Bir süredir AK Parti ile MHP arasında belli konu başlıklarında ayrışmalar yaşanıyor. Bedelli askerlik, emeklilik yaşı ve bazı suçluların af kapsamında değerlendirilmesi gibi meselelerde iki parti farklı politikaları benimsediler. 2013 yılında kaldırılan “Andımız”a dair Danıştay’ın iptal kararında partilerin farklı pozisyonları benimsemesi yaşanan ayrışmayı meselenin ideolojik doğasının da bir sonucu olarak zirve noktasına taşıdı. Andımız meselesi bağlamında karşılıklı sert atışmalarla alevlenen tartışmalar 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde iki parti arasında önceden yapılması planlanan ittifakın yapılmayacağının en üst düzeyde ilan edilmesiyle neticelendi.
Her ne kadar parti ileri gelenleri bu ayrışmanın sadece önümüzdeki yerel seçimlerle sınırlı olduğunu belirtseler de gelinen noktada iki parti arasında Mayıs 2018’de resmileşen Cumhur İttifakının sona erdiği yorumları yüksek sesle dile getirildi. Muhalefet cenahı doğal olarak ittifakın bozulmasının hem önümüzdeki seçimlerde hem de genel olarak iktidar mücadelesinde elini güçlendireceği hesabıyla Cumhur İttifakı’nın sona erdiğini erkenden tescil etti. Buna bir şekilde inanmak istedi. İttifakı oluşturan partilerin bazı mensupları ise ideolojik ayrışmaların körüklediği duygusallıkla siyasetin rasyonalitesinden uzaklaşma eğilimine girerek ve parti içi dengeler değişir umuduyla ipleri atmaya pek hevesli gözüktüler.
Pragmatist hedefler
Cumhur İttifakı hatırlanacağı üzere 24 Haziran seçimleri öncesinde iki partinin seçimlerde ittifak yapma kararı almasının sonucunda ortaya çıkmıştı. 24 Haziran seçimleri 16 Nisan halk oylamasıyla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı sisteminin ilk seçimleri olma özelliği taşıyordu. Mutabakat metni ittifakın temelinin“güçlü bir parlamento yapısının ortaya çıkarılması ve gelecek beş yıl içerisinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmesini temin etmek” olduğunu ilan ediyordu. Kapsamının genişliği ve devleti yeniden tanzim eden bir kurumsal dönüşüm hedefi göz önüne alındığında Cumhur İttifakı’nın siyasi hayatımızda rastlanan tipik siyasi ittifaklardan çok net bir şekilde ayrıştığını belirtmek gerekir. Partiler arası ittifaklar genellikle ittifak yapan partilere seçimde avantaj sağlamak ve seçimler sonrasında kurulan hükümette yer almak ve iktidardan pay kapmak gibi kısa vadeli ve dar pragmatist hedefler gözetmektedirler.
İkinci ve daha kapsamlı bir gerekçe olarak ittifakın “15 Temmuz 2016’da FETÖ’nün teşebbüs ettiği hain darbe ve işgal hareketi sonrasında, Türkiye’nin maruz kaldığı saldırılara karşı yerli ve milli bir duruşun doğal bir sonucu olarak” ortaya çıktığı ifade edilmekteydi. İttifakın “sadece bir seçim ittifakı olmayıp, Türkiye’ye yönelik iç ve dış kaynaklı hasmane girişimler karşısında, millî ve ahlâkî bir duruş ve bu çerçevede sürdürülecek tarihi bir birliktelik” olduğunun altı çizilmekteydi. Her siyasi ittifak gibi Cumhur İttifakı’nın da ortak bir düşmana ya da tehdide karşı yapıldığı, ülkenin karşı karşıya kaldığı beka sorununa cevap vermek adına üretildiği ortaya konmaktaydı. Bu ifadeler Cumhur İttifakı’nın “siyaset üstü” bir nitelik taşıdığını ve bu yönüyle tipik siyasi ittifak ve koalisyon özelliği göstermekten epeyi uzak olduğunu gözler önüne sermektedir.
Cumhurbaşkanlığı sisteminin tesis edilmesi hedefi ve beka sorununa ek olarak Cumhur İttifakının Türk siyasi hayatında önemli bir kırılma gerçekleştirmeyi hedeflediğini de belirtmek gerekir. Mutabakat metnine baktığımızda ittifakın devleti millet iradesiyle buluşturma, yani siyasetin demokratikleştirilmesi hedefi taşıdığı ve Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir güç haline getirilmesi gibi uzun soluklu bir stratejiyi barındırdığı görülmektedir. Metinde bu yönde şu ifadelere yer verilmektedir: “Türkiye’yi bölgesel güç ve lider ülke yapacak 2023 hedeflerini gerçekleştirmenin yanı sıra, i’la-yı kelimetullah uğruna asırlarca dünya barışının ve adaletinin teminatı, İslam aleminin ve bütün mazlum milletlerin yegâne ümidi olan Türkiye’yi küresel bir güç haline getirecek, 2053 ve 2071 vizyonun alt yapısını adım adım inşa edecektir.” İki siyasi partinin bu denli uzun soluklu bir ittifak ilişkisine girmeyi göze almış olması Cumhur İttifakını ülke siyasetinde sıkça rastladığımız siyasi ittifaklardan önemli bir şekilde ayrıştırmaktadır.
