Vesayet sistemi yıllarca kendi icat ettiği iki iç tehditle hem kavga etti hem de varlığını onlar üzerinden sürdürdü. Pejoratif isimleriyle 'irtica ve bölücülük', siyasal adlandırılmalarıyla 'İslam ve Kürt sorunu.' 1980 darbesiyle resmi ideolojiye mugayir her türlü siyasal alternatifin bastırıldığını düşünen müesses nizam, on yıl içerisinde cumhuriyet tarihin en güçlü iki akımının zuhur etmesine en ilkel yollarla müdahale etmekten geri durmadı. Her iki 'iç tehditle' özellikle 1990'larda amansız bir kavgaya giren vesayet rejimi, işi 28 Şubat'ta 'irtica tehdidini' bertaraf etmek üzere darbe yapmaya kadar götürdü. 'Bölücülük tehdidiyle' mücadelesinin bedeli ise PKK terörü ve büyük bir yıkımın ortaya çıkması oldu. Son tahlilde, bugün devam etmekte olan demokratikleşme sürecinin 20-25 yıl önce niye başlamadığının izaha ihtiyacı bulunmaktadır. Zamanın ruhu elbette önemli bir belirleyici olmakla beraber, sorumuzun cevabı, büyük ölçüde merkez sağ veya sol partilerin niçin vesayet rejiminin 'iç tehdit' mühendislikleriyle mücadele edemediklerinde gizlidir.
Merkez sağ partilerin vesayet rejiminin kurumları ve ideolojisi ile sol partilerin ise milleti yatay kesen siyasal dünyanın yapıları ve ruhu ile ilişki kurma biçimleri, netice alıcı adımlar atmalarını engelledi. Başka bir deyişle Kemalist siyasal dünya belli ölçüde ortak kesen olduğundan sağdan veya soldan Kürt sorununa dair benzer manzaraları gördük durduk. Bütün bu tıkanmışlığa bir de PKK'nın akıttığı kan eklenince vesayet rejimi kendisini tahkim etmeye devam etti. Sadece Kürt sorunun var ettiği Kürt siyasi hareketi ise bir çözüm adresi olmaktan ziyade sorunun canlılığını hatırlatan mağdur ama Türkiye'ye bir şey söylemesi imkânsız bir adrese dönüştü. Zaten kısa bir zaman içerisinde PKK'nın yedeğinde kalarak siyasi manevra ve kabiliyetini de büyük ölçüde kendi eliyle tasfiye etmiş oldu.
Yukarıdaki kısır döngü Erbakan'ın ürkek ve sorunu tariften yoksun çıkışlarıyla ilk kez cılız da olsa darbe yemeye başladı. Refah Partisi ilk yükselişini 'iç tehdidin' iki unsurunu da bünyesinde barındırmasından dolayı Güneydoğu'da yaşadı. Refah Partisi geçmişinden gelen AK Parti, Kürt sorununun nasıl çözüleceğine dair önerileri parti programına dahil ederek, kendi geleneğinde bir ilke imza atmıştı. Kendisi müesses nizam tarafından 'öteki' kabul edilen bir siyasi hareketin bir başka 'ötekinin' sorunu olarak görülen bir alanda siyaset yapması birçok açıdan hem zor hem de beklenen bir durum değildi. AK Parti'ye kadar bunun bir örneği de vuku bulmadı. Başbakan Erdoğan'ın 2005'te Diyarbakır'da ezber bozan konuşmasını yaptığı günlerde darbe tehditleriyle uğraştığını da yıllar sonra öğrenecektik. Benzer şekilde birinci açılım süreci de kendisi henüz kapatma davasından kurtulalı bir yıl olan AK Parti tarafından başlatılacaktı. 2013 açılım süreci de AK Parti'yi tatbik ettiği siyasi mühendislik koordinatlarıyla değil de salt meclis ve seçim matematiği dünyasında değerlendirenlerin beklemediği bir şekilde gelişti. 2014'le beraber 'seçim üçlemesine' girecek olan Erdoğan, özellikle 2012 boyunca Kürt meselesine dair yapılmış analizleri büyük ölçüde boşa çıkararak proaktif bir adım atmış oldu.
AK Parti'nin ortaya çıkardığı manzaranın bizlere söylediği tek şey paradigmanın iflas ettiği, yeni düzene geçişin de başladığıdır. Çünkü vesayet rejimini yıllarca var eden dost-düşman dünyası allak bullak olmuş durumdadır. Bu aşamadan sonra sistemin kabaca elinde kalan tek şey fiilen anlamsız bir yazılımdan başka bir şey değil. CHP ve MHP'nin amansız bir şekilde mezkûr yazılımın değiştirilemez başlıklarına sarılması da sadece bir zaman sorunu ortaya çıkarmaktadır. Süreç olgunlaşmaya devam ettikçe bugün de facto anlamsız olan yazılım, siyasi ve toplumsal bir sorun olmaktan çıkıp meclis matematiği meselesine dönüşmektedir. Ezcümle, sistemin siyaset yoluyla tedrici bir şekilde 'iç tehditlerin' ülkenin geleceğini inşa eden en dinamik unsurlara dönüştüğü bir süreç yaşıyoruz. Daha ilginci, orta vadede, değişimin ve dinamizmin hızına yetişemeyenler, normalleşme ile irrasyonel kavgaya girişen birer 'iç huzursuzluk' odağına dönüşme riski yaşıyorlar!
[Sabah Perspektif, 11 Mayıs 2013]