SETA > Yorum |
FED Kararlarına Dayanıklı Ekonomi

FED Kararlarına Dayanıklı Ekonomi

Sermaye giriş ve çıkışlarının istikrarsızlık unsuru olmaması için ülkeye yatırım fonlarının girişi teşvik edilmeli çıkışlar için tedbir alınmalıdır. İFM projesi yabancı sermaye giriş çıkışlarının istikrarsızlık unsuru olmasını engelleyecektir.

BilindiÄŸi üzere, 2008 yılında baÅŸta ABD ve AB ülkelerinde patlak veren ve sonra tüm dünyayı etkisi altına alan global ekonomik kriz sonrası, ABD Merkez Bankası (FED), para basma ve tahvil alımı yoluyla parasal geniÅŸleme politikası izleyerek krizin etkilerini azaltmaya hatta ortadan kaldırmaya çalışmıştır. FED’in gerçekleÅŸtirdiÄŸi bu likidite bolluÄŸundan en fazla geliÅŸmekte olan ülkelerin yararlandıkları görülmüÅŸtür. Çünkü, geliÅŸmiÅŸ ülkelerdeki geniÅŸletici para politikaları nedeniyle bu ülkelerde faiz oranları düÅŸmüÅŸ, geliÅŸmekte olan ülkelerde ise faizlerin yüksek olması bu ülkelere sermaye giriÅŸini artırmıştır. Özellikle de risk iÅŸtahı olan bu fonlar ve yatırımlar geliÅŸmekte olan ülkelere inanılmaz fırsatlar sunmuÅŸtur.

GeniÅŸletici yönde uygulanan bu politikaların durulması anlamına gelen ve bugünlerde ekonomide sıkça konuÅŸulan konuların başında, ekonomik krizden çıkma belirtisi görülen ABD’de, FED’in tahvil alımını bu yılın sonunda azaltma ve 2014 yılı sonunda da sonlandırma açıklaması gündeme gelmiÅŸ, dolayısıyla parasal sıkılaÅŸtırmaya gideceÄŸi beklentisi ortaya çıkmıştır. Zira, FED henüz sıkılaÅŸtırma yapmış deÄŸil, sadece geleceÄŸe dönük bir sıkılaÅŸtırma olasılığını dile getirmiÅŸtir. Bu yol ile tahvil alımını bir miktar azaltması ve bu yolla piyasaya verdiÄŸi likiditeyi bir miktar düÅŸürmesi beklenmektedir. Fakat, FED’in bu aÅŸamada yaptığı, parasal anlamda bir deÄŸiÅŸimden ziyade, 2014 ve sonrasına yönelik olarak verdiÄŸi bir yol haritasıdır. FED’in sadece geleceÄŸe dönük bir sıkılaÅŸtırma olasılığı ise artık paraların geliÅŸmekte olan ülkelerden geliÅŸmiÅŸ ülkelere; daha doÄŸrusu çıkışın olduÄŸu dönem olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla, bu geliÅŸmeden de en fazla geliÅŸmekte olan ekonomiler etkilenmektedir.

Global ekonomik krizi sonrası küresel ekonomide bir likidite bolluÄŸu gerçekleÅŸmiÅŸ; 2014 yılı ortası veya sonuna doÄŸru alınacak FED’in bu kararından özellikle de geliÅŸmekte olan ülkelerin olumsuz etkileneceÄŸi beklenmekte; bu nedenle yatırım fonlarının geliÅŸen ülkelerden çıkacak olması ve geliÅŸmekte olan ülke paralarının deÄŸer kaybedecek olması, faizlerin yükselmesine ve büyümenin negatif etkilenmesine neden olacaktır. Ama bu olguların 2014 yılından önce gerçekleÅŸmesi olasılığı zor görülmektedir. Ancak, nedense FED’in parasal sıkılaÅŸtırma kararını uygulayabileceÄŸine dair açıklamalar ekonomiyi olumsuz etkilemiÅŸ ve bunun etkisi tüm geliÅŸmekte olan ülkeler de olduÄŸu gibi Türkiye’de de sermaye ve para piyasalarında düÅŸüÅŸlere sebep olmuÅŸtur.

