SETA > Yorum |
Demokratikleşme veya İnsan Hakları Paketi

Demokratikleşme veya İnsan Hakları Paketi

Bir haftadan beri Türkiye, 30 Eylül günü Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan Demokratikleşme Paketi'ni tartışıyor. Paket etrafında yapılan tartışmaların ana odağını ise, açıklanan paketin beklentileri ne ölçüde karşıladığı ve çözüm sürecine muhtemel etkileri oluşturuyor. Aslında açıklanmadan önce de, hazırlanan paketin, toplumun farklı kesimlerinin kimi sorunlarına kısmi çözümler getirecek bir paket olması bekleniyordu. Nitekim Başbakan Erdoğan da, konuşmasına başlarken, bu paketin Türkiye'yi ağırlıklarından kurtaracak bir son paket olmadığını belirterek, tüm taleplerin bir paketle karşılanmasının makul ve rasyonel olmadığını vurguluyor ve devamının geleceğini beyan ediyordu. Ancak tüm beklentileri karşılamıyor oluşu, paketin önemini de azaltmıyor. Çünkü birden çok özgürlük alanına ilişkin düzenlemeler öngören bu paketi, aynı zamanda, bir “insan hakları paketi” olarak tanımlamak da mümkün. Demokratikleşme ve insan hakları ise, dinamik kavramlardır ve gelişen koşullar veya ortaya çıkan yeni sorunlar karşısında, yeni taleplerle sürekli yeni düzenlemeler yapmayı gerektirirler. O yüzden de, hiçbir paketin tüm talep ve beklentileri karşılaması düşünülemez ve beklenmemeli.

Bir haftadan beri Türkiye, 30 Eylül günü Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan Demokratikleşme Paketi’ni tartışıyor. Paket etrafında yapılan tartışmaların ana odağını ise, açıklanan paketin beklentileri ne ölçüde karşıladığı ve çözüm sürecine muhtemel etkileri oluşturuyor. Aslında açıklanmadan önce de, hazırlanan paketin, toplumun farklı kesimlerinin kimi sorunlarına kısmi çözümler getirecek bir paket olması bekleniyordu. Nitekim Başbakan Erdoğan da, konuşmasına başlarken, bu paketin Türkiye’yi ağırlıklarından kurtaracak bir son paket olmadığını belirterek, tüm taleplerin bir paketle karşılanmasının makul ve rasyonel olmadığını vurguluyor ve devamının geleceğini beyan ediyordu. Ancak tüm beklentileri karşılamıyor oluşu, paketin önemini de azaltmıyor. Çünkü birden çok özgürlük alanına ilişkin düzenlemeler öngören bu paketi, aynı zamanda, bir “insan hakları paketi” olarak tanımlamak da mümkün. Demokratikleşme ve insan hakları ise, dinamik kavramlardır ve gelişen koşullar veya ortaya çıkan yeni sorunlar karşısında, yeni taleplerle sürekli yeni düzenlemeler yapmayı gerektirirler. O yüzden de, hiçbir paketin tüm talep ve beklentileri karşılaması düşünülemez ve beklenmemeli.

Demokratikleşme Paketi, bir yandan Türkiye’nin kadim demokrasi problemlerinden bazılarını çözmeyi amaçlıyor, bir yandan da insan hak ve özgürlüklerinden yana kayda değer ilerlemeler öngörüyor. Paket’in önemli bir kısmı, siyasal sistemi iyileştirmeye ve siyasal özgürlüklerin ya da yönetime katılma hakkının sınırlarını genişletmeye yönelik. Hatta bu paketin önemli hedeflerinden biri, siyaseti güçlendirme, teşvik etme ve cesaretlendirme olarak belirlenmiş gibi gözüküyor. Seçim sisteminin tartışmaya açılması, siyasi partilerin Hazine yardımından yararlanmalarıyla ilgili oy sınırının % 7’den % 3’e indirilmesi, siyasi partilerinin örgütlenmelerinin ve siyasi partilere üyeliğin kolaylaştırılması, seçimlerde ve ön seçimlerde Türkçe dışındaki dillerde propagandanın önünün açılması, fiilen var olan eş başkanlığın yasal dayanağa kavuşturulması gibi düzenlemeler, siyasal özgürlüklere ilişkin olarak öne çıkan hususlar.