İttifakın varlık sebebi
Elbette resmi bir belgeyle güvence altına alınmış olması bir ittifakın devam edeceğinin mutlak garantisi olamaz. İttifaklar kâğıt üzerinde değil siyasi şartlar üzerinde yapılır. Dolayısıyla, siyasi şartlara bağımlı yapısı nedeniyle ittifaklar geçici birlikteliklerdir. Kendilerini doğuran siyasi şartlar ve gerekçeler ortadan kalktığında doğal olarak sonlanırlar. Bu sebeple, Cumhur İttifakı’nın devam edip etmeyeceğini anlamak için ittifakın varlık nedeninin halen yerinde olup olmadığına ve partilerin bu varlık nedenine yönelik olarak yaklaşımlarında radikal sapmaların yaşanıp yaşanmadığına bakmak gerekir.
İttifakın varlık sebebi olan beka sorunu halen varlığını sürdürmektedir. Ülkenin sınırları içerisinde ve güney sınırında PKK’ya karşı mücadele devam etmektedir. FETÖ ile mücadele ise halen sürmekte olan operasyonlar ve davalara bakıldığında sona ermiş değildir. Uluslararası alanın giderek çok kutuplaşması, sınırların yükselmesi ve ABD’nin öncülüğünde çok daha çatışmacı bir hal alması da güvenlik tehditlerini artırmakta, ülkenin siyasi beka sorununu daha akut hale getirmektedir. Öte yandan Cumhurbaşkanlığı sisteminin yerleşiklik kazanması sürecinin de henüz başında olduğumuz ortadadır. Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olma hedeflerine ulaşması için önümüzde daha çok uzun bir yolun olduğu da açık bir gerçektir. Ülkenin ekonomik ve askeri güç kapasitesinin ve devlet-toplum kaynaşmasının çok daha ileri boyutlara taşınması gerekmektedir. Tüm bu faktörleri göz önüne aldığımızda, Cumhur İttifakının sona ermesi için ortada geçerli ve somut bir gerekçe olduğunu söyleyebilir miyiz?
İttifaklar başka şekillerde ve gerekçelerle de sona erebilir. İttifakı oluşturan tarafların ittifakı en başta var eden sorunlara bakışının değişmesi bunda etken olabilir. Böylesi bir durumun ortaya çıkması büyük oranda partilerin kendi iç dengelerinde ya da liderlik yapısında ani bir değişiminin yaşanmasıyla mümkün hale gelebilir. Parti içi değişimler partilerin hedeflerini veya hedeflerine varmakta takip ettikleri stratejilerini değiştirmelerine yol açabilir. AK Parti ve MHP’nin (ve hatta Büyük Birlik Partisi’nin) FETÖ ve PKK ile mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesi, sertleşen uluslararası siyasi ortamda milli birliğin sağlanması, yeni hükümet sisteminin yerleşiklik kazanması ve Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir güç olmasına dair bir fikir ve siyaset değişikliğine gittiğine dair bir emare var mıdır? Bu partiler içerisinde hedef ya da strateji değişikliğini doğuracak bir liderlik değişiminden bahsedilebilir miyiz?
İttifaklar başka ortakların ve yeni siyasi şartların ortaya çıkmasıyla da sonlanabilir. Türk siyasi hayatında böylesi bir değişimi doğuracak bir siyasi dalgalanma yaşandığına, yani yeni siyasi aktörlerin ve yapısal şartların ortaya çıktığına dair bir durum söz konusu mudur? Partilerin bu hedeflere başka ortaklarla veyahut da başka bir yoldan gideceğine dair emareler bulunmakta mıdır?
