Muhalefet farkında olmadan Erdoğan karşıtlığının öldürücü rahatlığına dolu dizgin yuvarlanıyor. Tıpkı donmak üzere olan insanlara bastıran o tatlı uyku hali gibi. Erdoğan karşıtlığı muhalefeti sarıyor, sarmalıyor, rahat ettiriyor. Adeta bir yudumu serhoşluk veren dehşetli bir içki veya bir kere uzandığınızda bir daha kalkamayacağımız konforlu bir yatak gibi. Malum son hamle terör suçlusu Demirtaş'tan geldi. İYİ Parti lideri Meral Akşener'le kahvaltı yapmak istediğini söyledi. Akşener de cevaben "kapınıza gelen kanlınız da olsa geri çevirmezsiniz" dedi.
Tüm bu kelime oyunlarının arkasında tabanı yavaş yavaş 2023'de kurmak istedikleri "çılgın koalisyon"a hazırlama gayreti var. Plan şu; hemen her parti Erdoğan'ın karşısına bir aday çıkartacak. Hatta Muharrem İnce'nin CHP dışından aday olmasına bile çok fazla ses edilmeyecek. Böylece ilk tur seçimlere katılımın yüksek olması ve seçimin ikinci tura kalması planlanıyor. İlk turda farklı partilere oy veren seçmenin ikinci turda Erdoğan'ın karşısına kalan aday etrafında birleşmesi sağlanacak. Siyasetin bir aritmetiği var ama siyaset aritmetikten ibaret değil. Bu plandaki küçük hesaplar tutmayacaktır ama o şimdilik başka bir yazının konusu olsun.
Biz hesapların tutacağını varsayalım. Seçimin ikinci tura kalacağını ve ilk turda farklı adaylara oy veren bütün seçmenin fire vermeden ikinci tura kalan adayı destekleyeceğini düşünelim. Olmaz ya haydi oldu diyelim ama hala büyük bir sorun var. Seçmenin tamamının Erdoğan karşıtlığı veya destekçiliği motivasyonu ile oy vermiyor. Evet, Erdoğan'ın şahsi karizması ve liderlik özellikleri hatırı sayılır bir seçmen kesiminin tercihini belirliyor. "Erdoğan varsa ben de varım" diyerek oy veren ciddi bir seçmen kesimi var. Bunun karşısında oranı ilkine göre daha küçük olan Erdoğan karşıtı bir seçmen grubu da var. Muhalefetin düşmanlaştırma politikası sayesinde "yeterki Erdoğan gitsin, isterse ülke batsın" diyecek bir kitlenin olduğunu da biliyoruz.
Muhalefetin Erdoğan karşıtlığı siyaseti bu seçmen grubunu konsolide ediyor. Bunun karşılığında Erdoğan destekçisi seçmen gurubunu da konsolide ediyor. Peki Türkiye de seçmen bu iki gruptan mı ibaret? Seçmenin tamamı duygusal motivasyonlarla mı karar veriyor? Kesinlikle hayır. Israrla varlığı görmezden gelinen hatırı sayılır büyüklükte bir seçmen kitlesi de kendince bir sorgulama yaparak oy veriyor. Kimin ne söylediğine, söylenenlerin gerçekçiliğine, hayata geçebilme ihtimaline ve adayların geçmiş kariyerlerine bakarak oy veriyor.
Mesela sessiz sedasız Türkiye'nin enerji vizyonu hakkında söylenenleri takip ediyor. Hangisi daha akılcı, mantıklı, tutarlı anlamaya çalışıyor. Evlatlarının geleceği için Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki menfaatlerini kimin daha iyi koruyacağını anlamaya gayret ediyor. Salgınla mücadelede yapılıp edilenlere dikkat kesiliyor bir yandan. Birileri artık kabak tadı vermiş bir şekilde "hastanelerde yer kalmadı" safsatasını tekrarlarken, salgının global seyrini takip ediyor. Hangi ülkede kaç kişi öldü, ölenlerin nüfusa oranı nedir, hangi ülke hangi politikayı takip etti? Belki muhalefet farkında değil ama tüm bu bilgilere tek tıkla internet üzerinden ulaşmak ve Türkiye'nin performansı diğer ülkelerle karşılaştırmak mümkün. Gelelim can alıcı soruya; sizce militanlaşmamış bu seçmen kesimi söz gelimi Kılıçdaroğlu'nun "hastalığın yayılmasını engellemek, hasta olanları tedavi" etmek sözleri ile özetlediği salgınla mücadele önerisini ciddiye almış mıdır? Bu öneriyi getiren bir partinin iktidarında salgınla başarılı bir mücadele sergilenebileceğine ihtimal vermiş midir?
İşte 2023'te kurulmak istenen "çılgın koalisyon" tam olarak bunun için başarılı olamaz. Duygularına hitap ederek etkilenecek seçmen kadar rasyonel tercihlerinin dikkate alınması gereken bir seçmen kitlesi de var. Ve bu kitle kolay kolay kül yutmuyor.
[Takvim, 14 Eylül 2020].