Başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin Suriye sorunu konusunda neyi amaçladıkları hep sorgulandı.
Rusya, İran, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın ne istedikleri belli…
Türkiye, 900 kilometre sınıra sahip olduğu güney komşusunda kendi güvenliği aleyhine bir yapı oluşmasını engellemeye çalışıyor ve ılımlı muhaliflerin Esad yönetimine karşı özgürlük mücadelesini destekliyor. Irak savaşı sırasında kenarda durmayı tercih ettiği için bu ülke ile sınırındaki oluşumlara etki edememekle ve ülkenin güvenliğini bu şekilde riske sokmakla suçlanan Ankara, Arap Devrimleri dalgası Suriye’ye sıçradığında bu süreci dışarıdan seyretmenin doğru olmayacağını düşündü. O dönemde iyi ilişkilere sahip olduğu Esad yönetimini, halkın taleplerine doğru tepki vermeye ikna edemeyince tercihini muhaliflerden yana yaptı. Suriye’de yaşanan sürecin dışında kalması Türkiye’yi sınırında güvenliğini tehdit edecek birtakım oldubittilerle karşı karşıya bırakabilirdi ki, Ankara’nın aktif bir şekilde bu sorunla ilgilenmesi de bu tehditlerin ortaya çıkmasını engelleyemedi. PKK/PYD’nin ABD desteğiyle Suriye’nin kuzeyinde geniş bir alanı kontrol etmesi üzerine Türkiye Fırat Kalkanı Operasyonuyla doğrudan bölgeye müdahalede bulundu. Gelinen noktada DAEŞ ve PYD’nin Türkiye sınırından uzaklaştırılması Türkiye’nin Suriye politikasının temel amacını oluşturuyor.
Suriye’ye sınırdaş olmayan Suudi Arabistan ve Katar açısından ise Türkiye’nin doğrudan sınıra sahip olması nedeniyle yaşadığına benzer riskler söz konusu değildir. Bu nedenle Riyad ve Doha yönetimleri, başından beri odaklandıkları Suriye’de bir rejim değişikliği için muhaliflerin desteklenmesi politikasını sürdürüyorlar. Bu konudaki temel hedefleri ise, İran’ın müttefiki olan Nusayri ağırlıklı Baas rejiminin devrilmesi suretiyle bölgede en büyük tehdit olarak gördükleri Tahran yönetimine karşı bir cephe kazanmak olarak görünüyor. Suudi Arabistan ve Katar, hangi muhalif grupların Esad sonrasında Suriye’de iktidara geleceği konusunda tam bir fikir birliği içinde olmasalar da İran yanlısı Baas yönetiminin gitmesi konusunda ortak hareket ediyorlar.
İran ve Rusya’nın Suriye konusundaki hedefleri de çok açık. Her ikisi de müttefik olarak gördükleri Esad yönetimini iktidarda tutmak istiyorlar. Suriye’de 2011 yılında başlayan halk isyanı sonucunda kendi müttefikleri olan Baas rejiminin devrilmesi durumunda iktidara gelecek olan muhaliflerin Batı yanlısı olacağını, Moskova ve Tahran karşıtı bir politika izleyeceğini düşünüyorlar. Aslında Esad’ın bir diktatör olduğunu, ülkeyi baskıcı yöntemlere yönettiğini ve Suriye halkının büyük çoğunluğunun bu isyanı gerçekten özgürlük arayışı çerçevesinde başlattığını biliyorlar. Ancak Baas rejiminin yıkılması durumunda Suriye üzerindeki nüfuzlarını kaybedeceklerini düşündükleri için ne kadar zalimce politikalar izlerse izlesin onu desteklemeye devam ediyorlar. Sonuçta uluslararası ilişkilerde esas olanın “insan hakları” ya da hukuk değil “çıkarlar” olduğunu bir kez daha görüyoruz. O yüzden Halep’in yerle bir edilmesine destek oluyorlar. Çeçenistan’ı yerle bir eden Rus uçakları şimdi Baas rejimiyle birlikte Halep’teki hayatı söndürüyor. "İslam devrimi"nden sonra sloganı, dünya mazlumlarına sahip çıkmak olan İran da mazlumlara nasıl sahip çıktığını gösteriyor! Esad yönetiminin katliamlarına ortak olarak…
Peki, Amerika ve Avrupa ne yapıyor? Washington, Berlin ve Brüksel’den son günlerde Rusya ve Esad yönetiminin Halep’e karşı acımasız saldırılarına karşı gelen eleştiriler Batı’nın Suriye konusundaki politikasını anlamamızı kolaylaştırıyor mu? Bugüne kadar Suriye’deki iç savaşı izleyip bölge ülkelerinin ve Rusya’nın birbirlerini yıpratmalarını seyrederken yüz binlerce insanın ölmesini umursamayan ABD ve Avrupa’nın Halep konusundaki insan hakları odaklı eleştirileri samimi olarak görülebilir mi? Türkiye’nin, daha Rusya Suriye iç savaşına doğrudan katılmadığı dönemde, ülkenin kuzeyinde bir güvenli bölge oluşturma fikrine PYD çerçevesindeki planları yüzünden karşı çıkan Washington yönetimi Halep konusunda ne kadar samimi olabilir ki? Halep konusunda şimdi seslerinin yükselmesi insan hakları kaygısından değil, savaşta Rusya-İran-Esad bloku lehine bozulan dengenin yeniden kurulmasını istemelerinden gibi görünüyor. PYD çerçevesindeki kazanımlarını konsolide etmek ve genişletmek için savaşın biraz daha sürmesini arzu ediyor olabilirler.
[Türkiye, 1 Ekim 2016].