KÜRT SORUNU VE ÇÖZÜM SÜRECİ

Demokratikleşme Paketi, aynı zamanda bir insan hakları sorunu da olan Kürt sorununun çözümü açısından da önemli maddeler içeriyor. Örneğin, seçimlerde ve ön seçimlerde Türkçeden başka dillerde propaganda yasağının kalkması, şimdilik özel okullarla sınırlı olsa da, farklı dil ve lehçelerde eğitimin önünün açılması, öğrenci andının kaldırılması, devletin yerleşik paradigmasının artık iflas ettiğini ve yeni paradigmalara ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Yasak harf gibi esasen pratikte anlamı kalmamış bir ayıba son verilmesi, değiştirilmiş yer-yöre isimlerinin iadesinin kolaylaştırılması da önemli ve anlamlı düzenlemeler. Ancak en azından bazı önemli merkezlerin isimlerinin iadesi konusunda Hükümetin halkın başvurusunu beklemeden doğrudan karar vermesi daha şık olacaktır. Elbette tüm bunlarla, Kürt meselesinin kökten çözüleceğini ileri sürmek mümkün değil ancak bu maddelerin, çözüm yolunda önemli adımlar olduğu da inkar edilemez.

Çözüm ya da barış sürecini ise, artık bu paketten ve bundan sonra çıkacak paketlerden bağımsız olarakele almak gerekiyor. Çünkü PKK/KCK yöneticileri ve bazı BDP yetkilileri, yaptıkları açıklamalarla, çözüm/barış sürecini -deyim yerindeyse- yapılacak ve yapılması gereken demokratik reformlardan bağımsızlaştırarak yeni koşullara bağladılar. Kaldı ki, çözüm sürecinin aşamalarına dair bilgilerimiz, neredeyse tamamen PKK/KCK sözcülerinin açıklamalarına dayanıyor ve o açıklamalara göre de, silahlı PKK unsurlarının tamamen sınır dışına çekilmesiyle birinci aşama tamamlanmış olacak ve artık Hükümetin demokratik reformları yapmasını içeren ikinci aşama başlayacaktı. Ama bir süre sonra, çekilme fiilen durduruldu; bundan yaklaşık bir ay kadar sonra da, Hükümetin herhangi bir adım atmaması yüzünden geri çekilmenin durdurulduğu açıklandı. Bu açıklamalardan ötürü, yapılacak reformların çözüm sürecine etkisinin ya da Kürt siyasi aktörleri nezdindeki anlamının ne olacağını artık bilmiyoruz.

Öte yandan, tarihi geçmişten ötürü Kürtlerde devlete karşı derin bir güvensizlik var ve bu güvensizlik, en azından Kürtlerin bir kısmında Hükümete de yönelmiş durumda. Aynı şekilde, yılların tecrübesi sonucu, Hükümet de, PKK’ya güven duymuyor ve dolayısıyla taraflar arasında büyük bir güvensizlik olduğu biliniyor. Böylesine büyük güvensizliğin olduğu hallerde, genellikle taraflardan beklenen, birtakım güven arttırıcı adımlar, tedbirler ve jestlerdir. Hafta başında açıklanan paket, pek çok güven arttırıcı tedbir içermekle kalmıyor, aslında Akil İnsanlar’ın raporlarında da yer alan talepler doğrultusunda, köklü reform diyebileceğimiz düzenlemeler de ihtiva ediyor. Bununla birlikte, Paket’te Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu başta olmak üzere, ceza mevzuatından yana ve yerel demokrasinin güçlendirilmesine yönelik birtakım düzenlemelere de yer verilmiş olsaydı, paketin, bu çevrelerde de daha olumlu karşılanması beklenebilirdi. Bununla birlikte ve tüm bu eksikliklere rağmen, Demokratikleşme Paketi’nin, en azından Hükümetin çözüm iradesini koruduğunu göstermesi bakımından sürece olumlu katkı sağlayacağı söylenebilir.