TÜRKÄ°YE ÅžOKLARA DAYANIKLI ÜLKE

Gezi parkı eylemelerinin ve FED’in parasal geniÅŸleme planı ile ilgili yapmış olduÄŸu açıklamaların denk gelmesi açıkça talihsizlik olmuÅŸtur. Gezi Parkı olaylarının ekonomiye yansıması son derece sınırlı olacaktır ama FED’in para politikasında muhtemel deÄŸiÅŸikliÄŸe iliÅŸkin açıklamaları ve bunun dünya ekonomisine yansımaları çok daha ciddi olsa da Türkiye ekonomisi üzerinde etkisi daha az olacaktır. Gezi olayları ağırlıklı olarak yatırımcıların algısı ve ülke görünümü ve hatta 10 yıllık süreçte oluÅŸturulan pozitif algının yara almasına neden oldu. Ancak, oluÅŸturulan bu algının ve meydana gelen görüntülerin, Türkiye’nin gerçeÄŸini yansıtmadığı dolayısıyla Türkiye’de gerçek durumun bu olmadığı görülecektir. Çünkü, Türkiye 2001 yılında yaÅŸanan ekonomik krizden sonra alınan tedbirler, uygulanan ekonomik istikrar programları, 2002-2012 döneminde gerçekleÅŸen mali disiplin, harcama azaltıcı politikalar, büyük çapta yapılan özelleÅŸtirmeler ve gerçekleÅŸtirilen reformlar kamu maliyesindeki olumlu görünüme katkı saÄŸlamıştır. Bu çabalar geleceÄŸe yönelik beklentileri de olumlu etkilemiÅŸtir. Ayrıca, kamu maliyesinde gerçekleÅŸen bu göstergeler sayesinde, Türkiye hem AB ülkelerinde devam eden borç krizinin olumsuz etkilerini bertaraf etmiÅŸ hem de ekonomi politikalarının uygulanmasında geniÅŸ manevra alanı bulmuÅŸtur. Türkiye, diÄŸer geliÅŸmekte olan ülkelere nazaran bu anlamda daha rahat gözükmektedir.

Ekonomideki iyileÅŸmeler sayesinde hem içten hem de dıştan gelen bu ÅŸoklar ekonomiyi sarsacak ÅŸekilde gerçekleÅŸmemiÅŸtir. Bu da ekonomiye verilen ÅŸokların büyük bir çöküÅŸ olmadan geçiÅŸtirilmesine neden olmuÅŸtur. 2001 krizinin tetikleyicisi olan anayasa kitapçığının fırlatılması ile son dönemde meydana gelen gezi eylemleri ve FED’in olası kararları karşılaÅŸtırıldığında, anayasa kitapçığının fırlatılması devede kulak kalmaktadır. Buna raÄŸmen makroekonomik görünümde ve finansal istikrarda bir bozulma görülmemiÅŸtir. Hatta 2013 yılı ilk çeyrek verileri, makroekonomik görünümde iyileÅŸme beklentilerini yükseltmiÅŸ ve hedeflerin yakalanacağı sinyalini vermiÅŸtir. Ayrıca, Türkiye siyasi, ekonomik ve hukuk alanındaki gerçekleÅŸtirdiÄŸi çok sayıda köklü reformlarla, içeriden ve dışarıdan gelen ÅŸoklara karşı kendisini koruyacak bir ülke haline gelmiÅŸtir. DiÄŸer yandan, Türkiye’deki bankaların güçlü sermaye yapısı ve kamu maliyesindeki olumlu göstergeler sayesinde reel sektör üretmeye devam etmektedir. Avrupa’da çok düÅŸük, hatta negatif büyüme varken, Türkiye’nin enflasyonu artırmadan ekonomik büyümeyi sürdürmesi ve sürdürülebilir seviye de cari açıkla büyümeyi devam ettirmesi önemli bir baÅŸarıdır. 2001 yılında yaÅŸanan ekonomik krizden sonra alınan tedbirler ve uygulanan ekonomik istikrar programları sayesinde ülke ekonomisi 2002-2007 arası dönemde yaklaşık yüzde 7 oranında büyümüÅŸtür. 2008 yılında yaÅŸanan küresel ekonomik krizden dolayı birçok geliÅŸmiÅŸ ülkede daralma yaÅŸanırken, Türkiye 2009 yılının son çeyreÄŸinden itibaren pozitif yönlü büyümesine baÅŸlamış ve 2013 yılı ilk çeyreÄŸine kadar aralıksız büyümesini sürdürmüÅŸtür.

Ekonomide saÄŸlanan bu iyileÅŸmeler neticesinde 2012 yılında Fitch, 2013 yılında Moody’s ve JCR gibi önde gelen uluslararası kredi derecelendirme kuruluÅŸları Türkiye’nin kredi notunu “yatırım yapılabilir seviyeye” yükseltmiÅŸtir. Türkiye, bu not artırımı ile 1994 yılından bu yana ilk kez yatırım yapılabilir seviyede not almıştır. Yine, son dönemde politik risk unsuru olarak tanımlanan geliÅŸmelerin ülke notlandırılırken dikkate aldıkları kriterler göz önünde bulundurulduÄŸunda, mevcut notlandırmada bu gibi risklerin olabileceÄŸi ve dolayısıyla mevcut konjonktürün ekonomiye etkisinin sınırlı kalacağı beklenmektedir.

