek' veya 'sevgi' gibi değerlerle süslese de, bu yükü taşıyabilecek 'siyasal' motiflerden yoksundu. Çatı partilerinin liderlerinin 'Erdoğan- karşıtlığı'nı kullanarak kendi tabanlarını, bir takım firelere rağmen, etrafında "tıpış tıpış" konsolide edebilecekleri anlaşılınca, İhsanoğlu, önceden hesap edilemediği anlaşılan, bir kampanya yürütmenin gereği, daha 'siyasal' mesajlar vermeye zorlandı. Her ne kadar dış politikadaki konjonktüre ve arada bir de 'ekonomik kriz' ihtimaline yaslansa da, bu mesajların, nihayette, "bende laf bitti" sözünün haşiyesi oldukları görüldü. "Bende laf bitti" sözünün asıl önemli ikinci yönü, seçimlerden sonra özellikle CHP ve MHP üzerinde bıraktığı tortu oldu.
CHP ile MHP'nin yerel seçimlerden farklı olarak, bu kez adını koyarak yürüttükleri birliktelik, aslında, uzun erimli bir vaadi bünyesinde taşıyabileceği varsayımını da içeriyordu. Lakin bu birlikteliği sağlayabilecek 'siyasal' bir dilin, İhsanoğlu (ya da onun temsil ettikleri) üzerinden yakalanmasının zor olduğu görüldü. 'Laf'ın bittiği yerde ortaya çıkan boşluk, ileride benzeri bir birlikteliği zorlasalar dahi, her iki partinin kümülatif toplamıyla doldurulması zor bir boşluk. Her iki partide de İhsanoğlu'nda uzlaşmayla neticelenen çatlaklar, farklı karakterde; CHP'de muhafazakârlık eksenine kayışla sağlandığından 'ulusalcı' kanadın itirazlarına neden olan, MHP'de ise muhafazakâr milliyetçi kesimlerin kaybedilerek tepkisel milliyetçiliğin önplana çıkmasıyla neticelenen bir karakterde olsa da, asıl sorun, her iki partinin veya onlardan geriye kalanlarının hangi yekünde uzlaşabilecekleri sorusuna cevap vermenin güç olmasında yatıyor. Belki yerel seçimlerde yerel düzeylerde, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise ulusal düzeyde gerçekleştirilmeye çalışılan uzla