15 Temmuz destanını "eski Türkiye'ye dönüş" için bir fırsata çevirmeye çalışanları gördükçe nevrim dönüyor.
Öyle anlaşılıyor ki, FETÖ'nün bütün pisliklerinin ortaya saçılması, kimi kesimlerce "tasfiye halindeki eski Türkiye zihniyeti"nin propagandasını yapmak için bir imkân olarak değerlendiriliyor. Beyhude bir uğraş bu.
15 Temmuz'daki vatan savunması ve demokrasi mücadelesinin, tarihin dışına itilmiş radikal ideolojilere yeniden ruh üfleyeceğini düşünmek büyük yanılgı.
Millet kendi iradesine, izzetine ve vatanına sahip çıkmak için tanklara, toplara, silahlara, kurşunlara, bombalara karşı durdu.
Bir düşman işgaliyle karşı karşıya kaldığını bilerek çıktı meydanlara. Aynı bilinçle de o meydanlarda kalmaya devam ediyor.
Millet, eski Türkiye'yi, eski Türkiye'nin ceberut devletini özlediği için, 1990'ların dünyasına geri dönmek için siper etmedi göğsünü.
Milletin belleğinde eski Türkiye oldukça net. Onun için eski Türkiye, devletle sorun yaşadığı bir ülkenin ve dönemin adı.
Millet, Batıcı devlet elitlerinin jakoben politikalarından bıkmış usanmıştı.
Radikal laiklik politikaları, din- devlet ilişkilerini makul bir zeminde düzenlemiyor, aksine millete tek tip bir din anlayışı dayatıyordu. Milletin dinini dilediği gibi yaşamasına engel oluyordu.
Askerler ve yargıçlar devletin ve hatta ülkenin esas sahipleri gibi davranıyordu. FETÖ'nün neden orduya, yargıya, emniyete sızdığının cevabı öncelikle burada aranmalı.
Devlet elitleri, milletin seçtiği siyasi elitleri istedikleri gibi yönetiyordu. İllegal siyaset mühendisliğinin ana aktörü bürokratik oligarşiydi.
"Hâkimiyet milletindir" sözü bir türlü hakiki manasına kavuşamıyordu. Eski Türkiye'de iktidarın merkezinde halk yoktu. Şimdi ise var.
Ve bu halk, kendi ekonomi politikalarını ve dış politika önceliklerini Batılı devletlerin çıkarları ve taleplerine göre şekillendiren bir Türkiye istemiyor.
Türkiye'yi bu bağımlılık düzeninden çıkarmaya çalıştığı için R. Tayyip Erdoğan'ın arkasında duruyor.
***
Bugünlerde haklı olarak kamuoyu geçmişte FETÖ'nün kirli operasyonlarına, itibar suikastlarına maruz kalan kişilerin neler yaşadığını merak ediyor.
Medya da onlara mikrofon uzatıyor. Daha çok uzatmalı, daha çok konuşmalılar. Kamuoyu FETÖ'yü daha yakından tanımalı.
Ancak dikkatimi çeken bir husus var. FETÖ'nün çeşitli şekillerde zulmüne maruz kalan bazı kişiler haksız ithamlarda bulunuyorlar.
FETÖ'den çok bugün iktidarda bulunanları hedef alıyorlar. Hatta bu söylem üzerinden bazı muhalefet partisi mensupları da Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere iktidar partisi mensuplarını sıkıştırmaya çalışıyorlar.
"Ordu göreve" pankartlarıyla, "tehlikenin farkında mısınız" kampanyalarıyla seçilmiş iktidarı yerinden etmeye çaba sarf edenlerin olduğu bir dönemdi o dönem.
27 Nisan askeri müdahalesiyle siyasi alanın devlet elitlerince dizayn edilmeye çalışıldığı, muhalefet partilerinin kahir ekseriyetinin sivillerden değil, askerlerden yana tavır koyduğu bir zaman dilimi.
Bugün bu ithamlarda bulunanların iki şeyi aklında tutması gerekiyor. Bir, eğer ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kirli yapıyla 2010'dan bu yana kararlı biçimde mücadele etmemiş, 2013'ten bugüne dek bu şer şebekesi hakkında kamuoyunu bilgilendirmemiş olsaydı bugün bambaşka bir Türkiye'de yaşıyor olurduk.
İki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ'yü geç fark etmesinin bir hata olduğunu kaç kere açık yüreklilikle ifade etti. Buna mukabil, kimler FETÖ'nün 17-25 Aralık yargı darbesini görmezden geldi? Aksine bir muhalefet fırsatı saydı? Kimler paralel devlet yapılanmasının söylemleriyle seçimlere girdi?
15 Temmuz'da Türkiye'de paradigma değişti. Bütün siyasi aktörlerin bu yeni paradigmaya uygun tarzda davranması, emin olun ülkenin selameti açısından en doğru seçenek.
[Sabah, 3 Ağustos 2016].