SETA > Yorum |
Finansal Rehabilitasyon ve Bank Asya Hadisesi

Finansal Rehabilitasyon ve Bank Asya Hadisesi

17-25 Aralık süreci ve izleyen dönemde meşru siyasi iradeye karşı atılmak istenen bazı adımlar, siyaset ve ekonominin girift biçimde iç içe geçtiği garip dengeler doğurdu.

Ekonomik küreselleşmenin derinleştiği, piyasaların entegrasyon ve etkileşiminin her geçen gün arttığı günümüzde finansal denetim ve düzenleme mekanizmalarının sağlamlığı giderek önem kazanıyor. Dışa açık serbest piyasa ekonomilerinin ulusal ve uluslararası çalkantılardan etkilenmeden sürdürülebilir istikrar ortamı oluşturmalarında denetim ve düzenleme mimarileri kilit önemde.

Türkiye'de 2000-2001 ikiz krizlerinden ders alınarak oluşturulan güçlü ve şeffaf finansal denetim mimarisi sayesinde uzun-dönemli makroekonomik istikrarın temeli oluşturulabildi. Bu bağlamda Bank Asya'nın kurucu hisselerinden yüzde 63'ünün TMSF tarafından kontrol altına alınması ve yönetim kuruluna yeni atamalar yapılması, makroekonomik istikrarın devamına yönelik bir 'finansal rehabilitasyon' adımı olarak okunmalı.

BATAN BANKA TECRÜBELERİ

17-25 Aralık süreci ve izleyen dönemde meşru siyasi iradeye karşı atılmak istenen bazı adımlar, siyaset ve ekonominin girift biçimde iç içe geçtiği garip dengeler doğurdu.

Anti-demokratik müdahalenin finansmanı tartışmalarının odağında yer alan bu kuruluş ile etrafındaki iş dünyası ağının şeffaflığı ciddi biçimde sorgulandı. Ancak, siyaseten hassas bir dönemde denetleyici kurullar tarafından yapılacak bir operasyonun bankacılık sektöründe bir 'domino etkisi' ile istikrarsızlık doğurabileceğine yönelik endişeler ağır bastı.

Aradan geçen bir yıl zarfında gerek kamu kurumları, gerekse iş dünyasının ekserisi nezdinde kredibilitesini kaybeden bankanın mevduat ve sermaye yapısı ciddi biçimde daraldı. Buna karşı kurumun ne pahasına olursa olsun ayakta tutulması için başlatılan kampanya, bir serbest piyasa ekonomisinde görülemeyecek ve rasyonel şekilde açıklanamayacak paradoksal manzaralar ortaya çıkardı. Sağlıklı regüle edilen bir piyasa ekonomisinde bankacılık sisteminin kurallı ve şeffaf olarak işlemesi, reel ekonomi ve makroekonomik istikrar açısından son derece kritik. Zira herhangi bir bankanın temel fonksiyonları dışında diğer bazı şirketleri fonlamak ya da ayakta tutmak gibi tali hedeflere yönelmesi, yıllardır hatırlamak istemediğimiz 'batan/hortumlanan banka' kavramlarını doğuran eğilimleri yeniden tetikleyebilir.

AJİTASYONA GEREK YOK

Bu yüzden, siyasi alanda süre giden mücadeleden bağımsız olarak, ekonomi ve finans alanında istikrar ve öngörülebilirlik şartlarının dikkatle korunması elzem. Ayrım yapılmaksızın tüm banka ve finans kuruluşlarının yasal çerçevede şeffaf biçimde faaliyetlerini sürdürebilecekleri ortam korunmalı. Ancak Anglo- Sakson ülkeler dahil tüm gelişmiş dünyada finansal usulsüzlüklere karşı çok ağır yaptırımlar uygulandığı ve bu yaptırımların ülkelerin demokratik karakterine aykırı adımlar olarak algılanmadığı hatırda tutulmalı.

Vurgulamamız gereken kilit nokta, bağımsız kurullar tarafından hakkaniyet gözeterek yapılacak mali operasyonların, Türkiye'nin demokratik konsolidasyon hikayesini zayıflatmayacağı; aksine 'güçlü regülasyon' temasıyla güçlendireceğidir. Bu yüzden 'finansal otoriterleşme' iddialarına ve ajitasyon girişimlerine prim vermeden teknik ve hukuki süreci izlemek gerekecek.

Operasyonun doğrudan siyasal talimatla yapıldığı suçlaması ise, bankanın son bir yıldır maruz kaldığı itibar kaybı ve sermaye çıkışı göz önüne alındığında tutarlı değil. Yapılacak detaylı incelemede usulsüzlüklere rastlanmazsa problem yok; rastlanırsa da hukuk devleti işleyecek demektir. Siyasi bir spekülasyon unsurunun ortadan kaldırılması Türkiye'de finansal istikrara ve rehabilitasyona hizmet eder. Endişeye mahal yok.

[Sabah Perspektif, 7 Şubat 2015]