ERMENÄ°STAN’LA futbol diplomasisi ile gündeme gelen açılım süreci, diplomatik iliÅŸkilerin kurulmasını ve ikili iliÅŸkilerin güçlendirilmesini öngören normalleÅŸme protokolü üzerinde uzlaÅŸmaya varılması ile devam ediyor. Her iki ülke kamuoyunda tartışmalara ve eleÅŸtirilere neden olan protokoller, Ekim ayı ortası itibarıyla iki ülkenin parlamentolarında onaylanmak için gündeme alınacak. Ä°ki ülke iliÅŸkileri bugüne kadar korku, nefret, maÄŸduriyet ve ihanet söylemlerinin ağır bastığı negatif bir duygusallıkla ÅŸekillendi. Birbirine taban tabana zıt ve karşılıklı suçlamalara dayanan bu duygusal söylemler, ortak bir iletiÅŸim dilinin oluÅŸmasını engelliyordu. Ortak tarih komisyonu kurulması, sınırların tanınması ve açılması ve diplomatik iliÅŸkilerin tesisi gibi daha somut konuların müzakere edilmeye baÅŸlanması, taraflar arasında ortak bir dilin oluÅŸabilmesine kapı araladı.
Gerek Ermenistan gerekse Türkiye açısından, Türk-Ermeni iliÅŸkilerini ve söz konusu açılımı yalnızca dış politika hamlesi olarak algılamak eksik bir yaklaşım olacaktır. Ermeni kimliÄŸi modern Türk ulusal kimliÄŸinin, aynı ÅŸekilde Türk kimliÄŸi de Ermeni ulusal kimliÄŸinin en temel “öteki”sidir. Ermeni ulusal kimliÄŸini “fena Türk”, “zalim Türk” anlatısı olmadan kurgulamak oldukça zordur. Ermenilerin Anadolu coÄŸrafyasından tarihî ve coÄŸrafi kopuÅŸunu anlamlı hale getiren yegane anlatı ise “soykırım anlatısı”dır. Türk ulusal kimliÄŸinin etno-seküler sınırları kurgulanırken kuvvetli tarihî baÄŸları olduÄŸu gayrimüslim azınlıklardan kopuÅŸu açıklayan anlatı ise “hain Ermeni” ve “empeyalist uÅŸağı” anlatısıdır. Her iki ulusal kimliÄŸin kurgulanmasında da birbirlerini, uzlaşılması mümkün olunmayan düÅŸmanlar olarak tanımlayan söylemler merkezî rol oynadı. “Soykırım” ve “maÄŸduriyet” söylemi, varoluÅŸundan günümüze Ermenistan’da barış ve huzur yerine agresifleÅŸen bir milliyetçiliÄŸin önünü açtı. Bu anlatılar iki ulusun toplumsal belleklerine kazındı ve karşılıklı ÅŸiddet eylemlerine meÅŸruiyet zemini oluÅŸturdu. ÖrneÄŸin aşırı milliyetçi Ermeniler bu duygularla ASALA terör örgütünü kurarak 1970 ve 80’lerde Türk diplomatlarını ve yurtdışı temsilciliklerini hedef aldılar.
Daha önceleri ulusal kimliklerin sınırlarını oluÅŸturmaya yarayan bu söylemler, gelinen noktada, ulusal kimlikleri daraltan ve savunmacı reflekslerle içe kapanıklığa neden olan engeller haline dönüÅŸtü. SoÄŸuk SavaÅŸ’ın bitiminin ardından ulusal kimliÄŸini milliyetçi bir söylemle yeniden tanımlama gereÄŸi duyan Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye ile yaÅŸadığı sorunlar nedeniyle bölgesinde iyice yalnızlaÅŸarak diaspora Ermenileri ve Rusya’ya bağımlı hale geldi. Ermenistan, Kafkasya ve Hazar bölgesinde enerji nakil hatlarının yeniden ÅŸekillendiÄŸi bir ortamda ihtilaflar dolayısıyla bu projelerin dışında kalmak istemiyor. Açılım, Ermenistan’ın bölgesel jeopolitik ve iktisadi geliÅŸmelere ayak uydurmasına yardımcı olabilecek radikal bir adım niteliÄŸinde. Ermenistan’ın Korkuları ve Türkiye’nin Sınırları Ermenistan siyasi, iktisadi ve demografik sınırları tam olarak belli olmayan bir ülke. CoÄŸrafi sınırları, Türkiye ile Kars AntlaÅŸması’nı imzalamadığı için ve Ermeni iÅŸgali altındaki DaÄŸlık KarabaÄŸ’ın durumundaki belirsizlikler nedeniyle tartışmalı. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki Ermeni diasporasının Ermeni siyasetine, kültürüne ve ekonomisine doÄŸrudan etkilerinden dolayı Ermenistan’ın demografik sınırları da tam olarak belli deÄŸil.
