SETA > Yorum |
Bunlar da Atlantik Sızıntısı

Bunlar da Atlantik Sızıntısı

Ortada yeni bir sızıntı var. Mevcut küresel ve yerel karmaşada gözden kaçsa da, aslında boyutu okkalı bir sızıntı. Yer ise, bu kez Atlantik.

Panama sızıntıları Pasifik'ten tüm dünyaya yayılıp ortalığı dalgalandıralı bir ay oldu. Vergi sığınaklarına dair milyonlarca belgeyi ortalığa saçan skandal, malumunuz, Avrupa'dan Amerika'ya kıtalararası ve kolay kapanmayacak birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Şimdi ise ortada yeni bir sızıntı var. Mevcut küresel ve yerel karmaşada gözden kaçsa da, aslında boyutu okkalı bir sızıntı… Yer ise, bu kez Atlantik...

Daha önce de bu köşede ele aldığım üzere; ABD, Obama'nın mirası olarak anılacak bir küresel parsellemenin peşinde. Bu parsellemenin Pasifik ayağını Transpasifik Ortaklık TPP, Atlantik ayağını ise Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı TTIP yürütüyor. TPP'de ciddi ilerlemeler kaydedildiğini izlemekle birlikte, Nisan sonunda New York'ta 13. turunu atlatan TTIP müzakerelerinin kaç arpa boyu yol kat ettiğini ise sorgulamaktaydık.

Aslında tam bu noktada, bu iki girişimin ortak bir tarafı daha olduğunu belirtmek gerek. O da, görüşmelerin karanlık bir gizlilik içinde yürütülüyor olması ve bundan ötürü dünyanın tepkisini çekmesi…

GREENPEACE CÜRETİ
İşte TTIP protestocularından Greenpeace Hollanda da, merak ile tepki karışık bir güdüyle, yememiş içmemiş ve meseleyi tırnaklamaya karar vermiş. Sonucunda ise, işi ele geçirdiği gizli TTIP belgelerini kamuoyuna sızdırmaya kadar vardırdığına, geçtiğimiz günlerde şahit olduk. Greenpeace bu cüretin masumlaştırma açıklaması olarak ise, "ihtiyaç duyulan şeffaflığı sağlamak" ve "anlaşmanın bilgili bir tartışma zemini üzerinde yürümesini tetiklemek" gibi ifadeler kullanıyor.

Nitekim Greenpeace'e göre anlaşma, 800 milyonu aşkın ABD ve AB vatandaşı için ciddi tehditler taşıyor. Dünyanın TTIP'e yükselttiği sesin haklılığına dair ise örgüt, şunu ekliyor: "TTIP, insanlardan büyük şirketlere devasa bir güç transferidir". Zira iddialara göre anlaşma, temeline "şirketleri" oturtmak gibi bir bozuk niyet üzerine inşa ediliyor ve AB'nin zararlı ürünlere karşı uyguladığı önleyici ilkeleri zayıflatmayı amaçlıyor.

Suçlanan AB tarafı ise, şimdilik "so what?" modunda takılıyor ve sızan belgeler üzerine yaratılan skandalı anlamsızlaştırmak amacıyla, "sonuca henüz ulaşılmadı ki!" argümanını kullanıyor. Buradan hareketle de, tarafların anlaşmazlıkları olduğunu ortaya koyan belgeler için, "bu aşamada bundan tabii ne var?" diye karşılık veriyor. Ve bu doğrultuda, AB standartlarından taviz verileceğine dair suçlamaları yalanlarken, olayı "bir kaşık suda fırtına koparmak" olarak tanımlıyor. Anlaşmanın ABD kanadı ise, sızıntılı yorumların zihinleri yanlış yönlendirdiğini belirtiyor.

DÜZENLEYİCİ HEDEF
Aslında vurgulamak gerekir ki; TTIP sonrasındaki Atlantik dünyasına, gümrük mevzusundan öte, söz konusu düzenleyici uygulamalar damgasını vuracak. Bu bağlamda amaç, iki yakadaki standartları uyumlulaştırıp maliyetleri kısmak olarak tanımlansa da, bu, aslında küresel ticaret aktörlerine de bir dışlanma ya da mümkünse dönüşme zorunluluğu getirecek. Dolayısıyla TTIP, sadece ilgili tarafların topraklarında değil, dünyanın başka diyarlarında da endişe yaratıyor.

Şimdi merak edilen ise, bunca laneti üzerine çeken işbirliğinin, hele de sızıntı yaptıktan sonra hayatta kalabilme şansı. Burada ise, iki mesele var: İlki, ortaya çıkan ve zaten tahmin edilen anlaşmazlıkların ne derece törpülenebileceği. İkincisi ise, skandalın bu törpülenmeyi ne derece zorlaştıracağı…

Bu noktada her iki tarafın sözcüleri "gelir geçer" modunda olsalar da, Avrupa'da "benim suçum yok" demeye getiren bazı siyasilerden nein'lar non'lar duyulmaya başlandı bile. Endişelerin yoğunlaştığı eski kıtada, bu tür yaklaşımların en azından bir süreliğine, düğümleri sıkılaştıracağı görülüyor. Oysa ABD'nin acelesi var: Obama ofisi terk etmeden önce, bu işi nihayetlendirmek gerek. Zaten müzakerelerde verilen "yılsonu imza" öngörüsü de, bu meramı adresliyor. Dolayısıyla, kalan şu kısa sürede hem anlaşmazlıkları çözmek hem de bunu, nefretin arttığı bir ortamda yapmak, süreci hiç şüphesiz zorlaştıracak. Tabii ABD, olur da biraz geri çekilmezse…

BİZE NE?
Şimdi, olur mu olmaz mı, gecikir mi gecikmez mi derken, aslında konuyu bize getirmek istiyorum. Malumunuz, TTIP, Türkiye'yi de bir hayli ilgilendiriyor. Zira düzenleyici unsurların potansiyel yansımaları şöyle dursun, anlaşma hayata geçtiği takdirde Gümrük Birliği (GB) göbek bağımız nedeniyle rekabet dezavantajları ve türevleri kapımızı çalacak. Hatta fütursuzca, çat kapı girecek.

İşte bu nedenle de, hükümetin üzerinde çalıştığı GB güncellemesi, "3. ülkelerle yapılacak STA'lara otomatikman taraf olmamız" maddesi umuduna istinaden önem taşıyor. Lakin bunun da, TTIP için kalemler ele alınmadan yapılması gerek ki, anlamlı olsun. Zira TTIP'e sonradan müdahil olmamız ya da ABD ile bir STA imzalamamız, şimdilik daha uzak alternatifler…

Haliyle ne zamandır, yeni bir GB'ye mümkünse acilen ihtiyacımızın olduğunu konuşmaktaydık. Dolayısıyla da, yeni durumlar dâhilinde TTIP sürecinde herhangi bir aksama olması, Türkiye'yi de enterese etmiyor değil. Tabii bir yandan bizim de, skandaldı sızıntıydı demeden ilgili çalışmalara hız vermemiz gerektiği ortada.

Şiddetle umuyor ve diliyorum ki; vardığımız son nokta, bu tür kritik çalışmaları gölgelemez.

[Yenişafak, 6 Mayıs 2016].