Suriye devriminin başladığı 2011 yılından günümüze giderek artan bir ölçekte Suriye temelli tehditlerle yüzleşen Türkiye, oyun değiştirici bir hamle yaparak 24 Ağustos’ta Fırat Kalkanı Harekatı’nı başlattı. İlk aşamasında Suriye’nin Halep eyaletine bağlı Cerablus kentini DAEŞ unsurlarından arındırmak için icra edilen Fırat Kalkanı Harekatı, ana unsurunu Suriyeli muhaliflerin oluşturduğu, TSK öncülüğünde bir askeri operasyon niteliği taşıyor. Harekat TSK’ya bağlı zırhlı birlikler ve hava kuvvetlerinin yanı sıra Özel Kuvvetler ile Milli İstihbarat Teşkilatının çeşitli unsurlarının da katıldığı Müşterek Özel Görev Kuvveti tarafından yürütülüyor. Fırat Kalkanı Harekatı içerisinde 90 km’lik AzezCerablus sınır hattının terörden temizlenmesi ve güneye doğru 40 km’lik bir derinlikte Cerablus, Bab ve Menbic kentlerinin terörden tamamen arındırılarak bir güvenli bölge oluşturulmasını temin edecek çeşitli aşamalar barındırıyor. Operasyonun bundan sonraki yönüne ilişkin alternatif senaryolar söz konusu olsa da içinde bulunduğumuz aşamada Bab kentinin kontrolünün sağlanması Türkiye açısından öncelikli hedef gibi gözüküyor.
Üçüncü Merhale
PKK’nın Suriye örgütlenmesi YPG/ SDG (Suriye Demokratik Güçleri, ABD mentörlüğünde oluşturulan ve içerisinde Arap unsurları da barındıran çatı yapılanma), ABD’nin yoğun hava desteği sayesinde 16 Ağustos’ta Menbic’i ele geçirmesinin ardından, Cerablus ve Bab askeri meclislerini kurarak bu bölgelere doğru yöneldi. Böylelikle PYD, ABD’nin desteğiyle Fırat’ın batı yakasında Afrin’e doğru ilerleyerek Kuzey Suriye’de elinde bulundurduğu kantonları birleştirmeye yönelik adımlar atmaya başladı. Türkiye ise DAEŞ ile mücadelenin yanı sıra mezkur tehditleri bertaraf edebilmek adına kararlı bir şekilde harekete geçerek Fırat Kalkanı Harekatı’nı başlattı. 24 Ağustos’ta başlayan operasyonda birkaç gün gibi kısa bir sürede Cerablus ve güneyde Sacır Nehri’ne kadar uzanan kırsal bölgeler DAEŞ ve SDG/YPG unsurlarından temizlendi. Ardından ikinci aşamada Azez ve el-Rai (Çobanbey) arasındaki hattın güvenliği kısa sürede DAEŞ unsurlarının bertaraf edilmesiyle sağlandı. Fırat Kalkanı Harekatı henüz ilk ayını doldurmadan bu aşamaya kadar oldukça hızlı bir ilerleyiş gösterdi. Cerablus’un ele geçirilmesinin yanı sıra Türkiye sınırı bütünüyle DAEŞ’ten arındırıldı. El-Rai ile Cerablus bağlantısı kurularak önemli bir başarı kaydedildi. Şimdiye kadar yaklaşık 1.200 km²’lik bir alanın ele geçirildiği harekatta görece çok az bir kayıp verilerek ilerleyiş devam ederken, Cerablus- Çobanbey’den Bab’a doğru uzanan kırsal alan askeri bölge olarak ilan edildi.
Hedefteki Kent Bab
İlk iki aşamanın ardından TSK ve müzahir Suriyeli grupların karşısında iki seçenek olarak Bab ve Menbic kentleri yer almaktaydı. Ancak hem aynı anda iki farklı cephe açılmasının oluşturacağı askeri mahzurlar hem de ABD’nin Türkiye’yi en azından bir süreliğine de olsa Menbic’e yönelik bir operasyon yapmama konusunda ikna etme çabası, harekatın bu aşamada Bab’ı öncelemesini beraberinde getirdi. Halep’in kuzeydoğusundaki en büyük kenti olan Bab gerek coğrafi konumu (PYD’nin Afrin ile Ayn el-Arap kantonlarının arasında yer alıyor) gerekse demografik yapısı itibarıyla önem arz eden bir yer. Nüfusun çoğunluğu Arap Sünnilerden oluşurken şehir Türkmenleri de barındırıyor.
DAEŞ’in Cerablus’un aksine kendisi için Kuzey Halep’teki son kale konumunda olan ve önem arz eden Bab’ı savunmaya yönelik ciddi bir hazırlık içinde olduğu görülüyor. Dolayısıyla TSK ve muhaliflerin askeri açıdan bir derinlik oluşturabilmek adına doğrudan Bab kentine yönelmekten ziyade öncelikle içerisinde Sevran, İhtimlat, Ahtarin, Türkmen Barih ve Dabık gibi önemli yerleşimlerin yer aldığı Kuveyk Ovası’na yönelmesi daha olasıdır. Muhaliflerin kontrolündeki Mare, Azez ve el-Rai üçgeninde yer alan bu bölge, Bab’a ilerleyişin güvenli bir biçimde gerçekleştirilmesi için hayati öneme sahip. Hala Mare, Azez ve el-Rai arasında Türkiye sınırı boyunca ince bir hatta hakimiyet sahibi olan muhalifler, DAEŞ’in olası karşı taarruzlarına karşı kırılgan bir görüntü çiziyor. DAEŞ kontrolündeki Bab’a en yakın TSK destekli muhalif mevzii şu an yaklaşık 20 km uzaklıkta bulunuyor. Cerablus paketinin aksine el-Rai’den güneye ve batıya doğru ilerlendikçe, DAEŞ daha güçlü bir biçimde direnç göstermeye çalışıyor. Bölgede TSK’ya ait tanklara karşı anti tank füzeler kullanan DAEŞ, başka cephelerde daha önce hiç kullanmadığı bir sıklıkla bu tür saldırılara başvuruyor. Bölgede ilerleyen TSK ve muhaliflere karşı zaman zaman bomba yüklü araç saldırıları da düzenliyor.