En yakın sınır komÅŸuları olan Türkiye ve Azerbaycan ile ihtilaflarından dolayı resmî olarak tanınmasında da ciddi sorunlar var. Bağımsız bir devlet için gerekli olan üç temel konuda (coÄŸrafi sınırları, halkı ve uluslararası tanınırlığı) sıkıntılar yaÅŸayan Ermenistan, varoluÅŸunu doÄŸal olarak diaspora Ermenileri ve Rusya’nın siyasi ve askerî desteÄŸine borçlu. Bu belirsizlikler de Ermenilerin tehdit algılamalarını güçlendirmenin yanında, Ermenistan’ın diaspora ve Rusya’ya bağımlılığını artırıyor.
Ekonomisi dışa bağımlı, güvenliÄŸini ve temel ihtiyaçlarını karşılayamayan Ermeni toplumunu bir arada tutmaya yarayan yegane birleÅŸtirici unsur, “soykırım söylemi” ve “maÄŸduriyet psikolojisi”. Bu nedenle “soykırım söylemi”ni ve “maÄŸduriyet psikolojisi”ni tartışmaya açmak, Ermeniler açısından varoluÅŸlarıyla ilgili konuları tartışmaya açmak anlamına geliyor. Bu söylemi ve psikolojiyi aÅŸmanın yöntemi, siyasi, iktisadi ve demografik belirsizlikleri siyasi müzakere süreci ile netleÅŸtirmek olacaktır. Aksi halde “soykırım söylemi” ile siyasi ve iktisadi açıdan dışa bağımlılık, Ermenistan’ı Türkiye ile uzlaÅŸmaz bir noktada tutmaya devam edecektir. Ermenistan’ın korkularını hafifletici tedbirler almak, varoluÅŸsal kaygılarını ve uzlaÅŸmaz söylemlerini tedrici olarak hafifletecektir.
Türkiye ise Kürtler, Ä°slamcılar, Aleviler, Ermeniler, Rumlar ve yeri geldiÄŸinde AB ve ABD’yi ötekisi olarak gören ve Türk-Müslüman-Sünni-seküler unsurların tuhaf bileÅŸiminden oluÅŸan ulusal kimliÄŸindeki tıkanıklıkları yeni açılım alanlarına odaklanarak açma çabası içerisinde. Kürt, Ermeni ve Alevi açılımlarını aynı anda yürütmeye çalışan AK Parti hükümeti, bu ÅŸekilde Türk ulusal kimliÄŸini daha kapsayıcı bir ÅŸekilde yeniden tanımlamayı hedefliyor. AB genelinde etkinliÄŸini artıran saÄŸcı dalga nedeniyle Birlik’ten dışlandığı bir dönemde OrtadoÄŸu ve Kafkasya’da bölgesel etkinliÄŸini artırmaya çalışan Türkiye, Ermenilerin aksine Türk ulus-devletinin ötekileÅŸtirdiÄŸi iç ve dış unsurlarla kapsamlı bir uzlaşı arayışı içerisinde.
“Ermeni Açılımı”, yalnızca maddi uzlaÅŸmazlıklardan kaynaklanan sorunların müzakeresi ile ilgili olsaydı, konuya dair daha seri ve olumlu adımlar atılabilirdi. Ancak açılım temelde Türk ve Ermeni ulusal kimliklerini oluÅŸturan anlatıların müzakeresini kapsıyor. Bu nedenle birbiriyle taban tabana zıt söylemlere alternatif olabilecek farklı bir dil ve söylem geliÅŸtirmek, açılım sürecinin öncelikli hedefi olmak durumunda. Pratik sorunlar üzerinde uzlaşı noktaları bulmak ve sürdürülebilir bir iletiÅŸim dili oluÅŸturmak, açılım sürecinin öncelikli hedefleri olmalı. Ermeni Açılımı’nın, Türk-Ermeni iliÅŸkilerinde kısa vadede çözüm üretmesini beklemek fazla iyimser bir beklenti olacaktır; ancak taraflar arasındaki sürdürülebilir ve saÄŸlıklı bir iliÅŸki biçimi, kimlik söylemleri ve anlatılarının çeÅŸitlenmesini saÄŸlayacaktır.
Anlayış - Ekim 2009