Irak'ın Gara Dağı'nda icra edilen Pençe Kartal-2 Operasyonu siyasetin gündeminde. Tamamen askeri karakterdeki bu özel operasyon; harekatın tekniğine, zamanlamasına, coğrafyasına bakılmaksızın bir siyasi malzeme haline getirildi. Yapılan açıklamalardaki kelimelerin mutlak anlamları üzerinden yorumlar yapılıyor ve maalesef operasyonu icra eden askerlerin kahramanlıkları bir kenara itiliyor.
Şu soru eleştiri dozajının arttığı andan itibaren aklımda: Hırsızın hiç mi suçu yok?
PKK'nın; insanlarımızı kaçırmış olduğu ve yıllarca karanlık bir mağarada pazarlık kozu olarak rehin tuttuğu unutuluyor. Beş altı yıllık süreç içerisinde onları serbest bırakmak için yapılan girişimlere yanıt vermediği, takas ve şantaj için istismar ettiği yine unutuluyor. Bir siyasi partinin (!) kaçırılanlar üzerinden kendini Mecliste güçlü hissettiği göz ardı ediliyor. Son seçenek olan askeri operasyon başladıktan hemen sonra tek mermi ile insanlarımızın kalleşçe şehit edildiği dikkate alınmıyor. Yani tüm milletin yekvücut olması ve terörizme kuvvetle cevap verilmesi gereken bir dönemde, iç siyasi çekişmeler nedeniyle hırsız sorgulanmıyor. İşin üzücü tarafı hayatında çamura basmamış olanlar, operasyonun nasıl yapılması gerektiğini konuşuyor.
Şüphesiz empati kurulmadan böyle bir operasyonun arka planını anlamak kolay değil. O halde önce empati analizi yapalım.
Önce karar verenlerin yerine kendimizi koyalım. Karar vermek dünyanın en zor, zahmetli ve stresli sürecidir. Risk oranı yükseldikçe karar vermek tereddütle bezenir. Karar verdikten sonraysa kararı bizzat uygulamıyorsanız stres birikimi zirveye ulaşır. Sahadaki "icracı"dan haber beklersiniz. Zaman geçmek bilmez. Zihinde kurgular dönmeye başlar. Direktifi verip olaylar zincirini bir kere ateşledikten sonra da geri dönülemez. Risk artık kucaklanmıştır. Sahada eylem halinde olanla, karar verip sonuç bekleyen arasındaki fark ise çoğunlukla saçlara düşen ak ile anlaşılır. Dolayısıyla Gara'da operasyon kararı vermek gerçekten zor ve meşakkatli bir sorumluluk olup demir gibi irade ve kararlı bir duruş gerekir. Başarı ve başarısızlığı, feda edilen can ile ölçülen böyle bir operasyonu stratejik seviyede başlatmak cesurca karar almayı gerektirir ki birilerinin böyle kararları alması zorunludur. Aksi halde her meydan okumaya boyun eğen ve teröristin ve destekçilerinin isteklerine göre kendini feda eden, eğilen, bükülen "herhangi birisi" olursunuz. Yani şahsiyetinizi kaybedersiniz. Oysa askerin şahsiyeti, ömrünü onuruna köle eder.
Gara Operasyonu'nu icra edenlerin hissiyatını tasavvur etmek ise neredeyse imkansız. O süreci ancak bizzat yaşamak gerekir. Geçmiş tecrübemizle ufak bir kısmını canlandırmak da mümkün. Gara Operasyonu ancak uzun bir planlama ve eğitim sürecinin sonunda icra edilebilir. Özel kuvvet unsurlarından helikopter pilotlarına, karargah personelinden komutanlara kadar tüm seviyedeki TSK personeli karşılaşılacak olanı, tüm alternatifleriyle "tahayyül" ederek muhakeme yapar. Bıkmadan, usanmadan prova yapar. Gece ve gündüz kavramını, dahası ölüm kavramını unutur. Zaten ölüm, asker için sadece bir ayrıntıdır. Kural şu ki TSK askeri kendini, kendine değil; silah arkadaşına emanet eder. Operasyon başlayınca görev heyecanı yüzleri gülümsetir, mimiklerle ufak şakalaşmalar başlar. Helikopterden inme aşamasında gevşek mimikler sert çizgilere dönüşür ve teröriste odaklanır. Çatışmanın başlama anı ise rahatlama getirir. Sis perdesi aralanır ve görev başlar. Ölüme meydan okudukça kan akışı hızlanır, silah arkadaşını kolladıkça seçkinlik hissi artar.
Operasyonu icra ederken şehit düşen üç kahraman, görevlerini yaparken, "öleceğim" korkusuyla hareket etmedi. Eş ve çocuklarının zihin gerisindeki silik hayaliyle helikopterden atladı ve kendi insanımızı kurtarmak için hainlerle çatışmaya girdi. Vurulduğu zaman ise kendisinin değil, gerisindeki silah arkadaşına baktı. Gerideki silah arkadaşı ise yaralanan komutanına odaklandı. Hayatı boyunca savaşmak için elit bir eğitimden geçen kahramanlarımız birbirlerine koşup birlikte şehit oldular. Öte yandan beş-altı yıl PKK tarafından bir mağarada alıkonan ve operasyon başlayınca şehit edilen insanlarımız, kurtarılmak beklentisi ile her karanlık günü o mağaraya kazıdı. PKK'nın şantaj taktiğinin de bilincinde olan kahramanlarımız mutlaka altı yılın birikimiyle kendilerini her olasılığa hazırlamış olmalı. Ölümle yaşam arasındaki çizginin belirsizliği ancak bir hainin kahpe kurşunu ile kayboldu. Tetiğe basan ise beyni yıkanmış, insanlığını karanlığa terk etmiş ve zihnen köleleşmiş bir alçak.
PKK'nın kahpeliği karşısında; siyaseten susmak, isteneni yapmak, dikte edileni kabullenmek bir çözüm olamaz. Çünkü şairin dediği gibi "Yufka yürekliler ile çetin yollar aşılmaz". Askerimizin ve şehit olan kahramanlarımızın ruh hali ve görev bilinci dikkate alındığında pusmak, başarı veya başarısızlığı istismar etmek, suçlamak ve düşmanı sevindirmek, son olarak haine yol göstermek şehitlerimize ve vatandaşlarımıza ihanettir.
 [Sabah, 20 Şubat 2021].