Ne demişti Cumhurbaşkanı Erdoğan? "Kandil'dekiler açıklama yapıyor, kırsaldan şehre ineceklermiş. Geleceğiniz varsa göreceğiniz de var! FETÖ, PKK, DAEŞ, YPG, PYD topunuz gelin!" Erdoğan "topunuz gelin" derken aslında sadece bu taşeron örgütlere değil, onların arkasındaki uluslararası şer şebekelerine, sömürgeci haydutlara da sesleniyordu. Erdoğan bunu yıllardır yapıyor esasında. Sömürgecilere, hiç çekinmeden "ne yaptığınızı biliyoruz" diye haykırıyor. Dün de yazmıştım. Bu da sömürgecileri çileden çıkarıyor. Ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. 15 Temmuz'da gerçek yüzlerini bu millet gördü. Sonrasında yaşanan gelişmeleri de yakından takip etmeye devam ediyor. Erdoğan, "topunuz gelin" çağrısını arkasına yekvücut halindeki bir ülkeyi, bir milleti alarak yapıyor. Bu, en önemli gücü. Bu Türkiye'nin gücü. Bunu elimizden almak için türlü hile ve desiselere başvuruyorlar. Başvuracaklar. Bir yandan terör ve şiddet eylemleri devreye sokulmak istenecek. İşte görüyoruz; PKK'nın fitili bir kez daha ateşlenmiş durumda. Hiçbir zaman bir "referans çerçevesi" olmadı PKK'nın. Ancak varmış gibi hareket etti, kendisini bir "etnik mücadele"ye yasladığı izlenimi vermeye çalıştı. Dikkat edin, şimdilerde PKK hiçbir referans çerçevesine ihtiyaç duymadan hareket ediyor. "Maliyet analizi" yapabilecek durumda değil çünkü. Giderek daralan toplumsal desteğini korumayı, hatta bu desteği artırmayı elbette ister. Ne var ki patronuna söz geçiremiyor. Diğer yandan ordudaki müttefikleri de ciddi şekilde tasfiye edildiği için ciddi bir varoluş sorunu yaşıyor. Suriye'nin kuzeyindeki "kazanımlar"ına sıkı sıkıya bağlanıp uluslararası alanda bunları geri dönülemez bir noktaya taşımaya çalışıyor. Bu noktada FETÖ, bütün bileşenleriyle PKK'nın "Suriye'nin Kuzey Suriye'deki kazanımlarının garanti altına alınması" hususunda uluslararası alanda kampanya yürütüyor. Öte yandan PKK'lıların uluslararası medyada yeniden "Kürtler" ve en fazla "Kürt isyancılar" olarak takdim edilmelerini temin ediyorlar. PKK'ya dönük devletin haklı mücadelesini "soykırım", "savaş suçu", "insan hakkı ihlali" kavramları etrafında itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. 15 Temmuz 2015'te PKK'nın fitilini ateşleyenler tam bir yıl sonra, 15 Temmuz 2016'da FETÖ'nün fitilini ateşlediler. O bir yıllık süreçte DAİŞ Türkiye'yi müdahaleye açık hale getirmek için yoğun bir çaba sarf etti. Oyuncular değişse de senaryo değişmiyor. Senaryonun yazarı aynı. Fakat ifade ettiğim gibi bu kez bilinçli, birlik ve beraberlik içinde hareket eden, gücünün farkına varan özgüvenli bir millet ve ondan güç almaya devam eden bir lider var karşılarında. Sömürgeciler, bu birlik ve beraberlik ortamını yıkmak, siyasal alandaki mutabakat zeminini tarumar etmek gerektiği kanaatindeler. Bunun için terör eylemleri yanında suni gerilim alanları oluşturmak ve eski ayrışma hatlarını yeniden devreye sokmak için çaba sarf edecekler. Batı medyasında "Türkiye'de Alevilerin statüsü" üzerine tartışmalar yeniden yoğunlaşmaya başladı. "Azınlıkların konumu" üzerine gündem oluşturulmak, Ermeni soykırımı iddiaları üzerinden yeni fay hatları yaratılmak isteniyor. Eski Türkiye'de devlete ait korkular yeniden canlandırılmaya, irtica refleksi diriltilmeye, arkaik kurumsal refleksler yeniden devreye sokulmaya çalışılıyor. Uyanık olmaktan, bir ve beraber olmaktan başka çaremiz yok. Ancak bu, sömürgecilerin tuzağına düşenleri gördüğümüzde yutkunmamızı, onlar karşısında susmamızı da gerektirmiyor. Aksine onları işaret etmeli, kamuoyu önünde bu tartışmayı vakarımızı ve özgüvenimizi elden bırakmadan sürdürmeliyiz.
[Sabah, 18 Ağustos 2016].