HDP ve PKK çizgisindeki Kürt Hareketi kendini “mutlak masum, kurban ve her durumda haklı görme psikolojisi” içinde olmayı sürdürüyor. Devletin yapıp ettiği yanlış ve kötülüklerin kendileri için her zaman meşruiyet ve haklılık sağlayacağı havasındalar. Halbuki, devlet geçmişteki kötülüklerini ve yanlışlarını yapan kadroları devre dışı bıraktı hem de siyasetini önemli oranda değiştirdi. Şimdilerde haklı veya haksız olmanın, doğru veya yanlış siyaset üretmenin yeni kriterlerine ihtiyacımız var.
HDP ve Demirtaş siyasetinin sorunlu olduğuna dair kanaatlerim oluşmaya başladı. Bu kanaatimi HDP’nin ana aktör olduğu üç olguyu aynı anda analiz ederek izah etmeye çalışacağım. Bu üç olgu; Diyarbakır anneleri, çarşaflıları zincirleme gösterisi ve 6-7 Ekim Olayları üzerinden olacak.
DİYARBAKIR ANNELERİNE HDP VE DEMİRTAŞ YAKLAŞIMI
Çocuklarının PKK tarafından dağa kaçırıldığı gerekçesiyle Diyarbakır’da oturma eylemi yapan annelere, hem Diyarbakır Belediyesi hem de Selahattin Demirtaş kötü davrandı ve onları suçladılar. Belediye acılı annelerin oturma alanlarını ortadan kaldırmak için kazı çalışması yaptı. Demirtaş’ın açıklaması ise “para aldıkları için bu eylemi yapıyorlar” şeklindeydi.
Bu iki yaklaşım da oldukça sorunlu. Bir kere statükocu. Eski devletlü refleksine çok yakın. Kaba ve halden anlamayan bir tarzda. Özgürlük dili değil. Feryat eden bir anneyi anlamadığı gibi suçlayan bir dil. Sorun tam da şu: Siyaseten kendine yaramayan bir sürece ve kişilere karşı tahammülsüz ve suçlayıcı olmak. Halbuki demokrat ve insan haklarına saygılı olup olmamak tam da bu durumlarda açığa çıkar.
ÇARŞAFLARI ZİNCİRLEME GÖSTERİSİ
Diyarbakır Belediye’sinin açtığı galeride çarşaf giydirilen altı kadın zincire vurulmuştu. Haberi ilk gördüğümde garip bir duygu hissettim. 1930’ların zihniyetinin 2015 versiyonu karşımızdaydı. Ayrıca, başkalarının yaşam tarzına açıkça saldıran, aşağılayan bir durum vardı. Kendilerince çarşafı IŞID ile özdeşleştirmişlerdi. Gülten Kışınak’ın çarşafı anlamak için IŞID’a bakmasına gerek yoktu. Temsil ettiğini iddia ettiği Kürt kadınlarının bir kısmı yüzyıllardır çarşaf giyiyordu. Çarşafın bu topraklarda doğal bir geçmişi vardı ve halen gündelik hayatın bir parçasıydı. Çarşaflıları zincirleme eyleminin en az dört anlamı var. Birincisi bu topraklara yabancı olmanın göstergesi. Çünkü çarşaf bu toprakların yerli ve eski unsuru. İkincisi çarşafa karşı bu eylem “otoriter modernistlik” anlamına geliyor. Üçüncü olarak da, “radikal sekülerlik” eğilimine işaret ediyor. Dördüncü olarak da, halden anlamayan saygısız bir ruh halinin varlığını gösteriyor. Bu dört hali birlikte okursak şu sonuç ortaya çıkar: HDP, siyaseti ve gündelik hayatı kontrol ettiğinde baskıcı ve dışlayıcı olma potansiyeli taşıyor.
6-7 EKİM OLAYLARININ ACIMASIZ ŞİDDETİ
6-7 Ekim Olayları” siyasal tarihimizin dönüm noktalarından biriydi. Siyasal bir partinin çağrısıyla başlaması, 40 insanın ölmesi, öldürmelerin vahşice olması, eylemlerin “yak- yık- yıldır” şeklinde tanımlayabileceğimiz bir siyasete dayanması, bu olayları dönüm noktası haline getirdi.
6-7 Ekim Olaylar’ı bize PKK-KCK-HDP çizgisinin kendisi dışındakileri sindirme amaçlı politikalar uygulayabileceğini, hem de bunu acımasızca, yakarak, yıkarak, linç ederek yapabileceğini gösterdi. Örgütlü kitlesi ile ötekilerini fişlediği, kritik zamanda ötekilerini hedef haline getirebildiği açığa çıktı. Sonuç olarak, bu üç olay birlikte değerlendirildiğinde HDP- PKK çizgisindeki Kürt Hareketi’nin “mutlak haklı ve masum” olmak pozisyonundan uzaklaşıp, ürettikleri siyasete ve bu siyasetlerin anlamı ve sonuçları üzerine düşünmeye başlamasında fayda var. Çözüm süreçleri karşılıklı siyasetlerle yürür. HDP’nin çözüm sürecine daha nitelikli bir siyasetle eşlik etmesine ihtiyaçımız var.
[Star, 9 Mart 2015]