Küresel ekonomik kriz ve onun getirdiği işsizlik, 13 Kasım 2015 tarihli Paris saldırıları ve AB’nin karşı karşıya kaldığı mülteci sorunu aşırı sağın yükselmesinde başlıca etkenler olmuştur. Buna bir de son günlerde yaşanan Köln taciz skandalı eklenmiştir. Özellikle Paris saldırılarının Fransız halkında yarattığı öfke ve bunun Fransız aşırı sağ parti Ulusal Cephe (Front Nationale, FN) tarafından fırsata çevrilmiş olması, Fransa’da aşırı sağ tabanını bir hayli genişletmiştir. Ne var ki, Paris saldırılarının yarattığı bu öfke yine en çok Müslümanlara zarar verecektir. Avrupa’nın altını çizdiği çok kültürlülük kavramı önemli bir yara almıştır.
Nitekim 6 Aralık 2015 tarihinde yapılan Fransa bölgesel seçimlerinin birinci turunda aşırı sağ parti Ulusal Cephe (Front Nationale, FN), yüzde 27,73 oy oranıyla rakiplerine ezici bir üstünlük sağlamıştır. FN, seçimlerin ikinci turunda beklenen başarıyı gösteremese de, önceki seçimlere göre oy oranını arttırmıştır. 2012’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaklaşık 6,4 milyon oy alan partinin, bölgesel seçimlerde yaklaşık 6,8 milyon oy aldığı görülmektedir. Tüm bunlar, Fransa’da aşırı sağın ne denli yükseldiğinin bir kanıtıdır.
Schengen rejimini dolayısıyla da Avrupa entegrasyonunu tehdit eder hale gelen mülteci krizine çözüm bulamayan Avrupa’da, Fransa mülteci kabulü konusunda isteksiz bir yaklaşım sergilemektedir. Bunun bir nedeni de Fransız politikacıların yaklaşan 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde riske girmek istememesidir. Halkta var olan aşırı sağa eğilim, politikacıların iktidar hesaplarıyla birleşince, hem aşırı sağın yükselişi hem de mülteci krizi bir kısır döngüye girmektedir.
Şili’de BM Komisyonu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorduğu gibi "Fransa bizden daha mı fakir? Onlar sığınmacılara kapılarını kapadı". Mesele, hepimizin bildiği gibi sermaye açısından fakirlik-zenginlik meselesi değil; mesele Avrupa’nın öteden beri savunduğunu iddia ettiği hümanist değerlerin sınanması meselesidir. Türkiye, bu anlamda bu değerleri daha fazla özümsediğini, mültecilere başından itibaren açık kapı politikası uygulayarak ve mülteciler için yaptığı dokuz milyar doların üstünde harcamayla göstermiş oldu.
Avrupa’da aşırı sağın yükselişini önlemek adına siyasi liderlere ve sivil toplum örgütlerine önemli görevler düşmektedir. Toplumda hoşgörüyü sağlamak sivil toplum örgütlerinin ele alması gereken ehemmiyeti yüksek olan bir konudur. Ayrımcılık ve aşırılığa karşı yasal düzenlemeler yeniden yapılandırılmalı ve uygulama konusunda yol kat edilmelidir.
Fransa seçimlerinde de şahit olduğumuz gibi radikal sağı iktidara getirebilecek bir dizi neden bulunmaktadır. Bu nedenlerle etkili biçimde mücadele edilmelidir. Aşırı sağ tabanı ile ilgili çalışmalar yapılmalı ve Avrupa’daki sosyal barışı tehdit eder hale gelen bu olguyla mücadele edilmelidir. Ana akım partiler seçimleri kazanmak gibi kısa vadeli planlarla yetinmeyip, söylemlerini aşırı sağa yaklaştırmak yerine uzun vadeli politikalarla hareket etmelidirler.
Paris’te yaşanan saldırılarla gelen güvensizlik ortamı Fransa seçimlerinde önemli değişikliklere yol açtı. Bu sebeple, 13 Kasım Paris saldırılarının neden olduğu zararlar üzerine çalışmalar yapılmalıdır. Seçime katılmayan önemli orandaki seçmen motive edilerek, bu vatandaşların sandığa gitmesi sağlanmalıdır. Yine Fransa’daki durum için geçerli olabilecek bir diğer öncelik sağın, solu iktidardan etme hamlesinden vazgeçerek, sağ ve sol arasında aşırı sağa karşı bir ittifak oluşturabilmek olmalıdır. Fransa’nın sosyalist partili başbakanı Manuel Valls’ın seçim sonuçlarının ardından söylediği gibi:
‘Aşırı sağ tehlikesi hala sürmektedir.’ Eğer Fransız toplumu aşırı sağa olan ilgisini bu şekilde sürdürürse, hem 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Le Pen’in eli güçlenecek, hem de canını kurtarmak için Avrupa’ya sığınan Suriyeli mülteciler için hayat çok daha zor bir hal alacaktır.
[Yeni Yüzyıl, 3 Şubat 2016].