Türkiye’de siyasal hayat “iktidar mücadelesi” nedeniyle gerilimli. Bu gerilim özellikle seçim dönemlerinde daha da artabiliyor. İktidar mücadelesi veren elitler, bu gerilimi arttırıcı roller üstleniyorlar. Elitler düzeyindeki bu gerilim halk düzeyinde ve gündelik hayatta belirgin değil. Bu sebeple de elitler düzeyinde sahici ve sert olan iktidar mücadelesi gerilimi, gündelik hayatta suni ve gerçek bir karşılığı yok. Gerilim, toplumsal kesimlerin hepsine birden ve gündelik hayatın her katmanına indiğinde zaman iktidar değiştirici bir fonksiyon görebilir.
İktidar mücadelesinde son yıllarda Erdoğan liderliğindeki dindar ve muhafazakar kesim, demokrasinin imkanları nedeniyle önemli kazanımlar elde etti. İktidarın muhafazakarlar lehine giderek konsolide olduğunu gören diğer toplumsal kesimler “gerilim siyaseti” yaparak, iktidarı kendi lehlerine çevirme arayışı içindeler. İstedikleri şu: Öyle bir siyasal gerilim olsun ki, olağanüstü şartlar oluşsun, bu olağanüstü şartlar nedeniyle kaos hali oluşsun, oluşan toplumsal psikoloji ile ya hükümet düşsün ya da seçim sonuçlarında dramatik değişimler olsun.
Yani iktidar hesapları yapan yerli ve yabancı güç odakları “dramatik siyasal olay” peşindeler. Öylesine dramatik bir olay ki, tüm toplumsal kesimleri etkilesin. Öylesine dramatik olay ki, tüm toplumsal kesimler ayağa kalksın. Gündelik hayat dursun. Olayların tüm faturası da Erdoğan ve Ak Parti Hükümeti’ne kesilsin. Hükümet düşsün. İktidar el değiştirsin.
Ak Parti’ye karşı iktidar mücadelesi verenler bu “dramatik siyasal olayı” bir türlü bulamıyor. Bu açıdan en büyük potansiyel Gezi Olaylarında vardı. 17 ve 25 Aralık müdahaleleri de bu potansiyele sahipti. Fakat bu iki olayda da Erdoğan liderliğindeki Ak Parti gücünü konsolide ederek çıktı. Yeni bir “dramatik siyasal olay” oluşturmayı başaramayan çevrelerin tek umudu Kürt Sorunu oldu. Çözüm Süreci ile Kürt Sorunu inişli çıkışlı da olsa devam edince, bu kesimlerde ümitsizlik hali yerleşti.
MUHTERİSLERİN ARABESK RUH HALİ
Ak Parti hükümetini devirmek isteyen kesimlerin “dramatik siyasal olay” arayışı artık arabesk bir hale dönüşmeye başladı. Artık yaşanan her olaydan bir kriz çıkar mı diye bakar oldular. Savcıyı öldüren ve açık bir terör olayını örtük savunur hale geldiler. Siyasal olarak marjinalleşme dışında bir işe yaramayacak bir eylemi savunmanın siyasal anlamını anlayamayacak kadar bir duygusallığa girdiler. Stratejik aklın kalmadığı, arabesk bir taraftarlığın ve karşıtlığın içine girdiler.
İktidar mücadelesi içinde olan örgütlü gruplar, iktidar için oldukça muhteris. Hangi yoldan olursa olsun iktidarın kendilerine gelmelerini istiyorlar. Demokratik seçimlerle iktidarı ele geçiremeyeceklerini gördüklerinde, halka cahil demeye başlıyorlar. Seçim sistemi için de “demokrasi seçimlerden ibaret değil” söylemini geliştiriyorlar. Seçim yerine “sokak hareketleri” arayışına giriyorlar. O kadar hırslılar ki, iktidarı ele geçirmek için her şeyi yapabilecek hale geliyorlar.
Geniş halk kitlelerinin şu anki iktidarı neden desteklediğini sakin bir şekilde analiz edip, iktidara gelmenin sahici yollarını aramıyorlar. Açgözlü ve hırs bürümüş şekilde “şimdi ve hemen iktidar istiyorum” diyorlar. Olmadığını gördüğünde de hırçınlaşıp saldırganlaşıyorlar. Sahici olmayan, dönüştürücü gücü olmayan siyasal olaylardan ve basit çelişkilerden sanal gündemler üretiyorlar. Sanal alemde söz düellosunda galip gelmeye çalışırken, giderek marjinalleşip, gerçek siyasal aktörler olmaktan uzaklaşıyorlar.
Gezi Parkı koalisyonunun hep birden adliyede bir savcıyı rehin alıp katleden bir illegal örgütün tarafına düşmesi, siyasal aklın iflas etmesi gibi bir şey. Erdoğan ve Ak Parti’ye muhalif olmayı anlamak mümkün. Fakat bu muhalefetin sahicilikten uzak, dramatik bir siyasal olay üretme çabasından ibaret kalmasını anlamak ise zor. Bu ülkede sahici bir muhalefete ihtiyaç var.
[Star, 6 Nisan 2015]