Suriye krizinin en önemli boyutlarından biri güvenli bölge konusunda Türkiye ile ABD arasında yürütülen müzakereler oluşturmaktadır. Türkiye milli güvenliğine yönelik hayati bir tehdit olarak algıladığı bir aktörü (YPG/SDG) ABD ise Suriye siyasetinin en önemli aracı olarak görmektedir. Türkiye ne pahasına olursa olsun sınırın terörden temizlenmesini isterken ABD ise sonuna kadar PKK/YPG'yi destekleyeceğini ifade etmektedir. Anlaşılan Türkiye'nin konuyu partiler üstü olarak görüp bir devlet politikası olarak bakmasına mukabil ABD de konuyu hükümetten bağımsız ele almaktadır. Trump'ın tüm farklı çıkışlarına rağmen paradigmatik bir değişim söz konusu olmamıştır.
Türkiye'nin ısrarlı tutumu üzerine ABD ile başlayan müzakereler bu ayın başında bitmiş ve farklı bir aşamaya geçmiş bulunmaktadır. Taraflar 7 Ağustos'ta mutabakata varıldığını açıklamıştır. Varılan anlaşmada üç önemli husus ön plana çıkmaktadır: Buna göre Türkiye'nin güvenlik endişelerini giderecek tedbirler alınacak, oluşturulacak güvenli bölgenin yönetimini iki ülke birlikte yapacak ve bölgede bir barış koridorunun inşa edilip bir kısım Suriyelinin buraya yerleşmesi sağlanacaktır. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar konuyla ilgili açıklamasında PKK/YPG'nin güvenli bölgeden çıkarılması, ağır silahların toplanması, hava sahasının kontrol edilmesi ve istihbarat değişimi konularında belirli noktalarda antlaşmaya varıldığını açıkladı. Bakan Akar herhangi bir ilerleme sağlanmaması durumunda Türkiye'nin bir B ve C planının olduğunu da duyurdu.
Öncelikle varılan antlaşmanın bir ara antlaşma olduğunu yani nihai bir antlaşma olmadığını ifade etmek gerekir. Zira tarafların nihai hedefleri mutabakata varılan hususlarla sınırlı değildir. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun antlaşmadan hemen sonra yaptığı açıklamada ifade ettiği gibi Türkiye'nin nihai hedefi PKK/YPG'nin Fırat'ın doğusunda temizlenmesidir. Bu konudaki kararlılık devam etmektedir. Antlaşmanın Amerikan tarafı için anlamı ise ABD'nin yıllardır Suriye krizinde Türkiye'yi oyalama siyasetinin yeni bir halkası olarak ifade edilebilir. Çünkü varılan mutabakatın uygulanmasının mümkün olmayacağı antlaşmadan sonra ABD tarafının PKK/YPG'ye sevkiyatının devam etmesinden anlaşılabilir.
Ancak Türk tarafının ısrarlı ve kararlı duruşu karşısında ABD'nin farklı bir tavır alma ihtimali de bulunmaktadır. Yaşanan bazı gelişmeler taraflar arasında bazı ilerlemelerin sağlanması konusunda umut oluşturdu. Bir kere hemen bir Müşterek Harekat Merkezi kurulması için çalışmalara başlandı; Türk ve Amerikan askerleri sınır hattında incelemelerde bulundu. Hemen akabinde de 14 Ağustos itibarıyla, İHA'ların bölgede uçmaya başladığı açıklandı. Yakında iki taraf askerlerinin katılacağı ortak devriyelerin de başlayacağı duyuruldu. İlaveten, YPG'nin bazı noktalardan çekildiğine dair haberler de geldi. Ayrıca, 15 Ağustos'ta Milli Savunma Bakanlığının yaptığı bir açıklamada ABD tarafının CENTCOM yerine Avrupa Kuvvetleri Komutan Yardımcısı başkanlığındaki bir heyetin Türk muhataplarıyla Şanlıurfa'da görüşmeler yaptığını duyurması önemlidir.
Türkiye'nin ABD ile anlaşmaya varması Suriye'deki diğer aktörleri rahatsız edeceği ve bunların karşı siyaset üreteceğini beklemek gerekir. İran ve Rusya'nın gelişmeleri kaygıyla izlediği görülmektedir. Örneğin, İran Dışişleri Bakanlığı 18 Ağustos'ta yaptığı bir açıklamada varılan antlaşmayı "rahatsız edici" ve "bölgede gerginliği artırıcı" olarak nitelendirdi. Antlaşmadan hemen sonra Rusya'nın Astana süreci ve Soçi mutabakatını ihlal ederek İdlib bölgesine yönelik ağır saldırılar başlatması kısmen Türk-Amerikan ilişkilerindeki gelişmelere de bağlanabilir.
Suriye krizinde şu anda aktif olan iki cephe vardır: YPG/SDG kontrol bölgesi ve İdlib bölgesi. Diğer aktör için bir cephe daha öncelikli iken Türkiye için her iki cephe de hayati önemi haizdir. Bu durum YPG/SDG bölgesinde ABD ile, İdlib bölgesinde ise Rusya ile karşı karşıya olan Türkiye'nin Rusya ve ABD arasındaki dengeyi sağlamasının ne kadar hayati olduğunu göstermektedir.
[Sabah, 24 Ağustos 2019].