Ahmet Davutoğlu’nun AK Parti’nin yeni Genel Başkanı olmasını mümkün kılan pek çok teknik kriter sayılabilir. AK Parti’nin üç dönem kuralı, genel başkan ile Başbakanın aynı olması ve geçici olmaması gereği gibi kriterler birçok muhtemel adayın elenmesini ve Davutoğlu isminin öne çıkmasını kolaylaştırdı. Ancak, bu teknik şartların ötesinde, Davutoğlu tercihini, 2010’dan bu yana Türkiye’nin siyasal denklemini oluşturan “inşa siyaseti” ve bu siyasetin karşılaştığı dirençlerle ilişkilendirmek daha doğru olacaktır.
12 Eylül (2010) referandumu ile 10 Ağustos (2014) Cumhurbaşkanlığı seçimleri arasındaki dört yıllık dönemin siyasal denklemi, “Yeni Türkiye’yi inşa” hedefi üzerinde yaşanan iktidar mücadelesiydi.
AK Parti’nin vesayet sistemini geriletmesi ve sivil siyaseti güçlendirmesi “eski Türkiye” olarak kodlanan kurumsal vesayet dönemini sonlandırdı. 12 Eylül 2010 referandumundan sonra, AK Parti yeni bir misyon edinerek demokratik bir siyasal sisteme yaslanan “Yeni Türkiye”yi inşa etme siyasetine yöneldi. Siyasetin misyonundaki değişime paralel olarak siyasal mücadelenin zemini ve aktörlerin öncelikleri de değişti. Siyasal mücadelenin yeni eksenini, Yeni Türkiye’nin kimin eliyle ve hangi değerler üzerinde kurulacağına yönelik mücadele oluşturdu. 2002-2010 arasında vesayete karşıtlığın belirlediği siyasal eksen, 2010’dan sonra yerini AK Parti karşıtlığına bıraktı. Eski Türkiye’nin tasfiye edilmesinden rahatsız olan kesimler ile yeni Türkiye’nin AK Parti eliyle inşa edilmesine rıza göstermeyen kesimlerin ittifakı, AK Parti’ye yönelik yeni bir siyasal mücadele hattı oluşturdu.
Türkiye’de yaşanan bu siyasal dönüşüme eş zamanlı olarak Kuzey Afrika ve Ortadoğu da beklenmedik bir değişim dinamiğine sahne oldu. Tunus-Libya-Mısır-Suriye hattında peş peşe yaşanan halk ayaklanmaları, otoriter rejimleri sarsarak İslam coğrafyasını demokratik bir siyasal arayışa yöneltti. Dönüşüm sürecinde, AK Parti’nin siyasal tecrübesinden ilham aldıklarını gizlemeyen siyasi grup ve partiler iktidara geldiler. Kısa bir beklemeden sonra, demokratik dönüşüm sürecini boğmaya yönelen küresel aktörlerle karşı karşıya gelme pahasına AK Parti, bu süreçte aktif bir tutum takınarak, dönüşüm sürecinin yanında yer aldı. Davos Zirvesi ve Mavi Marmara krizinden sonra İsrail üzerinden AK Parti ve Erdoğan aleyhine pompalanan “İslamcılık” propagandası, Arap Baharı’ndan sonra, özellikle de, Türkiye’nin Libya, Mısır ve Suriye’de ABD ve AB’den farklılaşan siyasi pozisyonuyla güncellendi ve yaygın bir kanaate ulaştı.
Böylece, 2002’den beri AK Parti’nin Türkiye’de ve bölgede sürdürdüğü politikalara sempatiyle bakan birçok iç ve dış aktör, 2010’dan sonra neredeyse eş zamanlı olarak yaşanan bu iki gelişmeyle beraber, Erdoğan ve AK Parti’ye yönelik tutumlarını değiştirdiler. Arap Baharı’nı boğmaya yönelen küresel çevrelerle AK Parti’nin yeni Türkiye'yi inşa misyonunu boğmaya yönelen ulusal aktörlerin işbirliğinde, Erdoğan ve AK Parti, pek çok siyasi mühendisliğin hedefine konuldu.
Açık örnekleri Gezi eylemleri ve 17 Aralık operasyonlarında açığa çıkan mühendislik, Erdoğan’ın AK Parti üzerindeki nüfuzunu kırarak gözden düşürülmesini hedef alıyordu. Kısa vadeli hedef, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını engellemek, orta ve uzun vadeli hedef ise, Erdoğan’ın kimin Başbakan ve AK Parti genel başkanı olacağını belirleme imkânını daraltmaktı.
Kimin, hangi koşullarda AK Parti’nin genel başkanı olacağı, hem Erdoğan’ın siyaset üzerindeki nüfuzunun devam edip etmeyeceği, hem yeni Türkiye’yi inşa sürecinin nasıl bir rota izleyeceği, hem de Türkiye’nin bölgesel politikalardaki yönelimi açısından önem taşıyordu.
Bu süreçte, çoğunlukla da AK Parti muarızı çevrelerin öncülüğünde, AK Parti genel başkanlığına aday olabilecek muhtemel isimler, Erdoğan’a ihanet ile Erdoğan’a kukla olma makasına alındı. AK Parti’nin Türkiye’yi inşa ve Arap Baharı’na destek siyasetini gözden geçireceği, AK Parti’nin ideolojik-siyasi omurgasını zayıflatacağı, Erdoğan’ın AK Parti üzerindeki nüfuzunu sınırlayacağı varsayılan adaylar ön plana çıkarılırken, bu görevi üstlenmeye razı olmayacağı belli olan adaylar da ulusal ve küresel medyanın hedefine konuldu. Bu süreçte hedef alınan isimlerin başında Davutoğlu geliyordu.
Erdoğan’ın 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ilk hedef, AK Parti’nin genel başkanlığına Davutoğlu’nun tercih edilmesiyle de ikinci hedef boşa çıkarıldı. Davutoğlu ismi, Erdoğan’ın ve AK Parti’nin bu mühendisliği boşa çıkarmasını, AK Parti’nin yeni Türkiye’yi inşa sürecine özgüvenle devam etmesini, AK Parti’yi “ihanet-kukla” parantezine sokmaya çalışan kurgunun yırtılmasını sembolize ediyor.
[Akşam, 24 Ağustos 2014]