Bundan 14 yıl önce, 7 Temmuz 1997 tarihinde New York Times gazetesinde “Turkey Gets a Secular Leader” (Türkiye’nin Seküler Bir Lideri Oldu) başlıklı bir yazı yayımlanır.
Başyazı formatında, imzasız olarak yayımlanan yazıda bir yıllık görevi süresince “İran’la ve Libya’yla yakınlık kurarak ABD’yi üzen” sabık Türkiye başbakanı eleştiriliyor, buna mukabil “laikliği ve demokratlığı kuşku götürmez” yeni başbakanın gelişi “bunalım yaşayan Türkiye siyasetinde umut verici bir adım” olarak yansıtılıyordu.
Sabık başbakan, “İslami bir lider” olarak yeni başbakansa “seküler bir lider” olarak takdim ediliyordu. Sabık başbakanın adı Necmettin Erbakan, yeni başbakanın adı Mesut Yılmaz’dı.
İfade ettiğim üzere yazı New York Times’ta yayımlandı. Hani, geçenlerde “Türkiye IŞİD’e destek veriyor” mealinde bir haber yaparken Ankara Hacı Bayram Veli Camii’nin ve camiden çıkan R. Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu görüntülerini kullanan gazete. Birkaç gün önce, kendi yaptığı Erdoğan haberlerinin analizini yapıp, “biz başından itibaren aynı çizgide yayın yapıyoruz, çizgimiz hiç değişmedi” diyerek kendisini savunan New York Times.
28 Şubat askeri müdahalesinin bütün cesametiyle Türkiye siyasetini kuşattığı bir dönemde. Yazı, bir darbe ortamında, türlü yöntemlerle devrilen başbakanın yerine gelen yeni başbakanla ilgili niçin umutlu olunması gerektiğini açıklamaya çalışıyordu: “Seküler bir siyasi lider”in yönetimindeki “Türkiye demokratik kurumlarını güçlendirmek ve uluslararası alanda yıpranmış itibarını tamir etmek için bir fırsat yakalamıştır.” (Türkiye, yakaladığı bu fırsatı değerlendirmesini bilemedi ne yazık ki! Mesut Yılmaz 17 ay sonra istifa etmek zorunda kaldı.)
Mezkur yazıda karşımıza çıkan yaklaşım, bir sosyo-politik gerçekliği kendi dinamikleri içerisinde değerlendiremeyen, uzaktan bakmakta ısrarcı olan her miyop analizde karşılacağımız türden bir normatiflik içeriyor. Bu nedenle de laik-dindar ayrışmasına, sahip olduğu siyasal gerçeklik dışında siyasal bir değer atfetmek ve laik kimliği bir üst değer olarak takdim etmek bu denli kolay olabiliyor. NYT’ın söz konusu makalesinde karşımıza çıkan yaklaşım eğer bir gazetenin okuma biçimiyle ya da medya alanıyla sınırlı olsaydı üzerinde daha fazla durulmayabilirdi. Fakat, 28 Şubat dönemi Türkiye siyasetini bu normatif çerçeve içinde analiz eden o yaklaşım ana akım Amerikan siyasi aklını temsil ediyor. Ortalama Amerikan siyasi aklının normalini, doğru-yanlış cetvelini yansıtıyor.
Hiç kuşkusuz, NYT bugün olduğu gibi o gün de ifade etmeye çalıştığım normatif çerçeve nedeniyle sadece “yeni seküler siyasi lider”i alkışlamakla yetinmiyor. Bir de yapması gerekenleri, ev ödevlerini sıralıyor.
Bu çerçevede Mesut Yılmaz’ın önündeki en önemli meydan okumanın “Kürt ayrılıkçılığı” ve “Kıbrıs sorunu” sorunlarına “askeri olmayan çözüm bulmak” olduğunu ifade ediyor. “Askere direnmesi gerektiğinin, risk almak zorunda olduğu”nun altını çiziyor. Böyle yaptığı takdirde de Amerika’nın askere karşı onu desteklemesi gerektiği belirtiliyor. Ezberlenmiş doğruları alt alta yazdığınızda ortaya çıkan manzara tam da bu oluyor. Kürt meselesinin çözümü noktasında Türkiye Cumhuriyeti tarihinde “bagajı olmayan”, siyasal karşılığı olan, öyle ya da böyle elinde somut bir yol haritası olan ilk başbakanın, Necmettin Erbakan’ın devrilmesinin üstüne böylesi bir yaklaşım çıkıyor karşımıza.
Sorunun kaynağını, tarihsel gelişim seyrini, sürecin yapısal unsurlarını, siyasal aktörlerin sosyo-kültürel karşılıklarını hesaba katmaksızın normatif çıkarımlarda bulunduğunuzda işte böyle yanılıyorsunuz.
Ama yanıldığınızı da kabul edemiyorsunuz, çünkü ezberlerinize göre söyledikleriniz “doğru”.
İşte bu nedenle “uluslararası imaj”ı siyasetin kurucu unsuru olarak görmek son derece problemli bir tutum. Uluslararası alanda, medya manipülasyonlarıyla ortaya çıkan ana eğilimleri siyasal gerçekliğin ta kendisi olarak değerlendirmek ciddi hesap hatalarına yol açabilir.
Kim ne derse desin, çıkar ve güç arayışı modern siyasetin ana dinamiğini oluşturmaya devam ediyor. Bu noktada Batılı gazetelerin uzaktan, normatif ve bir o kadar süfli yorumlarıyla siyaset dizayn edilmez, edilmemeli.
Eğer öyle olsaydı, örneğin Türkiye, Ortadoğu siyasetini “Türkiye Kobani’ye neden yardım etmiyor”, “Türkiye IŞİD’e neden yardım ediyor” tarzı sığ yorumlara teslim etmek durumunda kalırdı. NYT’ın “Türkiye’nin Kobani siyaseti” ile ilgili yayınlarına bu gözle bir daha bakmak gerekir mi, ne dersiniz?
[Akşam, 13 Kasım 2014]