Sistemin baskısı
O halde yaşanan bu gerilimi nasıl açıklamak ve anlamak gerekir? Sanılanın aksine yerel seçimlerde ittifakın sonlandırılması Cumhur İttifakı’nın selameti için yapılmış olabilir mi? Cumhur İttifakı için esas olan İstanbul ve Ankara gibi iki büyük şehirde partinin taşıyıcı kolonu durumundaki AK Parti adayının kazanmasıdır. Eylül başında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de ifade ettiği gibi bu iki şehirde yaşanacak muhtemel kayıplar Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yeniden tartışmaya açılmasına sebep olabilir. Gerçekten de muhalefetin bu iki şehirde olası kazanımlarını daha büyük siyasi hedefler için, spesifik olarak parlamenter sisteme dönüş için bir sermayeye dönüştürmek isteyeceği kesindir. Dolayısıyla, AK Parti ve MHP’nin bu hesaba göre yerel seçimde ittifaka gitmemiş olması muhtemeldir. Özellikle etnik çeşitliliğin damga vurduğu İstanbul’da AK Parti-MHP birlikteliğinin ters tepme ihtimali üzerinde durmak gerekir.
Yine, partilerin en az diğeri kadar güçlü oldukları illerde –mesela Adana, Mersin, Balıkesir ve Manisa gibi– birbirleri lehine seçimden çekilmesi ve diğerinin adayını desteklemesi tabanlarına açıklamakta zorlanacakları bir durumdur. Bu çekilme durumu özellikle AK Parti gibi hâkim parti rolüne sahip bir parti için açıklaması çok daha zor bir durum yaratabilir. Partilerin kendi otonom yapılarını korumaya özen göstermeleri Cumhur İttifakının devamı açısından büyük önem taşımaktadır. Her iki parti içinde ve tabanında karşılıklı tavizlerin ve birbirine çok fazla yaklaşmış olmanın doğurmuş olduğu bir tepkinin varlığı aşikardır. “İttifak olmayacak” açıklamalarının yapıldığı grup toplantılarındaki coşku ve partilere yakın medya organlarında ittifak ortaklarına yönelik çok sert ifadelere yer verilmiş olması bunu göstermektedir. Yerelde ittifakın olmaması parti bünyelerindeki bu zehirli gazı alacak bir işlev görecektir. Bu Cumhur İttifakının devamı için önemli bir katkı sunacaktır.
Yaşanan bu sıkıntılarda Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ülkedeki parti sistemi üzerinde oluşturduğu baskının rolünden de bahsetmek gerekir. Cumhurbaşkanlığı sistemi seçim kazanma çıtasını yüzde 50 artı bire çektiği için değerler ve çıkarlar açısından görece ortaklaşan partilerin birbirlerine çok daha yaklaşmasına ve sonuçta birleşme eğilimine girerek parti sayısının azalmasına yol açma durumu söz konusudur. Uzun süreçte iki-partili bir siyasi yapının ortaya çıkma ihtimali yüksektir. Bu süreçte AK Parti-MHP cephesinde İslamcılık ya da daha kapsayıcı bir kimlik önerisiyle Türkçülük ve ulus-devlet ile bunun ötesinde bir kurumsallaşma modeli arasında bir gerilimin yaşanması muhtemeldir. Andımız konusunda yaşanan gerilimde bunu somut bir şekilde tecrübe ettiğimizi söyleyebiliriz.
Diğer tarafta, CHP-İYİ Parti-HDP bloğunda ise işler çok daha karışık gözükmektedir. Laikçilik-Türkçülük-Kürtçülük arasında ortak bir nokta bulmak nerdeyse imkânsız gözükmektedir. CHP İYİ Parti ile ulusalcılıkta birleşirken, HDP ile laikçilikte ve Batıcılıkta bir noktada temas şansı bulmaktadır. İYİ Parti ile HDP’nin bir araya gelmesi ise pek mümkün gözükmemektedir. Burada kısa süreçte bir seçim ittifakının ortaya çıkması ya partilerden birinin ortadan kalkması ya da ittifak dışında bırakılmasıyla mümkün hale gelebilir. Uzun süreçte ise tek parti haline gelmeleri ya da bu partilerin toplamından süper bir partinin ortaya çıkması daha gerilimli geçecek gibi gözükmektedir.
Sonuç olarak, köklü bir geleneğe ve kalıplaşmış ideolojilere sahip bu siyasi partilerin tüm güçleriyle varlıklarını sürdürmeye çalışacakları ve direnecekleri açıktır. Ancak diğer yandan yeni siyasi şartlar ve gerçekler bu partileri her geçen gün çok daha yoğun bir şekilde değişime zorlayacaktır. Bu iki durum arasındaki çelişki doğal olarak büyük gerilimlere yol açacak ve uzun bir süre varlığını sürdürecektir. Tüm bunların ışığında, AK Parti-MHP cephesinde yerel seçimlerde ittifak yapılmayacak olması Cumhur İttifakı’nın sonlandığı anlamına gelmemektedir. Bunun için geçerli bir sebep olmadığı gibi mevcut siyasi şartlar bu iki partiyi birbirine daha fazla yaklaşmaya zorlamaktadır.
[Star, 27 Ekim 2018].