Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri Sovyet yayılmacılığı, Asala, PKK ve DAEŞ terör örgütleri gibi bekasına yönelik birçok ciddi tehditle karşı karşıya kaldı. 15 Temmuz akşamı ortaya çıkan tehdidin niteliği ise bütün bunları gölgede bıraktı. FETÖ’yü diğer alışılagelmiş konvansiyonel tehditler ve terör örgütlerinden ayırıp daha tehlikeli hale getiren husus şüphesiz örgütlenme biçimi ve faaliyet stratejisiydi. Mehdi olduğuna inanan Fetullah Gülen tarafından kurulan FETÖ diğer terör örgütlerinin aksine devleti dışardan yıkmaktan ziyade başından beri içine sızarak Türkiye Cumhuriyeti devletini ele geçirmeyi amaçladı. Buna rağmen örgütün hedefleri belirli siyasi amaçlara ulaşmaya çalışan diğer terör örgütlerinin aksine hiçbir zaman kamuoyu önünde açıkça ifade edilmedi. Bu muğlaklığın arkasına saklanan örgüt uzun yıllar boyunca kendisini eğitime adamış sivil bir hizmet hareketi olarak takdim etmeyi başararak takiye silahını kuşanmış militanlarını devletin bütün kritik kurumlarına sızdırdı.
Fetullah Gülen dışarıya sızan bazı video kayıtlarında görüldüğü üzere esas niyetinin ne olduğunu sadece yakın çevresindeki militanlarıyla paylaştı. Gülen’in asıl niyeti sistemli bir örgütlenme sonucu devletin neredeyse bütün kurumlarının ‒özellikle de polis, yargı, istihbarat ve ordu gibi kritik kurumlarının‒ içine sızdırdığı kadroları vasıtasıyla Türkiye Cumhuriyeti devletini ele geçirmek ve ülkenin perde gerisindeki ruhani lideri olmaktı.
Terör örgütleri yapılanmalarında genelde “hiyerarşik” ve “ağ tipi” tarzında iki çeşit yöntem kullanmaktadırlar. Bazı örgütler ise hiyerarşik ve ağ tipi yapılanmanın karışımından oluşan melez bir yöntemi benimsemektedir. FETÖ’nün diğer birçok örgütte olduğu gibi öncelikle hiyerarşik bir yapıya sahip olduğu açıktır. Buna rağmen örgüt militanlarının deşifre olmasını engellemek adına hücre tipi yapılandığı da bilinmektedir. Bundan dolayı FETÖ’nün ağ tipi ve hiyerarşik yapılanmayı birleştiren melez yöntemi benimsediği anlaşılmaktadır. Bu tarz yapılanma daha çok üzüm salkımına benzemektedir. Her üzüm tanesinin bir hücreyi temsil ettiği bu yapılanmada hiçbir hücre diğer hücre ile yatay olarak bağlantılı değildir. Her hücre imamlar vasıtasıyla dikey olarak bir yukarıdaki imama bağlanmakta ve bu şekilde hiyerarşik düzen örgüt lideri Gülen’e kadar ulaşmaktadır.
FETÖ’nün Hiyerarşik Yapısı
Örgütün yapısı temelde üç kısımdan oluşmaktadır. En tepede mehdi olduğuna inanılan ve emirleri kayıtsız şartsız yerine getirilen örgüt lideri Gülen bulunmaktadır. Bunun altında yine üç kısımdan oluşan “operasyonel kadro” bulunmaktadır. Operasyonel kadro içerisinde emirleri doğrudan Gülen’den alan ve onun bizzat yetiştirdiği “molla” diye tabir edilen imamlar bulunmaktadır. Ordu, yargı, polis, istihbarat, finans, medya, eğitim, diyanet, iş dünyası, sağlık ve sivil toplum gibi alanların başında bulunan ikincil imamlar ise mollalara bağlı olarak çalışmaktadırlar. Operasyonel kadronun en altında ise eğitim faaliyetleriyle “ışık evleri”ne çekilen şahıslara ideoloji aşılayarak örgüte yeni militan kazandıran “abi” ve “abla”lar bulunmaktadır. Her abi ve abla aynı zamanda bir hücreden sorumlu olarak görev yapmaktadır.