Kamuda başörtüsü yasağı, esasen insan haklarına aykırı hukuk dışı bir uygulamaydı ve yıllar boyu süren bu yasak yüzünden on binlerce insan büyük mağduriyetler yaşadı. Bu zulmün son bulacak olması elbette oldukça sevindirici ve olumlu bir adımdır ancak bazı meslek mensupları için bu yasağın sürdürülecek olmasını anlamak ve kabul etmek mümkün değildir. Bu yüzden, güvenlik ve yargı görevlileri hakkında getirilmesi düşünülen istisna fikrinden hemen vaz geçilmelidir. Bu mesleklerin icra edilmesine başörtüsünün nasıl bir engel oluşturduğunun herhangi bir hukuki açıklaması bulunmamaktadır. Eğer başörtülü hakim ve savcıların tarafsızlığından kuşku duyulabileceği vehmi önemseniyorsa, o takdirde, başörtülü kadınların veya sakallı erkeklerin da başı açık hakim ve savcıların yürüteceği işlemlerden kuşku duyma, bunlar tarafından adil yargılanmayacaklarından kaygılanma haklarının olacağını teslim etmek gerekir. Özetle, insan hakları, kimi çevrelerin ideolojik bağnazlıklarına ve vehimlerine feda edilmemeli; bu mesleklerde çalışmayı isteyen kadınlar, meslekleriyle inançları arasında bir tercihe zorlanmamalıdırlar, ayrımcılığa daha fazla uğramamalıdırlar. Bunun yanı sıra, Süryanilerin Deyru’l-Umur (Mor Gabriel) Manastırına ait gayrimenkullerin iade edilecek olması son derece olumlu bir adımdır ancak Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmaması da paketin önemli eksikliklerindendir. Bu sorunla ilgili olarak eskiden beri bir mütekabiliyet ilkesi ileri sürülmektedir; asıl sorun da budur. Çünkü bir başka ülkenin bizim soydaşlarımıza, dindaşlarımıza haksızlık yapıyor olması, bizim de kendi yurttaşlarımızın haklarını ihlal etmemizi meşrulaştırmaz. Başka ülkelerde yaşayan soydaş ve dindaşlarımızın haklarını kullanmalarını sağlamanın yolu, herhalde kendi vatandaşlarımızın haklarını kısıtlamak değildir. Aynı şekilde, cem evleriyle ilgili talepleri başta olmak üzere, Alevilerin sorunlarının çözümüne dair yürütülen çalışma da daha fazla geciktirilmeden hızla sonuçlandırılmalıdır. Aksi takdirde çok önemli bir toplumsal yaramız kanamaya devam edecek demektir.

KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜ VE GÜVENLİĞİ

Ayrımcılık ve nefret suçlarının önlenmesine yönelik düzenlemelerle, Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurumu kurulması, yaşam tarzına saygının hukuki koruma altına alınması, kişisel verilerin korunması ve yardım toplama ile ilgili sorunlar, medyanın ve siyasetin öne çıkardığı konular arasında yer almasa da, Paket’in aslında en önemli maddelerini oluşturmaktadırlar. Umalım ve dileyelim ki, bu düzenlemeler üzerinde iyi çalışılsın; katılımcılık ilkesi gözetilsin ve kısa sürede işlevsiz hale düşecek yetersiz tasarılar yasalaşmasın.

Yine 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda yapılacak iyileştirmelerle, örgütlenme özgürlüğünün biraz daha güvenceye kavuşturulması beklenmektedir.
Elbette herkes, her kesim, kendi öncelikli sorunlarından ve beklentilerinden hareketle Paket’i değerlendirecektir. Ancak doğru ve hakkaniyete uygun olan, sanırım paketi yerin dibine geçirmek veya göklere çıkarmak değil; tam tersine, paketin getireceği doğru ve iyi şeyleri takdir edip hakkını teslim etmek ve eksik bıraktığını düşündüğümüz şeyleri de söyleyerek, yapıcı eleştiri ve katkılarda bulunarak eksikliklerini gidermek ve gerçekleşme süreci boyunca Paket’i zenginleştirmek ve sağlamlaştırmaktır.

[Star Açık Görüş, 6 Ekim 2013]