FED’in tahvil alımını 2013 sonunda azaltma ve 2014 sonunda da sonlandırma beklentilerinin realize olması halinde bile kötü senaryonun 2014 yılı öncesi gerçekleÅŸme olasılığı çok düÅŸüktür. Ayrıca, Merkez bankaları tarafından uygulanan para politikası etkilerinin en erken 6 aylık sürede ekonomiyi etkilemesi nedeniyle 2013 yılının daha rahat geçeceÄŸi ancak 2014 yılı ve sonrası için tedbir alma zorunluluÄŸu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, dünya ekonomisinde, halen yapısal birçok sorunun çözülmemesi, ekonomik durumun kötüleÅŸmesi, Merkez Bankalarının daha fazla tahvil alımı yapmak durumunda kalmasına da neden olabilir. Çünkü, 2008 global ekonomik krizine neden olan durumlar ve ÅŸartlar halen devam etmekte ve krizin en önemli nedeni olan, borç ve kamu maliyesindeki problemler için gerekli yapısal reformlar gerçekleÅŸtirilememiÅŸtir. Kriz sürecinde alınan geniÅŸletici önlemler mevcut durumlarını stabil tutmayı baÅŸarsa da kamu maliyesi alanında yapısal dönüÅŸümler gerçekleÅŸmedikçe geniÅŸletici politikadan uzaklaÅŸmaları halinde yine aÅŸağı yönlü bir trende girmelerine neden olacaktır.

DiÄŸer yandan FED’in parasal sıkılaÅŸtırma kararını uygulayabileceÄŸine dair durumun 2014 yılının sonunda gerçekleÅŸmesi durumunda, yatırım fonlarının geliÅŸen ülkelerden çıkmasına, geliÅŸen ülke paralarının deÄŸer kaybetmesine, dolayısıyla faizlerin yükselmesine ve ekonomik büyümenin negatif etkilenmesine neden olacaktır. EÄŸer dolar ve faiz yüksek seviye trendlerine girerse ve yüksek kur istikrarlı bir ÅŸekilde devam ederse enflasyonun olumsuz etkilenmesine neden olacaktır. Uzun vadede ise faizlerin yüksek kalmasına ve dolayısıyla hedeflenen birçok büyük projenin olumsuz etkilenmesine neden olabilir. Aynı zamanda bu durum daha önce uygulamaya alınan projelerin karlılık oranının düÅŸmesi neden olur. Bu da temel makro ekonomik göstergelerden ekonomik büyümeden iÅŸsizliÄŸe kadar birçok veriyi olumsuz etkileyecektir.

GELECEK Ä°ÇÄ°N TEDBÄ°RLER...

Bu nedenle, Türkiye’nin uluslararası piyasalarla iç içe girmiÅŸ olması, baÅŸta Merkez Bankası olmak üzere ilgili kurumlara önemli sorumluluklar düÅŸürmektedir. Sermaye giriÅŸ ve çıkışlarının istikrarsızlık unsuru olmaması için ülkeye yatırım fonlarının giriÅŸi teÅŸvik edilmeli ve muhtemel çıkışlar için tedbir alınmalıdır. Bu kapsamda, Ä°stanbul Finans Merkezi (Ä°FM) projesinin hızlandırılması hem ülkeye uluslararası fon giriÅŸine katkı saÄŸlayacak hem de yurtiçi tasarrufları artırıcı etki yapacağı için yabancı sermaye giriÅŸ çıkışlarının istikrarsızlık unsuru olmasını engelleyecektir.

Döviz kuru ve faize yönelik Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) atacağı adamlar, ekonomik büyüme baÅŸta olmak üzere birçok ekonomik geliÅŸmede belirleyici olacaktır. Merkez Bankası döviz kurunu dengelemek için yaptığı döviz satım ihaleleri ile TL’nin deÄŸerini korumaya çalışırken bir yandan da olası sermaye çıkışlarına önlem olarak faiz politikasını kullanacaktır. Faiz politikası belirlenirken kredi notunun yükselmesiyle yakalanan avantaj fırsata çevrilmelidir. Bunların yanı sıra, bankaların sermaye yapıları güçlendirilmeli ve bankacılık sektörü reel sektörü desteklemeye devam etmelidir. 2009 yılı son çeyreÄŸinden beri devam eden ekonomik büyüme trendinin kırılmaması gerekir. Ayrıca, ekonomide kırılganlıkların meydana gelmemesi için, bu dönemde kamu maliyesinde mali disipline devam edilmelidir.

Türkiye’nin siyasi ve ekonomik anlamda istikrarlı bir ülke olması ve dolayısıyla yatırım imkanlarının fazla olması özellikle Körfez ülkelerinin Türkiye’ye yakın ilgi göstermesine neden olmaktadır. BilindiÄŸi gibi, hükümet 2023 yılı için bir dizi siyasi, ekonomik ve sosyal hedefler belirlemiÅŸ ve bu hedefler doÄŸrultusunda gerçekleÅŸecek projeler belirlenmiÅŸtir. Türkiye söz konusu projelerin finansmanın Ä°slami finansmanla saÄŸlanması da mümkündür. Bu da ülkede finansal kırılganlıkları azaltan önemli bir faktör olarak olacaktır.

[Star Açık GörüÅŸ, 4 AÄŸustos 2013]