Çözüm süreci baÅŸladığından beri MHP'nin gerginliÄŸi arttırarak sürece öncülük eden AK Parti'ye siyasal fatura ödetmeye çalıştığına ÅŸahit olduk. Zaman zaman kitlesini çatışmaya davet tonu da içeren bu gerginlik geçtiÄŸimiz günlerde farklı bir sahaya da taşındı. MHP'nin vatan hainliÄŸi ile suçladığı AK Parti, MHP'nin iktidar olduÄŸu dönemle ilgili bir araÅŸtırma komisyonu kuracağını, vatan hainliÄŸinin memlekete verilen ve ödetilen zarar ile iliÅŸkilendirilerek deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸini söyleyince gerginlik derinleÅŸerek devam etmiÅŸ oldu.
MHP evvel eski bir icraat partisinden çok 'pozisyon partisi' olagelmiÅŸtir. Bu pozisyonun sinir uçları vatanın (son Türk toprağının) bir tehdit karşısında kalması ile özdeÅŸleÅŸtirilmiÅŸtir. 1950'lerden 80'lere deÄŸin bu algının motoru komünizm karşıtlığı iken 90'ların jeopolitiÄŸinde bir tehdide dönüÅŸen Kürt sorunu bu bilinçaltını hortlatmıştır.
Komünizm tehlikesi ile Kürt sorununu aynı saiklerle okumak MHP'yi içinden çıkılamaz bir tepkisellik çıkmazına sürüklemiÅŸtir. Komünizm tehlikesine karşı verilen tepkinin ardında son vatanın da elden gitmesi ihtimaline karşı farklı ideolojilere mensup unsurların oluÅŸturduÄŸu bir cephenin söylemsel önderliÄŸini MHP yürütmüÅŸ ve bunun sonucunda da kitleselleÅŸme imkânı bulmuÅŸtur. TepkiselliÄŸin, SoÄŸuk SavaÅŸ konjonktüründe siyasal pozisyonun netleÅŸtirilmesi baÄŸlamında anlamlı bir duruÅŸ olduÄŸu savunulabilir. 1980 darbesi ile ülkücü gençlerin ve MHP üst yönetiminin yargı önüne çıkartılması günün sonunda geride büyük bir hayal kırıklığı bırakmıştır.
90'lı yıllar kimlik eksenli siyaset yapan partilerin yükseliÅŸi ve siyasal merkez üzerinde söz hakkı talebi ile ÅŸekillenmiÅŸ, bu baÄŸlamda Kürt siyasal hareketi de Kürtlere yönelik siyasal talepleri dillendirme üzerinden örgütlenmiÅŸtir. Kürt siyasal hareketindeki bu geliÅŸmeler, 80 sonrasında dağılan ve farklı siyasal partilerin çatısı altında siyaset yapan ülkücülerin MHP'deki yuvalarına dönmelerini saÄŸlamak üzere bir fırsata dönüÅŸtürüldü. Tepkisel siyaset anlayışı iÅŸlevsel olduÄŸu ölçüde Alparslan TürkeÅŸ tarafından öne çıkarıldı. Ancak 92 Nevruz'unun olaylı geçmesi ve bu olayların Güney ve Batı bölgelerine sıçraması sonrası HEP ile görüÅŸmeyi kabul eden TürkeÅŸ'in söyledikleri oldukça anlamlıdır. HEP heyetinde Meclis'in açılışında Kürtçe yemin krizine neden olan Leyla Zana'yı muhatap alarak "Kızım, biz 900 yıldır kardeÅŸiz... Bizim birbirimizden ayrılmamız mümkün deÄŸildir... Bu ülke Türk-Kürt çatışmasıyla bölünür... Bize düÅŸen Türkiye'yi dış güçlerin müdahale edebilecekleri bir savaÅŸ alanı olmaktan çıkarmaktır." diyerek bir baba tavrıyla uyarmak isteyiÅŸi çok manidardır.
Bu anekdot, 1990'lı yıllarda siyasi öncelikler deÄŸiÅŸtiÄŸinde, TürkeÅŸ'in, 70'li yıllardaki reaksiyoner milliyetçi anlayışla arasına nasıl bir mesafe koyduÄŸunu göstermektedir. Ancak MHP, zaman içinde bu kurucu milliyetçi yaklaşımı terk ederek kendi etrafına tepkisel milliyetçilik ile kalın duvarlar örmeyi tercih etti. Bu tercih konjonktür gereÄŸi zaman zaman rasyonel görünse de aslında bütün bir yapıyı ele geçirme ve esir etme potansiyeli taşıması nedeni ile de orta vadede MHP için oldukça ciddi bir tehlike de barındırmaktadır. 70'lerde olduÄŸu gibi tepkiselliÄŸin beraberinde getirebileceÄŸi ÅŸiddet sarmalının içinden çıkabilmek için hem insani olarak hem de kurumsal anlam