Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyaretinin sıradan bir ziyaret olmadığının altını çizelim. Bu adımla birlikte iki ülke arasında 2010 yılında kurulan Üst Düzey İşbirliği Konseyi (ÜDİK) yeniden canlandırılmış oldu. Türkiye-Rusya arasındaki son ÜDİK toplantısı Aralık 2014’te yapılmıştı ve 2015 yılında yaşanan uçak krizi nedeniyle yeni toplantı gerçekleştirilmesi mümkün olmamıştı. Şimdi bu toplantının gerçekleştirilmiş olması iki ülke ilişkilerinin kriz öncesindeki düzeye döndüğünün göstergesi oldu.
İşte bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova ziyareti başta Avrupa olmak üzere bütün dünyada ilgi odağı olmuş durumda. Der Spiegel ve Frankfurter Allgemeine Zeitung gibi Alman medya organları da geziyi manşetlerine taşıdılar. Ancak attıkları “Çar ve Sultan” gibi başlıklar ve yazıların içerikleri hiç de bu ziyaretten memnun olmadıklarını açığa vuruyor. Rusya ile sorunlu ilişkilere sahip bir Türkiye’yi tercih ettikleri şüphesiz. Bu şekilde Ankara üzerinde baskı kurmalarının ve uzun zamandır Erdoğan aleyhine yürüttükleri karalama kampanyasından sonuç almalarının daha mümkün olacağını biliyorlar.
Avrupa medyasında ve siyasetçilerinde “neleri yanlış yaptık da Türkiye’yi bu şekilde Avrupa’dan uzaklaştırdık” öz eleştirisini yapanların sayısı hâlâ çok az. Bir yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye hükûmetine yönelik karalama kampanyasını devam ettiriyorlar, diğer yandan da Türkiye ile Rusya arasında yakınlaşan ilişkilerin Avrupa için sorun oluşturacağını söylüyorlar. Bu durum Avrupa’nın son dönemdeki savrukluğunun, ne yapacağını bilememesinin örneklerinden sadece birini oluşturuyor.
Avrupalıların Türkiye ile Rusya arasında gerçekleştirilen ÜDİK zirvesinden doğru mesajı alıp almayacaklarını ve 65 yıllık müttefikleri Türkiye’ye karşı politikalarını düzeltme yönünde adım atıp atmayacaklarını zaman gösterecek.
Türkiye’nin 65 yıllık diğer müttefiki ABD’ye gelince, Washington’daki yeni yönetim için de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova ziyareti önemli mesajlar içeriyor.
Perşembe günü Amerikan Senatosu Silahlı Hizmetler Komitesi Başkanı Senatör John McCain’in Suriye’deki operasyonlardan da sorumlu CENTCOM Komutanı Joseph Votel’a yönelik eleştirileri ve “Erdoğan’ın PYD/PKK konusunda ne kadar ciddi olduğunun anlaşıldığından emin değilim” şeklindeki sözleri Amerikan güvenlik bürokrasisinin Türkiye politikasındaki yanlışlarının Washington’da da rahatsızlık uyandırdığını bir kez daha ortaya koymuştu.
Bu tablo, Washington’da Türkiye’yi önemli bir müttefik olarak görüp Rusya’ya kaybetmek istemeyenler olduğu gibi, PYD ile iş birliği yapmaya devam edip Ankara’nın sabrının sınırlarını sonuna kadar test etmeyi düşünenlerin de varlığını gösteriyor. Bu ikinci gruptakilerin kendilerine, Türkiye yerine artık PYD/PKK gibi aktörleri yeni müttefikler olarak seçtiklerini ve bunlar üzerinden Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye şekil vermeye çalışacaklarını da söyleyenler var, ancak bu ABD için çok riskli bir strateji olur.
Amerikalıların da Avrupalılar gibi, Türkiye konusunda kafalarının karışık olması Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova ziyaretini Washington açısından da önemli kılıyor. Trump yönetiminin bütün Amerikan bürokrasisine hâkim olup, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlayan bir politikaya yönelmesinin gecikmesi Ankara’yı daha fazla Moskova’ya yaklaştıracaktır.
Erdoğan’ın Moskova ziyaretinin son mesajı ise ziyaretin yapıldığı Rusya’ya yöneliktir.
Bu ziyaretle birlikte iki ülke arasındaki Üst Düzey İşbirliği Konseyi’nin canlandırılması yoluyla Türkiye Rusya’ya, başta ekonomi olmak üzere her alanda yoğun iş birliğine hazır olduğu mesajını veriyor. Ziyaret sırasında Türkiye’nin Rusya’dan almayı düşündüğü S-400 füzeleri konusunun da görüşülecek olması, Ankara’nın iki ülke arasındaki iş birliğini güvenlik alanına da taşımak istediğini gösteriyor. Bu, aynı zamanda Moskova’ya, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlaması gerektiğine yönelik bir mesaj olarak okunmalıdır.
Türkiye, Astana sürecine destek vererek Rusya ile bölgesel sorunların çözümüne katkı vermeye hazır olduğunu gösterdi. Moskova’nın da PYD/PKK konusunda Türkiye’yi rahatsız edecek politikalardan uzak durması iki ülke ilişkilerinin rasyonel bir zeminde geliştirilmesinin temel şartlarından birisidir.
[Türkiye, 11 Mart 2017].