Yüzünün tümüne yayılan bir gülümsemeyle yorumlarını yapıyor.
“Bu noktaya geleceği belliydi” diyor. “Uyarmıştık” diyor. Sevincini gizlemeye, mimiklerini kontrol etmeye çalışıyor ama olmuyor.
“Hükümetin başaramadığının apaçık bir göstergesidir bu yaşananlar” diye ekliyor.
Lice’de çıkan çatışmalardan, iki sivilin öldürülmesinden, cılız da olsa kendisine yer bulmaya başlayan savaş naralarından bahsediyor.
Düpedüz mutlu.
İsmini merak ettiniz biliyorum ama söylemeyeceğim.
Çünkü bu sürur sadece ona ait değil.
Bir süredir çözüm sürecinin sona ermesi için, kendi bilgisi ve görgüsü muvacehesinde çaba sarf eden birçok kişinin paylaştığı bir mutluluk bu.
Milis güçlere akıl hocalığı yapan, süreçten çok büyük zarar görecekleri konusunda onları ikna etmeye çalışan “Türk solcuları”…
Hükümetin “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” adını verdiği süreci “KCK Tutuklamaları”yla sabote ederek bir kez daha kanın akmasına yol açan Vesayetçiler…
İnkar ve bastırma siyasetiyle sorunları derinleştiren ve şiddeti körükleyen Kemalistler….
Varlığını anlamlı kılmak için kendisini sürekli öldürmek zorunda hisseden Türk ve Kürt militaristleri…
Siyaset üretmekten aciz eski moda politikacılar….
2000’lerin ortalarından itibaren tarihsel bir sapma yaşadığımız hissiyatında olan Türk ırkçıları…
Bütün bu aktörler Lice’de yaşananların çözüm sürecini akamete uğratacağı ihtimali nedeniyle mutlu. Sadece bu bile, çözüm sürecinin, hastalıklarından arınmış bir siyaset ve toplum için ne denli gerekli olduğunun bir göstergesi.
Çözüm sürecini, bu nedenle bir “Türk-Kürt barışı”na indirgemek doğru değil.
Zira ortada kendilerini “Türk” ve “Kürt” olarak addeden iki karşıt siyasal özne yok.
Karşımızda güvenlikleştirici devlet zihniyetinin toplumun bir kesimine yaptığı zulüm var.
Elbette sorunu büyüten, bu zulüm ortamı içinde palazlanan, karşısındaki devletin baskıcı aygıtlarını kopyalayarak onunla savaşmayı seçmiş bir başka güç de var.
Çözüm süreci, bu zihniyet ve pratiklerin tasfiyesinin adıdır.
Devletin birçok alanda olduğu gibi bu alanda da yeni bir toplumsal sözleşmeye doğru yol alma hikayesidir.
Evet, Lice’deki olaylar dolayısıyla sevinenler, çözüm sürecinin sona ereceğini umanlar tam da bu yeni sözleşmeye, devletin bu dönüşümüne karşı çıkanlardır.
Hükümet cephesinden çözüm sürecinin somut adımlarla derinleştirileceğine, sürecin yönetiminin bundan böyle bürokratlar tarafından değil, siyasiler tarafından yürütüleceğine ilişkin açıklamalarının geldiği, Abdullah Öcalan’ın sürece ilişkin pozitif değerlendirmelerde bulunduğu bir dönemde, Lice olayları kimilerinde bir umut yarattı.
Ne var ki, fark edemedikleri bir şey var: Çözüm süreci artık toplumun sahip çıktığı bir süreç.
Çok değil, bundan on yıl önce “Kürt sorunu” ifadesi, Kürtler dışında toplumun ne kadarı için bir anlam ifade ediyordu? Peki ya bugün?
Bugün “Kürt sorunu bir asayiş meselesine indirgenemez” mesajı toplumun çok büyük bir kesimi için alelade bir cümleye dönüşmüş durumdadır.
Bu, çözüm sürecinin başarısıdır.
[Akşam, 10 Haziran 2014]