15 Temmuz darbe girişiminde siyasi iktidar, tüm siyaset kurumları ve milletin demokratik tercihlerine açıkça suikast düzenlendi. TRT ekranlarından silah zoruyla okutulan darbe bildirisinin ana fikri siyasi iktidarın varlığına ve tüm icraatlarına topyekun karşıtlık içeriyordu. Türk milletinin sadece şaşkınlıkla izlediği bildiriye, Türkiye’nin siyasi tarihini, geride bıraktıklarını ve bugününü okuyamayan ezberci ve teknokratik bir dil hakimdi. Bildiride vatandaşın siyasetçilere güvenini sarsacak, son dönemlerin propaganda malzemesi iddialar tercih edilmişti. Bildirinin siyasi iktidara yönelik iddiaları çok net olarak uzun süredir FETÖ medyasının hem yurt içinde hem de uluslararası medyada kullandığı iddiaların tekrarıydı. Bildiride Türk siyasi hayatında daha önceki darbelerden farklı olarak somut bir problem tanımı da yoktu. Bildirinin imzası doğrudan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) değil emir komuta zinciri dışında yer alan Yurtta Sulh Konseyi adlı bir gruba aitti.
Bildirideki İddiaların Toplumda Karşılığı Yok
28 Şubat darbesinde öncelikli olarak bir ana hedef doğrultusunda kamuoyu oluşturmak ve bunun için medyayı kullanmak hedeflenmişti. O süreçte medyanın başı çektiği uzun süreli bir operasyon ve provokasyon yürütülmüş ve medya etkin bir şekilde psikolojik savaş teknikleri ile kullanılmıştı. Bu yöntem farklılığı 28 Şubat’ın postmodern darbe olarak nitelendirilmesinin de nedenidir. “Çağdaş medeniyet”, “irticai tehdit”, “laiklik” ve “hukuk devleti” gibi kavramlar 28 Şubat darbe bildirisinde yer alan ana kavramlardı.
12 Eylül 1980 darbesinde ise “devletin bekası”, “düzenin sağlanması”, “laik demokratik cumhuriyet” ve “ülkenin bütünlüğünün korunması” gibi hedeflerden söz edilmişti. Asıl tehlike “ülkedeki iç karışıklık” olarak tanımlanmıştı. Bildiride “ülke bütünlüğünün korunması” ve “kardeş kavgası” ifadeleri en sık kullanılan kavramlardı.
15 Temmuz darbe bildirisi ise doğrudan siyasi iktidarın varlığını hedef alıyordu. Darbe için siyasi iktidarın iddia edilen icraatları üst başlıklar olarak gerekçe gösterildi. 15 Temmuz darbe girişiminin bildirisinde yer alan darbenin yapılma gerekçeleri “anayasa ve kanun ihlalleri”, “devletin tüm kurumlarının ideolojik olarak dizayn edilmesi”, “laik ve demokratik hukuk düzeninin fiilen ortadan kaldırılmış olması”, “temel insan haklarının göz ardı edilmesi”, “ülkenin korkuya dayalı otokrasi ile yönetilmesi”, “terörün tırmanması”, “yolsuzluk yapılması” ve “hukuk sisteminin bozulması” iddialarıydı. Kendi içlerinde bir odağı ve tutarlılığı, Türkiye toplumunda ise bir karşılığı olmayan bu iddialar yüzünden siyasi iktidarın meşruiyetini kaybettiği ve görevden el çektirildiği söylendi. Bildiride yer alan bu ifadelerin en belirgin yönü, Türkiye kamuoyunda zaten uzun süredir siyaset kurumlarını yıpratmaya yönelik propaganda malzemesi olarak kullanılıyor olmalarıydı. Metinde uluslararası ilişkilerin yeniden dizayn edileceği söylenmesine rağmen AB vurgusu yoktu. Bunun yerine, “Uluslararası ortamda barışı tesis edecek daha güçlü ilişkiler geliştirilecektir”, “BM-NATO gibi tüm uluslararası kuruluşlarla ilgili yükümlülükleri yerine getirecek tedbirler alınmıştır” gibi önceki darbe bildirilerinde de yer alan benzer ifadeler seçilmişti.
Şiddet ve Zorbalığın Fotoğrafı
Darbe metninin bir asker tarafından okunması yerine TRT spikerine silah zoruyla okutulması da o geceki şiddet ve zorbalığın fotoğraflarından biriydi. Tank, tüfek, bomba, savaş uçakları gibi şiddetin her türlüsü kullanılarak Türk milleti korkutulmaya çalışıldı. Buna rağmen darbe girişimi karşısında başta millet olmak üzere TSK’nın önemli bir kısmı, medya ve bürokrasi ölümü göze alarak siyaset kurumlarına ve kendi iradelerine sahip çıktı. Böylece Türkiye’de vatandaşların hem siyaset kurumlarına hem de kendisine güveninin tazelendiği acı dolu fakat demokrasinin kazandığı tarihi bir gece yaşandı.
[Kriter, 1 Ağustos 2016].