Yeni dönemde Türk Amerikan ilişkilerinin geleceği açısından uzun süredir beklenilen Erdoğan-Trump görüşmesi nihayet gerçekleşti. Trump’ın seçilmesinden söz konusu görüşmeye kadar olan süreçte, iki ülkeyi ilgilendiren önemli sorun alanlarının geleceğinin bu görüşmenin ardından netleşmesi beklenmekteydi. Bu açıdan görüşmeye taraflar büyük önem atfetmişti.
Görüşmenin hemen öncesinde Trump’ın terör örgütü YPG’yi doğrudan silahlandırma kararını imzalaması, görüşmenin sonucuna yönelik kuşkuları artırmıştı. Hatta Erdoğan’ın Washington’da karşılanma ve ağırlanma süreçlerine ilişkin bazı kaygılar gündeme getirilmiş, iki liderin görüşmesinde bir iletişim kazasının yaşanabileceğine yönelik yorumlar da yapılmıştı.
Görüşmeden hemen önce, FETÖ başta olmak üzere, Türkiye karşıtı çevreler, görüşmenin gerçekleşmemesi ya da kötü geçmesi için birçok yola başvurdular. FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, Erdoğan’ın Trump’la görüşeceği gün, ABD’nin önemli gazetelerinden biri olan Washington Post’ta “NATO’nun Türkiye’ye müdahale etmesi gerektiği”ni yazdı. FETÖ elebaşı, gazeteye para aktarılarak yazıldığı bilinen yazıda, 15 Temmuz’un kendisi ile ilgili olmadığı yalanı başta olmak üzere, örgütünün her konuda ABD’nin hizmetinde olduğuna yönelik durum güncellemesini içeren konulara yer verdi.
FETÖ ayrıca mektup yazarak, Türkiye’yi suçlayan bir içerikle, Kongre üyelerinden Trump’ın Erdoğan’ı uyarması için harekete geçmelerini istedi.
Tüm bu yaşananlara rağmen Erdoğan’ın Washington’da Trump tarafından karşılanması, beklenin de ötesinde sıcak bir havada gerçekleşti. Erdoğan’ın Beyaz Saray’ın tam karşısındaki devlet konuk evi olan Blair House’ta misafir edilmesi önemliydi. Amerikan Başkanları, önemli gördüğü az sayıdaki konuklarını bizzat kendileri karar vererek bu resmî konutta ağırlıyor. Burada ağırlanmanın sembolik anlamı üzerinden bir mesaj da vermiş oluyorlar.
Görüşme sonrası basın toplantısında iki liderin PKK ve YPG ile ilgili söyleyecekleri önemliydi. Erdoğan, açık ve net bir şekilde terör örgütlerine verilen desteğin yanlış olduğunu Trump’ın yüzüne söyledi: “Ortak geleceğimizi tehdit eden terör örgütlerine karşı ayrım yapmadan mücadele etmekte kararlıyız. Bölgemizin geleceğinde terör örgütlerine yer yoktur. Özellikle YPG-PYD terör örgütünün hangi ülke tarafından olursa olsun muhatap olarak alınması bu konuda küresel düzeyde varılan mutabakata kesinlikle uygun değildir.”
Trump ise “Türkiye’ye DEAŞ ve PKK gibi terör örgütlerine karşı mücadelesinde destek veriyoruz” açıklaması ile terör örgütü PKK ismini doğrudan telaffuz etti. Ama genel bir açıklamanın ötesinde geleceğe ilişkin somut bir çerçeve ortaya koymadı.
Bu görüşmede, Trump yönetiminin Türk yetkililere YPG-PYD ile ilgili gelecek döneme ilişkin kendilerini bağlayan net bir söz vermeyecekleri aşikâr. ABD’nin PYD-YPG’ye yönelik yaklaşımı, Rakka operasyonu ve sonrasında yaşanacak her gelişmede farklı boyutlar üzerinden güncellenecek. Bölgenin DEAŞ’tan temizlenmesi sonrasında ve uzun dönemde bu terör öğütlerine yönelik nasıl bir tutum takınılacağı ise Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceği ile doğrudan ilgili.
Sonuç olarak görüşmenin ardından ABD’nin PYD-YPG politikasında şimdilik dramatik bir değişikliğin olmayacağı açık.
Bu görüşmenin sonucuna ilişkin esas odaklanılması gereken nokta, ABD’deki FETÖ yapılanması ve elebaşı Gülen’in durumu. Bundan sonraki süreçte, Washington yönetimi FETÖ ile ilgili bir adım atarsa bu görüşme başarılı geçmiş demektir.
Bu anlamda, FETÖ’ye yönelik bir adım atılması durumunda, Ankara-Washington ilişkileri, PYD ve YPG’ye yapılan silah yardımına rağmen, büyük bir krize mahal vermeden rayında gider.
Fakat ABD yönetimi, hem FETÖ konusunda bir adım atmaz hem de PYD-YPG’ye yönelik mevcut politikasını devam ettirirse Türkiye, Rusya, Hindistan ve Çin gibi diğer küresel aktörlerle ilişkilerini derinleştirmeye yönelik adımlarını hızlandırır. Ankara ayrıca, ABD’nin özellikle Suriye konusundaki tezlerine ve gelecek projeksiyonuna daha mesafeli yaklaşır. Suriye’nin geleceği konusundaki stratejilerini güncelleyerek sınır güvenliğine ve PKK’ya yönelik operasyonları her halükârda ve batının eleştirilerine rağmen sürdürür.
[Türkiye, 18 Mayıs 2017].