Türkiye, 16 Nisan’da Cumhurbaşkanlığı sistemini oylamak için referanduma gidiyor. Cumhurbaşkanlığı sisteminin içeriğine yönelik tartışmalarda, spekülatif itirazlar önemli bir yer tutuyor. Sistemin en net düzenlemeleri bile mecrasından uzaklaştırılarak ele alınıyor.
Cumhurbaşkanlığı sistemini ele alırken önce şu hususlar göz önünde bulundurulmalıdır. Bu hususları dikkate almadan yapılan her analiz yanlış ve spekülatif unsurlar içerir.
- Cumhurbaşkanlığı sistemi rasyonelleştirilmiş bir hükûmet modelidir. Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçildiği için sistem “başkanlı bir hükûmet modeli”ne göre dizayn edilmiştir. Dolayısıyla parlamenter bir bakış açısıyla, başkanlı siyasal sistem analiz edilemez. Hâlâ “gensoru” ve “güvenoyu” niye kaldırıldı demek; dünyada uygulanan hükûmet modellerinin en basit kriterlerini bilmemek demektir. Cumhurbaşkanı yani yürütmenin başı yüzde elli oyla seçileceği için, zaten güvenoyu doğrudan halk tarafından verilmektedir.
- Yeni sistemde, siyasal kutuplaşma iddia edildiğinin aksine daha az olacaktır. Çünkü cumhurbaşkanı yüzde elli oyla seçileceği için mutedil olacaktır. Değilse, siyasal tabanını genişletmeyen, geniş toplum kesimlerine hitap etmeyen cumhurbaşkanı seçilemez. Seçimli bir demokratik sistemde yüzde elli oy almak çok kolay değildir.
- Sistemde Meclis’in işlevinin azaldığına yönelik argümanlar yersizdir. Meclis, bugünkü parlamenter sistemden kesinlikle daha etkisiz olmayacaktır. Milletin cumhurbaşkanına oy vermesi, onun siyasi partisinin milletvekillerine de oy vereceği anlamına gelmez. Bu anlamda, Cumhurbaşkanı ve Meclis’in çoğunluğu farklı siyasi görüşten gelmesi her zaman ihtimal dâhilindedir. Cumhurbaşkanı, Meclis’in desteğini almak için yasamanın hassasiyetlerini gözetmek zorundadır. Hatta Cumhurbaşkanı, parti grupları ile müzakere yürütmek zorunda kalacaktır. Dolayısıyla, Meclis güçlenecektir.
- Cumhurbaşkanlığı sisteminde, Cumhurbaşkanı en fazla iki dönem seçilebilecektir. İki dönemle görev süresi sınırlandırılmış bir sistemde “diktatör”, “otoriter” ve “tek adam yönetimi” gibi bir yapı oluşturulamaz. Kaldı ki yüzde elli oy ile seçilme zorunluluğu bir kişinin iki kez arka arkaya seçilmesini zorlaştırmaktadır. Eğer ilk dönem, cumhurbaşkanı, yönetimi “kişiselleştirirse” ve “otoriterleştirirse” ikinci dönem zaten seçilemez. Beş yıllık bir dönemde de kimse sistemi baştan sona dizayn edemez.
- Cumhurbaşkanlığı sistemini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan üzerinden kişiselleştirerek tartışmak, Türkiye siyasal kültürünü bilmemek demektir. Bu kişiselleştirme meselesi, daha önce genellikle Erdoğan karşıtları tarafından yapılmaktaydı. Ancak son dönemde farklı bir bağlamda Erdoğan seçmeni de “Erdoğan sonrası ne olacak” kaygısı ile meseleyi farklı bir çerçevede ele almaktadır.
Erdoğan ve AK Parti seçmeninin Cumhurbaşkanlığı sisteminde “Erdoğan sonrası ne olacak” endişesi ise yersizdir. Çünkü, Cumhurbaşkanlığı sisteminin dizaynı yürütmenin istikrarına dayandığı için büyük bir yönetim krizi ortaya çıkmayacaktır. Yani Erdoğan sonrası parlamenter sistemde yönetilebilirlik krizinin yaşanması daha yüksek ihtimal dâhilindedir.
Bu konuyu tartışmaya devam edeceğim...
[Türkiye, 14 Şubat 2017].