2011'den itibaren yeni Türkiye'nin inşasının patinaj çekmesi, toplumsal ve siyasal alanın bu kadar hareketli olması Türkiye'nin yeniden bir tanımlanma süreci içinde olmasından kaynaklanmaktadır. Kemalist tanımlanma sürecinin aksine, bu yeni tanımlanma süreci siyasetin belirleyici olduğu, toplumsalı temsil etme irade ve kapasitesine haiz olduğu bir vasatta gerçekleşiyor. Başka bir ifadeyle, yeni süreç, toplumun siyasete, siyasetin ise devlet ve sisteme boyasını çaldığı, rengini verdiği bir denklemde gerçekleşiyor. Bu çerçevede, Türkiye'nin son 12 yılına damga vuran temel gerilim ve mücadele Cumhurbaşkanlığı seçiminde de kendisini hissetiriyor. Cumhuriyet'in kurucu ideolojisine olan mesafelerine göre siyasal yelpazede konumlanan iki Türkiye tahayyülünün değişim ve statüko temelinde giriştiği bu mücadele Cumhurbaşkanlığı seçiminin de temel dinamiğini teşkil ediyor. Bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı seçiminin bağlamını, adayların mesajlarını ve temsil ettikleri siyaseti bu kurucu ideoloji ile ilintilendirerek anlamlandırmak gerekiyor. Demirtaş'ı şu anlık paranteze alacak olursak, Erdoğan kurucu ideolojiden muzdarip olmuş toplumsal kesimlere hitap etmekte, onları temsil etmekte.
Bu nedenle, Türklük, laiklik ve kültürel Müslümanlığın ana bileşenlerini oluşturduğu kurucu ideolojinin revizyonunu dillendiriyor. Yeni Türkiye'nin harcına Kemalist kurucu ideolojinin dışladığı dini ve etnik değerlerin karılmasını salık verip, bu değerlerle harmanlanan yeni bir toplumsal muhayyilenin savunusunu yapıyor. Buna karşın, İhsanoğlu'nun adaylığında karar kılan ittifak ise Kemalist kurucu kurguyu çok kısmi bir restorasyona tabi tutarak sürdürmek istemektedir. Yeni döneme uyarlanmış kurucu statükoyu destekleyen bu yaklaşım, kaçınılmaz olarak Kemalist sistemin imtiyazlılarına dayanmak zorunda kalıyor. Bu nedenledir ki Erdoğan'ın kampanyasının ana mesajını "değişim" ve "millet" oluştururken İhsanoğlu'nunkini "huzur" ve "sükunet" teşkil ediyor. Erdoğan'ın aktivist dış politika yaklaşımına karşı İhsanoğlu, Kemalizmin reaktif ve pasif dış politika öngürüsünü özetleyen "yurtta sulh, cihanda sulh" felsefesine yatırım yapıyor.
İhsanoğlu'nun Alevi ve muhafazakâr milliyetçi çıkmazı
Kurucu ideolojiye yaklaşım adayların sadece hangi toplumsal kesimlere yaslandığını açıklamakla kalmıyor, onların hangi toplumsal kesimlere yaslanamayacakları, ulaşmak istedikleri toplumsal kesimlerden bazılarıyla neden sorunlar yaşadığını da açıklamaktadır. Bu durum, İhsanoğlu'nun son dönemlerde özellikle yöneldiği muhafazakar milliyetçi seçmen (MHP'nin iç bölgelerdeki tabanı) ile Aleviler konusunda yaşadığı temel sıkıntıya ışık tutmaktadır.
Kurucu ideolojinin toplumsal tabanını oluşturan Kemalistler, Ulusalcılar ve benzeri grupları kampanyasına rahat bir şekilde eklemleyen İhsanoğlu, muhafazakar milliyetçiler ile Aleviler konusunda aynı başarıyı gösteremiyor. Kurucu ideolojinin kültürel Sünni Müslüman kurgusuyla sorun yaşayan Aleviler ile muhafazakâr/ Müslüman kimliğini ciddiye alan milliyetçiler İhsanoğlu'na mesafeli durmaktalar. Son yıllarda istikrarlı bir şekilde kıyılara kayan, taban genişleten MHP, bu (yeni) tabanı ile İç Anadolu'daki geleneksel tabanı arasında gözle görülür kültürel farklılaşmayla tanımlanmaktadır. Kıyılardaki milliyetçilik, CHP ile son yıllarda yaşanan sosyalizasyonun da etkisiyle hızlı bir şekilde sekülerleşmekte ve Kemalist ulusalcılık ile aynı siyasi ve kültürel havzada buluşmaktadır. Bu dönüşümün sonucunda seküler karakteri daha baskın hale gelen milliyetçi taban, kurucu ideolojiye daha sorunsuz bir şekilde eklemlenip, onu tamamıyla sahiplenmeye başladı. Bu kesimin İhsanoğlu'nun adaylığına razı edilmesi göreceli olarak kolay oldu.
Buna karşın, iç bölgelerdeki milliyetçiliğin hala muhafazakar/ Müslüman karakteri güçlü durumda. Bu da onların hem Kemalist ulusalcılık hem de kurucu ideoloji ile belli bir mesafeyi korumalarına sebebiyet vermektedir. Anketlerin de teyit ettiği gibi bu kesim İhsanoğlu'nun adaylığını benimsemiş, hazmetmiş değil. Bu sebeptendir ki bu kesim, kurucu ideolojinin İslam ve İslami değerlere yaklaşımında revizyonu talep ve temsil eden Erdoğan'a yakın durmaktadır. Nitekim anketler Erdoğan'ın MHP tabanından yaklaşık yüzde 20 oy alacağını göstermektedir.
Benzer bir durum Aleviler için de geçerlidir. Kurucu ideolojinin seküler eğilimini benimseyen, buna karşın Sünni karakterine itiraz eden Alevilerin önemli bir kısmı, İhsanoğlu'nu kurucu ideolojinin Sünnici siyasetinin temsilcisi olarak değerlendirip, ona mesafeli yaklaşmaktalar.
Erdoğan'ın da aynı siyaseti daha da güçlü bir şekilde temsil ettiğine inanan Aleviler ona yönelmeyecekleri için çok sınırlı bir tercih ve ikilem ile karşı karşıya kalmaktalar.
Bu noktada, yine kurucu ideolojinin en başlıca mağduru olan Kürtleri temsil eden fakat sol, sosyalist, Alevi ve liberal kesimlere de hitap etmek isteyen Demirtaş bir alternatif olarak duruyor. Alevi toplumunun bir kısmı için cazip olan bu alternatif, kurucu ideolojinin Kürt- Türk fay hattı nedeniyle Alevilerin ekseriyetine hitap etmiyor. Bu nedenle, Alevilerin önemli bir kısmı İhsanoğlu'na kendilerini temsil etmediğine inanmalarına rağmen son kertede oy verecek gibi gözüküyor. Buradaki ana motivasyon İhsanoğlu'nun neyi temsil ettiğinden ziyade, neyin antitezi olarak pazarlandığı olacaktır. Başka bir ifadeyle, Erdoğan karşıtlığı Alevilerin İhsanoğlu'na yönelmesinin neredeyse yegane sebebini teşkil ediyor.
Bu da Alevilerin son yıllarda yaşadığı temsil krizini derinleştiren bir işleve sahip.
Ezcümle, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiye kurucu ideolojisini oyluyor. Bu ideolojide değişim ve revizyon talep edenlerin çoğunluğu teşkil etmesi ise Erdoğan'ın temel avantajını teşkil ediyor.