TSK ve ılımlı muhaliflerin Kuveyk Ovası boyunca yavaş da olsa DAEŞ’e karşı alan kazanması, hem bölgede muhaliflere stratejik bir derinlik kazandırıyor hem de ilerleyişi daha güvenli bir hale getiriyor. Bölgenin Bab’tan önce bütünüyle ele geçirilebilmesi halinde, Azez’den Cerablus’a kadar muhaliflerin oldukça geniş bir alanda hakimiyet kazanarak güvenli bir bölgenin temellerini atabileceği düşünülüyor. Yine bu bölgede askeri açıdan çok stratejik olmasa da psikolojik anlamda oldukça önemli bir yere sahip “Dabık köyü” yer alıyor. Dabık bu bölgenin önemini daha da artırıyor. Bu sebeple TSK destekli muhalifler Bab şehrinden önce Dabık ve çevresini ele geçirmek istiyor.
“Soylu Mızrak”
Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekatı’nda beklentilerin ötesinde hızlı bir ilerleyiş göstermesi ve Cerablus’un güneyinde bölgedeki SDG/YPG unsurlarıyla karşı karşıya gelmesi Türkiye-ABD arasındaki zaten gergin olan ilişkileri iyice olumsuz etkiledi. Nihayetinde ABD, Türkiye’ye verdiği taahhütlere rağmen PKK’nın Suriye örgütlenmesi PYD’nin kantonlarını birleştirebilmesi için Fırat’ın batı yakasındaki operasyonlarına destek verirken, Türkiye’nin bölgedeki hassasiyetlerini ise görmezden gelmeye devam ediyor. PYD’ye sağladığı hava desteği, silah ve mühimmat yardımlarının yanı sıra ABD özel kuvvetleri doğrudan SDG/YPG unsurları ile bayrak göstererek cephe hattında yer alıyorlar.
Fırat Kalkanı Harekatı’na yönelik çelişkili açıklamalar yapan ABD’nin anlamlı bir hava desteği dahi sunmadan Soylu Mızrak adıyla bayrak göstererek harekata dahil olduğunu ilan etmesi ise Türkiye ile birlikte hareket eden muhaliflerde ciddi bir rahatsızlık oluşturdu. Hatta bazı grupların ayrılmasına neden oldu. Muhaliflerin tepkisi üzerine ABD Özel Kuvvetleri bölgeden çıkmak zorunda kalsa da bu durum Türkiye’nin bazı muhalif gruplarla olan ilişkisini olumsuz etkilemeye devam ediyor. Genel olarak ABD’nin harekata dahil olmasındaki amacın bir şekilde kontrol sağlayarak Türkiye ve muhaliflerin Menbic’e doğru ilerlemesini engellemek olduğuna yönelik işaretler var. Ancak Türkiye Bab ve Menbic hattından DAEŞ ve PKK’ya bağlı tüm unsurlar çekilene kadar harekata devam edeceğini net bir şekilde ifade etmiş durumda.
Nihayetinde Türkiye Fırat Kalkanı Harekatı ile Kuzey Suriye’de oyun kurucu bir aktör olduğunu tüm muhataplarına net bir şekilde göstermiş oldu. SDG/YPG’nin hava desteği tekeli kırıldı. Türkiye’ye müzahir Suriyeli muhalifler TSK’nın desteği ile bölgedeki güçlerini tahkim ettiler. Cerablus’un DAEŞ’ten temizlenmesinin ardından Azez-Cerablus hattının Çobanbey-Cerablus arasında kalan 47 km’lik kısmının da tamamen DAEŞ’ten arındırılması, Türkiye’nin sınır güvenliğinin sağlanması adına önemli bir kazanım oldu. Harekatın şu an için muhtemel yönünün Dabık ve Sevran’ı da içine alan Kuveyk Ovası olduğu görülüyor. Bu alan da kapatılırsa ardından Bab’a doğrudan yönelme hedefine geçilebilir.
Türkiye’nin DAEŞ ve PKK/PYD unsurlarından tamamen temizlenmiş ‒90 km boyuna, 40 km enine‒ alanda güvenli bölge oluşturması gerekiyor. Bu güvenli bölgenin oluşturabilmesi için Menbic de kontrol altına alınmalı. Türkiye, DAEŞ’i Kuzey Suriye denkleminden tamamen çıkartabilmek ve PKK/PYD’nin bölgedeki kantonlarını birleştirmesini engelleyebilmek adına Menbic ve Bab kentlerinin kontrolünü sağlamak zorunda. Türkiye bu adımları atarken Rusya ile oluşturulan yeni angajmanın bozulmamasına dikkat etmeli. Diğer yandan ise ABD’nin harekata müdahil olup yön vermesini engellemesi gerekiyor.
[Kriter, 1 Ekim 2016].