Küresel ekonomik krizde Amerika Merkez Bankası (FED), ABD ekonomisinin toparlanmasında aktif bir rol oynadı. Krizin etkilerini hafifletmek için ciddi bir sorumluluk üstlendi.
Küresel ekonomik krize neden olan ABD ekonomisi, FED'in düşük faiz konusunda attığı adımlar ve ekonomide canlanmayı hızlandırmak için piyasaya enjekte ettiği likidite sayesinde toparlandı. Evet, bu toparlanma süreci uzun sürdü. Ancak FED, krizin patlak verdiği yıl olan 2008'den günümüze kadar ekonomide itici güç olma misyonunu sürdürdü.
Öte yandan, Euro bölgesindeki ekonomik toparlanma ABD ekonomisine göre hem daha yavaş hem de daha sorunlu ilerledi. Euro bölgesi ülkelerinde ekonominin düzlüğe çıkması ise, alınan tüm tedbirlere rağmen kamu borcunun büyüklüğü ve bütçe sorunları nedeniyle çok daha yavaş bir seyir izledi. Deflasyon riski ve toparlanmanın ABD ekonomisindeki kadar güçlü olmaması, Euro bölgesi için daha radikal kararların alınmasını gerektirdi.
Bu radikal kararlardan birisi de faiz. Avrupa Merkez Bankası (ECB), geçen hafta bankalara borç verdiğinde kullandığı politika faizini yüzde 0,0'a düşürme ve mevduat faizini negatif yüzde 0,40'aindirme kararı aldı.
Buna ilaveten ECB, Euro bölgesinde olası deflasyonu önlemek ve piyasayı canlandırmak amacıyla piyasaya daha fazla para sürmek için, varlık alım tutarlarının miktarını 60 milyar Euro'dan 80 milyar Euro'ya yükseltme ve özel kesime çok uygun koşullarla kredi imkânı sağlanması konusunda bir uygulamaya gitti. Bu durum, piyasaların beklentilerinin bile çok ötesinde.
Ancak her ne kadar para politikaları ile piyasalara can suyu verip canlanma sağlanıyorsa da bu canlanmanın sürdürülebilir olması için büyümeyi destekleyen maliye politikalarına ve reform çabalarına ihtiyaç var. Çünkü piyasada güven sağlanamamışsa, bankalar verilen likiditeyi piyasa aktörlerine, yatırımcılara aktarma konusunda çok ihtiyatlı davranıyorlarsa ve kredi kanalları kapalıysa, para politikasının etkinliği azalır ya da etkin sonuç vermesi uzun sürebilir.
Zaten ABD'de faiz artırım kararının ardından para politikasının sonuçlarının halen daha tartışılıyor olması, tüm sorunların yalnız para politikaları ile çözülemeyeceğini gösteriyor. Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Draghi'nin de belirtiği gibi, Euro Bölgesi için büyüme dostu maliye politikalarına ihtiyaç var.
Draghi'nin dile getirdiği bu politika için Türkiye örnek gösterilebilir. Türkiye, küresel krizin en zirve yaptığı 2009 yılının son çeyreğinden beri 24 çeyreklik dönem boyunca aralıksız pozitif büyümesini devam ettiriyorsa, hem güçlü kamu maliyesine sahip olmasının hem de ekonomide daralma olduğunda sahip olduğu bu avantajını iyi kullanmasının büyük etkisi var.
AVRUPA MERKEZ BANKASI KARARI'NIN TÜRKİYE ETKİSİ
Türkiye açısından ise Avrupa Merkez Bankası'nın kararları, özellikle jeopolitik risklerin arttığı ve ekonomik büyümede dış ticaretin yani ihracatın etkisinin azaldığı bu dönemde, ihracatın artırılmasında adeta can simidi olacaktır. Çünkü Euro bölgesindeki ekonomik iyileşme, ihracatımızın içindeki payı dolayısıyla Türkiye ekonomisine olumlu yansıyacaktır.Ayrıca, genişleyici para politikaları ile piyasadaki likiditenin artması küresel piyasalardaki risk iştahının artmasını sağlayacak, bu da gelişmiş ülkelerin aksine getirisi yüksek gelişmekte olan ekonomiler arasında yer alan Türkiye'nin varlıklarına karşı talebin artışına imkân verecektir. Çünkü artan likiditenin sızacağı ülke kategorisinin, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin olma olasılığı yüksektir.
Diğer yandan, ECB'nin kararları, FED'in başlattığı faiz artırım kararı sonrasında alınacak yeni faiz artırımının gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisini hafifletecek ve meydana gelebilecek şokların daha az şiddetli olmasına katkı sağlayacaktır.
Tüm bu gelişmeler karşısında, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun faiz konusunda atacağı yeni adımların nasıl olacağı da merakla bekleniyor.
FED'in başlattığı faiz artırım kararı sonrasında ise, faiz artırma sürecinde olan gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları bu kararlarını tehir etmede, Türkiye'de ise Merkez Bankası faiz indirimi yapma konusunda bir fırsat elde etmiş olacaktır.
Not: Bu yazıyı yazıp gazeteye göndermeye hazırlanırken, Ankara Kızılay'daki hain saldırı haberi geldi. Saldırıların Türkiye'nin huzur ve birliğini hedef aldığı, amacının ülkenin önünü kesmek olduğu ne kadar belliyse, bunu başaramayacakları da o kadar açık. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara şifalar diliyorum.
[Yeni Şafak, 14 Mart 2016].