Siyasetin altın kurallarından biridir. Güçlü olan kavga ister zayıf olan müzakere. Çünkü zayıf olanın kavgayı kazanma şansı yoktur. Müzakerede belki bir şansı olabilir. Güçlü ise şansını müzakereye bırakmak istemez. Meseleyi güç kullanarak çözmek ister. Mesela devletler arası ilişkilerde genelde güçlü devletler şiddet yoluyla çözmek ister anlaşmazlıkları. Zayıf devletler ise diplomasiyi tercih eder. İç siyasette de benzer bir mantık vardır. Güçlü olan taraf kutuplaşma ve kavga siyasetinden karlı çıkar. Zayıf olan taraf ise ancak uzlaşma yoluyla siyasete etki edebilir. Kendi taleplerini elde etmek için görüşmelere ihtiyacı vardır. Fakat Türkiye'de bu mantığın çok da kurallara uygun işlediğini söylemek mümkün değil. Siyasetin en güçlü aktörü AK Parti anayasa değişikliği paketinde uzlaşma talep ederken, CHP kavgayı tercih etti. İlk günden itibaren anayasa değişiklik taleplerinin önünü tıkadı. Müzakerelere yanaşmadı. Meseleyi rejim meselesi ilan etti. Gayet meşru ve haklı talepleri gayrimeşru ilan etme çabasına girişti. Halkın büyük bir çoğunluğunun desteğini almış bir parti ve liderliğini desteksiz suçladı. Değişimi mahkum etmek istedi. Meclis görüşmeleri başladığında CHP HDP ile aynı safa düştü. Vatandaşın gözünde meclisin iki gruba ayrıldığı fikrini pekiştirdi. Vatandaş bir tarafta AK Parti ve MHP'yi görürken, diğer tarafta CHP ve HDP'yi görüyor. Böylesi bir imaj CHP'nin varsa eğer bir referandum hesabı onu çok zora sokacaktır. CHP meclis komisyonunda ve genel kurulda HDP ile beraber hareket eden ve kavga çıkaran bir imaj yansıttı. Vatandaş bunları görür. Yarın referandumda kararını verirken bu görüntüler hep gözünde canlanacaktır. CHP sadece AK Parti ile kavga etmedi. MHP'yi de abartılı biçimde hedefe koydu. Halbuki MHP kendi konumuna uygun bir siyaset izliyor. Ülkenin geleceğinde söz sahibi olma şansını iyi değerlendirdi. Siyasetin zayıf aktörü olarak kavga yerine uzlaşmayı seçti. Müzakerelerin iki eşit tarafından biri olmayı becerdi. Sahip olduğu hassasiyetleri anayasa değişiklik metnine yansıttı. Örneğin Cumhurbaşkanı'nın "doğuştan Türk olması" ibaresinin değişmesini istedi. AK Parti hemen bu talebe uyum gösterdi. Sadece kavga etmeyi seçseydi, başka bir kompozisyondan çıkabilecek anayasa değişikliği metnine müdahil olma şansına sahip olamazdı. MHP müzakere siyaseti izleyerek kendi siyasal gücünün daha da fazlası bir etki üretmiş oldu. CHP ise kavga pozisyonu alarak bu tür bir etki sahibi olma şansını kaybetti. Bu süreçte müzakereyi tercih etmiş olsaydı, mesela siyasal partilerin nasıl şekilleneceğini belirleyen maddeleri etkileyebilirdi. Cumhurbaşkanlığı seçimi ile meclis seçiminin aynı gün mü farklı günlerde mi yapılacağına etki edebilirdi. Ama CHP kavgayı seçti. Hem de en eski taktiklerle. En başarısız simgelerle. Daha önce denenmiş tüm araçlarla. Meclis konuşmasını Deniz Baykal yaptı. Kavgaların içinde Tuncay Özkan vardı. Bu resimleri görünce hepimizin aklına 2007-2008 dönemi geldi. "Cumhuriyet Mitingleri," "Tehlikenin Farkında mısınız?" kampanyaları gözümüzde canlandı. Sırf bu resim bile CHP'nin kaybetmesine neden olabilir. Aynı kavga yöntemlerini takip ederek CHP hep kaybetti. Yine kaybediyor. Bu anlamda Kılıçdaroğlu'nun Bahçeli'den randevu talep etmesi kendi adına yeni bir arayış olarak görülebilir. Ama çok geç. Zira Bahçeli kendini siyaseten bağladıktan sonra yapılacak bir müzakerenin CHP adına sonuç getirme ihtimali çok düşük. Bahçeli kendi oy renginin belli olduğunu açıklamış durumda. Geri dönülmez bir yola girildi. Artık son turdayız. Sonrasında referandum gelecek önümüze. CHP siyaset yapma şansını kavga yaparak tükettiği için MHP'nin ürettiği etkiyi üretmekten bile uzak. CHP sistemin değişimini etkileyemedi ama sistem değiştiğinde CHP'yi çok etkileyecek. CHP bu haliyle yeni sistemde iktidar yüzü göremez.
[Takvim, 18 Ocak 2017].