Medyanın tarafgir tutumu ve politik düzen ile ilişkisi ne Türkiye ne de dünya için yeni bir durum değil. Medyanın mevcut yapısı ile iktidar, güç, politika ilişkilerinin ortaya çıkardığı problemleri bir arada okumak her dönem için mümkün. Yeni olan ise artık geleneksel medyanın karşısında sıradan insanların da habercilik yapabilmesi, bilgileri doğrulama, araştırma ve medyanın kirliliği ile yüzleşmeye imkân veren araçlar medyanın yeniden sorgulanmasına yol açtı.
Yerel gündemde çeşitli örneklerle ortaya çıkan bu durum uluslararası alanda da ciddi şekilde kendini gösteriyor. Ortadoğu'da son yıllarda yaşananlar ve yüksek gerilim bunun önemli bir örneği durumunda. Batı medyasının Ortadoğu söz konusu olduğunda takındığı tavır kendi "iktidar" mekanizmalarının etkisinde sürerken, yerel haberciliğin hemen hiç yapılamadığı, Ortadoğu medyası dendiğinde akla bir tek yayın organının geldiği ortamda dünya kamuoyu Arap Baharı'nı sosyal medyadan izledi. Ortadoğu'daki sosyal medya hareketliği akademik dünyada çalışmalara konu olmasına rağmen bilgi aktarımında geleneksel medya ağırlığını korumaya devam etti.
Geleneksel Batı medyası Arap Baharı'nın devamında Esad karşıtı gösterilerin başladığı Suriye'de Esad'ın gerçekleştirdiği acımasız katliamı mezhep kavgası olarak görmeyi yeğledi. Suriye'de katliam ve dünyanın ilgisizliği sürerken ortaya IŞİD çıktı ve bu kez Irak'ta yapılan katliam medyanın kadrajına yine mezhep çatışması olarak girdi. Ortadoğu'da meselenin yalnızca katilin ya da maktulün mezhebi üzerinden okunamayacağı gerçeğine rağmen petrolün, güç savaşının ve intikam hayallerinin barışı imkânsız hale getirdiği topraklarda Batı medyası ısrarla mezhep savaşı vurgusunu devam ettirdi. İslami terörizm söylemi Batı medyasında kavramsallaştırılıp yaygınlaştırılan, tirajları arttıran bir araç olarak, farklı formalarda tekrar edilerek ve olayların içeriğine, savaşların, katliamların kendisine değil kimliğe odaklanarak bir fenomen haline geldi.
Medyanın bu yaklaşımını Türkiye'de değerlendirmek ve tartışmak elbette farklı bir atmosferde gerçekleşiyor. Ulusal medyanın savaş meydanına döndüğü Türkiye'de, Batı medyasının yakın dönemde göstermiş olduğu "Gezi" duyarlılığı akıllara geliyor. Bilindiği üzere Gezi Parkı olayları sırasında hem geleneksel medyada hem de sosyal medyada yaşanan bilgi kirliliğinin yanında CNN, BBC gibi uluslararası medya devleri Türkiye'den canlı yayınlarla olayları iç savaş gibi göstererek "yükselen Türkiye imajı"na zarar vermeye çalıştı.
Müslümanların "iç savaşları", "mezhepler kavgaları" devam ederken, Ortadoğu'nun çözümsüz ve acımasız kâbusu geri döndü; İsrail, Hamas'ın sözde "terörist" faaliyetlerini bahane ederek yıllardır aralıklarla devam ettirdiği kanlı "Gazze" saldırılarını tekrar başlattı. İsrail'in Hamas'a yönelik Gazze saldırısı yüzlerce sivilin hayatını kaybetmesine neden olurken, CNN, FOX, BBC gibi medya devleri Hamas'ın attığı ilkel füzeleri vurgulayarak, hayatını kaybeden yüzlerce Filistinliye kısaca değinmeyi tercih ettiler. Saldırıların başlamasından önce ve saldırılar devam ederken ana akım Batı medyası İsrail'in sözcülüğünü yapmayı görev edindi. Önce üç İsrailli genç kaçırılması ve öldürülmesi, ortada delil yokken Hamas'a mal edildi. Saldırılar için bir zemin hazırlandı ve bunun bir savunma saldırısı olduğu vurgulandı. Saldırının boyutları büyüdükçe gerekçeler de güçlendirilmeye çalışıldı. Hamas'ın İsrail'e attığı füzeler ve sonrasında ambargo altındaki Gazze'nin hayata tutunmasını sağlayan tüneller s