Piramidin en altında ise aktif militanlar ve pasif destekçiler ile işbirlikçilerden oluşan destekçi kitlesi bulunmaktadır. Işık evlerinde örgüte kazandırılan aktif militanlar örgüte yeni üye kazandırmak, bağış toplamak, en az maaş ile Türkiye’de ve yurt dışındaki örgüte bağlı okullar, sivil toplum kuruluşları, medya organları, şirketler ve hastanelerde çalışmak gibi görevleri ifa etmektedirler. Destekçilerin en altında ise FETÖ’nün sahip olduğu geniş network ve devlet içerisindeki örgütlenmesi sayesinde sağladığı iş imkanları, sosyal ağlar, iş bağlantılarından faydalanmak isteyen pasif destekçiler ve işbirlikçiler bulunmaktadır. Örgütlenme Biçimi
Yukarıda da ifade edildiği gibi Gülen’in ana amacı devleti ele geçirmekti. Bu amaca matuf olmak üzere Gülen 1970’li yılların ortalarından itibaren militanlarını devlet kurumlarına sızdırmaya başladı. Özellikle emniyet, ordu ve yargıyı hedefleyen bu kadrolaşma girişiminde iyi düşünülmüş ve hesaplanmış bir stratejinin uygulandığı görülmektedir. Bu strateji çerçevesinde kadrolaşmayı sağlamak için öncelikle personel daireleri ve eğitim kurumları hedeflenmiştir. Polis koleji ve askeri liseler gibi kurumlarda inisiyatifi bir kere ele geçiren FETÖ militanları bu okulların sınav sorularını sistematik olarak kendi üyelerine sızdırarak kadrolaşmayı hızlandırmışlardır. Personel daireleri üzerinde etkinlik kazanıldıktan sonra ise FETÖ üyelerinin söz konusu kurumlardaki kritik görevlere atanmaları sağlanmıştır. Ayrıca söz konusu okullar ve kurumlarda FETÖ’ye katılmayan diğer öğrenciler ve yöneticilere yönelik sistematik mobbing ve itibarsızlaştırma kampanyaları uygulanarak kendi militanlarına yer açılmıştır.
FETÖ devlet içerisinde başlattığı bu saldırgan kadrolaşmayı yeni militanlarla beslemek adına çok geniş bir özel okul, dershane, yurt ve ışık evleri ağı kurdu. FETÖ’ye militan kazandırma merkezleri gibi çalışan bu eğitim kurumlarında öne çıkan zeki öğrenciler çeşitli yöntemlerle ışık evlerine çekildi ve oradaki sohbet halkalarında doktrine edildi. Diğer taraftan Gülen medya gücü olmadan iktidarı ele geçiremeyeceğinin, geçirse bile elinde tutamayacağının farkındaydı. Gülen, bu amaca matuf olarak 1978’de Sızıntı dergisi ile başladığı yolda 1987’de Zaman gazetesini ele geçirdi, 1993’te de Samanyolu kanalını kurdu. 17-25 Aralık tarihine gelindiğinde Gülen, 200’e yakın medya kuruluşunu bünyesinde barındıran ve herkesin kendisinden çekindiği bir medya imparatorluğu sahibiydi. Bu medya imparatorluğu özellikle FETÖ için tehdit olarak algılanan bürokratlar, askerler, siyasetçiler, iş adamları ve dini liderlere itibar suikastı yapılması ve komplo kurulmasında etkin rol oynadı. Bu çerçevede güvenlik kuvvetlerinin istihbarat birimlerinde kadrolaşmış olan FETÖ militanları hedef şahısların özel hayatları ile ilgili bilgi, belge ve kayıtları medyaya sızdırdı. Diğer taraftan emniyet, yargı, istihbarat ve ordu bürokrasisinde örgütlenmiş FETÖ militanları koordineli bir şekilde hareket ederek örgüt için tehdit olarak algılanan şahıslar ve kurumlar ile ilgili düzmece iddianameler ve yargılamalar gerçekleştirdi.
FETÖ’yü diğer terör örgütlerinden ayıran en temel husus hedeflerine ulaşmak için devlete ve topluma karşı şiddeti yeterince güçlendiğini düşündüğü son ana kadar doğrudan ve açıktan kullanmamasıydı. FETÖ daha çok polis, istihbarat, ordu ve yargı gibi devlet kurumlarına sızmış olan militanlarıyla devletin meşru şiddet kullanma tekelini kullanarak hedeflerine ulaşmayı amaçladı. Bu şekilde FETÖ üyeleri uzun yıllar boyunca kamu otoritesini kötüye kullandı. Diğer taraftan güvenlik (özellikle de istihbarat) birimlerine sızmış FETÖ üyeleri tarafından farklı terör örgütlerine azmettirilen birçok suikast ve terör eylemiyle siyaset dizayn edilmeye çalışıldı.
Sonuçta hiyerarşik ve ağ tipi yapılanmayı birlikte kullanan FETÖ gizlilik ilkesine sonuna kadar bağlı hücreleri sayesinde devletin kritik bütün kurumlarında kadrolaştı. FETÖ’nün kamusal alandaki bu yapılanması medya, iş dünyası, eğitim vb. alanlarda faaliyet gösteren sivil yapılanmalar tarafından insan kaynağı, finansman ve propaganda faaliyetleriyle sonuna kadar desteklendi.
[Kriter, 1 Eylül 2016].