Dokunulmazlıkların kaldırılmasındaki temel mesele, terörü ve teröristi destekleyen, şiddete çağrı yapan milletvekillerinin dokunulmazlığı istismar etmesiyle ilgilidir. Dokunulmazlıklara hayır demenin kriminalize edildiği yönündeki algısal söylemler bir yana, esas mesele budur. Ne yazık ki HDP'nin manipülasyonu ve CHP'nin buna eklemlenmesi, esas meseleyi arka plana itmiştir.
Ana muhalefet partisi CHP, daha önceden MHP'nin de destek vereceğini açıkladığı AK Parti'nin Anayasa değişiklik teklifine "Evet diyeceğiz" demiş ancak 17 Mayıs'taki ilk oylamada CHP vekilleri HDP gibi toplu olarak "hayır" oyu kullanmışlardır. CHP'ye kıyasla tutarlı davranan HDP, "hayır diyeceğiz" sözüne sadık kalarak tam kadro hayır demiştir. Dolayısıyla HDP'nin oylamada kendi içerisindeki tutarlı tavrı ve siyasal parti disiplinine uygun hareket etmiş olması, CHP'nin son yaşananlar bağlamındaki tutarsızlığını daha da dikkat çekici kılmaktadır.
Böylelikle buradaki birincil eleştiri CHP'nin oylamadaki tercihinden önce tutarsızlığı ve samimiyetsizliğidir. Bu tutarsızlığa dair işaretler, parti liderinin "evet" diyeceklerini açıkladığı günden bu yana ortadadır. Başta Eren Erdem, Sezgin Tanrıkulu, Mahmut Tanal ve Barış Yarkadaş vb. CHP vekilleri oylamada hayır oyu vereceklerini haftalar öncesinden açıklamışlardır. Oylama sonrası tutarsızlık eleştirilerine, CHP Sözcüsü Selin Böke, tutarsızlık olmadığını ve "Verilecek her oy da milletvekilinin vicdanına kalmış" sözleriyle karşı çıkmıştır. CHP'nin, teröre destek verenlere karşı net bir pozisyon almamak olarak değerlendirilen mevcut yaklaşıma yöneltilen eleştirileri geçiştirme çabası, partinin ertelemeye çalıştığı ciddi bir kriz olasılığına işaret etmektedir.
Dahası 1. tur ile 2. tur arasındaki oy farkına dair hangi gerekçeyle seçmene izah edileceği ciddi anlamda sorgulanmaktadır. CHP, HDP ve bunun da ötesinde PKK'nın söylemsel çizgisine yaklaşmakla itham edilmekte ve bunu bilhassa HDP'ye sempati duyan milletvekilleri üzerinden pekiştirmektedir. Terörle mücadelede HDP/PKK çizgisi görmezden gelinerek, her vesilede devlet kanadına sert eleştiriler yönelten CHP, örneğin yakın zamanda yayınladığı tartışmalı Cizre raporunda da PKK'nın yaptığı insan hakları ihlâlinden bahsetmekten özenle kaçınmıştır. Terörle mücadelenin kararlılıkla yürütüldüğü bir dönemde "teröre destek verenlerin safında" olmakla itham edilen CHP, bununla kalmayıp eski CHP lideri Baykal'ın "CHP, HDP çizgisine kayıyor" sözleriyle içeriden gelen eleştirilerin de muhatabı olmuştur. Sonuç itibariyle dokunulmazlıklar konusunda, HDP ile ilişkilendirilmek istenmediği için ve bir nevi tabandan da geldiği tahmin edilen bir mecburiyet hissiyle "evet" kararı alınmış ancak vekiller ekseriyetle bu karara uymamıştır.
CHP, HDP'ye kurtarıcı anlamı yüklemiş ve barajı geçmesine destek vermiştir. Romantik bir sol tahayyülün güncel bir yansıması olarak da okunabilecek bu tercih, HDP tarafından benimsenen agresif Kürt nasyonalizmine ve teröre karşı HDP tepkisizliğine neredeyse seyirci kalınmasıyla sonuçlanmıştır. Bununla birlikte, maalesef CHP liderinin de HDP benzeri bir dille "kan" içerikli söylemlere başvurması yönünde bir eğilim benimsenmiştir.
Terörle mücadelenin kararlı bir şekilde sürdürüldüğü bir dönemde CHP, çelişkili bir tutum sergilemiş ve PKK'dan gelen çağrıların bile muhatabı olmuştur. Muhtemeldir ki CHP'nin bu ikircikli tavrından cesaret bulan PKK'lı Duran Kalkan, "CHP safını net olarak ortaya koymalı. CHP içinde tutarlı sosyal demokratlar var... Gelinen noktada AKP'nin MHP ile kurduğu cepheye koltuk değneği olunamaz. CHP, suç ortağı mı olacak, onlara karşı demokratik direnişin yanında mı yer alacak? En başta CHP'ye sorumluluk düşüyor" çağrısında bulunmuştur. PKK, benzer bir çağrıyı TSK'ya da yapmış lakin PKK terörüne yönelik kararlı mücadele konusunda bir sapmanın mümkün olmayacağını kısa sürede anlamıştır.
Sonuçta, CHP, dokunulmazlıkların kalkması sürecinde takındığı tutumla beraber daha derin bir krize evrilebilir. Parti yönetiminin de bunun bilincinde olduğu muhtemeldir.
Tabandan gelecek hoşnutsuzluğun dışavurumunu ertelemek adına bizzat CHP lideri siyaset alanını daraltarak hakaret ve tehdit içerikli polemiklerle gündemi meşgul etmektedir. Aile Bakanı'na yapılan hakaret ve son olarak "kan"lı tehdit bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Aynı şekilde bir Alman gazetesine, T.C. Cumhurbaşkanı’na hakaret etmek suretiyle manşet olan CHP liderinin, söz konusu röportajda PKK terörüne ve HDP'ye değinmemesi de CHP'nin mevcut pozisyonuna dair ipuçları içermektedir.
[Sabah Perspektif, 21 Mayıs 2016]