Türkiye ile aynı dönemde askerî darbelere maruz kalan ülkeler, darbe ve darbecilerle erken bir dönemde hesaplaşmıştır. Örneğin Portekiz 1970’lerin ikinci yarısında, İspanya ve Yunanistan 1980’lerin başında darbecilerini yargılamıştır. Söz konusu tarihlerden sonra ise darbe kültürü ve vesayet taraftarları bu ülkelerde her anlamı ile zayıflatılmıştır.
Benzer bir gelişmişlik düzeyine sahip olan Türkiye’de ise, 2015 yılında bile bir askerî darbe girişimi gerçekleşebilmiştir. 2015’teki darbe girişiminin, ordunun içine sızmış FETÖ’cü bir cunta tarafından gerçekleştirilmesi meselenin özünü değiştirmez. Çünkü FETÖ’cüler de hem darbeye hazırlık sürecinde hem de darbe girişiminde bulunurken, kendinden önceki tüm darbe kültürlerinden faydalanmışlardır.
Türkiye’de darbe kültürü ve askerî bir darbenin olabileceği algısı her zaman diri tutulmuştur. Darbe kültürünün devam etmesinde en büyük paylardan biri de gazetecilere aittir.
28 Şubat post modern darbesinin yıl dönümü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da 28 Şubat ve daha önceki darbelerde gazetecilerin rolüne ilişkin bazı yazılar yazılıyor.
Bu yazıların bazıları, özellikle 28 Şubat darbesinde rolü olan gazetecilerin yargılanma ihtimaline karşı bir içerikle oluşturuluyor.
En son “gazeteciler darbecilikle suçlanmasınlar diye” temalı bir yazıda, AK Parti döneminde ilgili kanunlarda yapılan değişiklikler hatırlatılıyor. Gazetecilerin “anayasal düzeni ortadan kaldırma tehdidinde bulunmalarının” “şiddet”e varmadığı müddetçe “ifade ve basın özgürlüğü” içinde değerlendirilebileceği sonucuna varılıyor.
Bunun gerekçesi olarak da, ilgili yasanın “Cebir veya tehdit kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak...” şeklindeki ibaresinin “Cebir veya şiddet kullanarak…” biçimine dönüştürülmesi gösteriliyor. “Teşebbüs suçu”dan kurtulmak için ilgili yasadaki tek bir kavramın değiştirilmiş olması yeterli değil. Ancak, bu farklı bir tartışmanın konusu…
Benim esas değinmek istediğim konu, 28 Şubat, 27 Nisan ya da 15 Temmuz darbe ya da darbe girişimleri, darbeler tarihi açısından bakıldığında, çok geç bir dönemde yapılabildiyse buradaki en büyük payın basın ve gazetecilere ait olduğu gerçeğidir.
Türkiye’de darbelerin yapılabilmesi için ortamın hazırlanması işini her zaman gazete ve gazeteciler üstlenmiştir. Bu anlamda, fonksiyonel bir aktör olarak basın, toplumun temsilcileri olan siyasete güvensizliğin üretilmesinde rollerini eksiksiz yerine getirmiştir.
Darbenin “meşruluğunun” sağlanmasında ve vesayet kültürünün devam etmesinde en önemli rolü yine basın yerine getirmiştir. Bir başbakanın ve bakanlarının asılmasını, parlamentonun kapatılmasını, siyasi partilerin yasaklanmasını ve siyasetçilere yönelik cuntacılar tarafından küfürleri bile darbe destekçisi gazeteciler, “demokrasinin korunmasının bir gereği” olarak yüzleri hiç kızarmadan pazarlamışlardır.
Bugün gazetecilerin darbe süreçlerindeki rolünü örtmeye çalışan gazeteciler de, kendilerinin darbe süreçlerindeki rollerinin pekâlâ farkındadır.
Hâlâ medyada yazıp konuşan birçok gazetecinin de patronu olan Sedat Simavi 19 Mayıs 1989’da Hürriyet gazetesine, övünerek şu demeci vermekteydi: “Hâkimiyet elbette kayıtsız şartsız milletindir. O başka. Ama birinci kuvvet Türkiye’de ordu mu hayır… basındır. İkicisi ordudur. Çünkü orduyu ihtilallere basın hazırlar.”
Daha önce başka bir yazıda da atıf yapmıştım. Türkiye’de askerî darbelerin gerçekleşmesinde basının nasıl bir işlev gördüğünü anlamak için, Mehmet Ali Birand’ın 2011 yılında yazdığı “itiraf niteliğindeki” yazı, aslında bu konuda söylenebilecek her şeyi içermektedir:
“Askerin, politikacıyı denetlemeye hakkı vardı. Politikacı işleri bozduğu zaman, asker müdahale edebilirdi. Hatta tereddütlü bir davranışla karşılaştığımızda 'Komutan neredesiniz, devlet elden gidiyor...' diyen yazılar yazdık. Bizim için, öncelik demokrasi veya parlamento değildi. Genelkurmay daha önemliydi. Bundan daha normal bir şey olmazdı ki... Bizler böyle yetiştirildik. Genlerimize, belki de farkına varmadan darbecilik işlendi. Komutanların üstünlüğünü sorgusuz kabul ederdik. Üniformaların pırıltısını yarı hayranlık, yarı korkuyla izlerdik. Bütün darbeleri anlayışla karşıladık. Yardımcı olduk...”
Sonuç olarak, darbeyi gerçekleştiren cuntacılara ek olarak darbelerle ilgili bir suçlu aranacaksa, en başta darbelerin gerçekleşmesine yardımcı olan gazetecilerden başlamak gerekir.
[Türkiye, 27 Şubat 2018].