BATI’DAKÄ° çoÄŸulculuk tartışmalarının 11 Eylül’den sonra yeni bir boyut kazanacağına ve bu saldırıların ardından güvenlik merkezli yaklaşımların yükseliÅŸe geçeceÄŸine herkes kesin gözüyle bakıyordu. Fakat Avrupa ve Amerika’daki çoÄŸulculuk ve çok kültürlülük tartışmalarının Müslüman topluluklar üzerinden yapılıyor olması, yeni ve endiÅŸe verici bir eÄŸilime iÅŸaret ediyor
BirleÅŸmiÅŸ Milletler Ä°nsan Hakları Komisyonu BaÅŸkanı Louis Arbour, geçtiÄŸimiz ay bir açıklama yaptı ve Avrupa ülkelerinde Müslüman topluluklara karşı ayrımcılık ve ırkçılık eylemlerinin arttığını söyledi. Senegalli Doudou Diene’nin hazırladığı rapora atıfta bulunan Arbour, tedbir alınmazsa Ä°slam ve Müslüman karşıtı eylemlerin giderek artacağından endiÅŸe duyduÄŸunu ifade ediyor. Bu geliÅŸmelere dikkat çeken Kanadalı filozof ve siyaset bilimci Charles Taylor, 17 Eylül 2007 tarihli Guardian gazetesinde yayımlanan ve Açık GörüÅŸ’ün ilk sayısında yer verilen ‘The Collapse of Tolerance’ baÅŸlıklı yazısında, hoÅŸgörü ve çok kültürlülüÄŸün giderek taraftar kaybettiÄŸini ve tartışmanın yeni bir mecraya doÄŸru ilerlediÄŸini kaydetti. Taylor’a göre hoÅŸgörüsüzlüÄŸün hızla yayılmasının arkasında Ä°slam ve Müslüman topluluklara karşı geliÅŸtirilen dışlayıcı ve ırkçı tutumların büyük payı var. Bu tutumun bazı çevrelerde giderek normal ve rutin bir ÅŸey olarak görülmesi, sadece Müslümanlara karşı ayrımcılığın yayılması anlamına gelmiyor. Bu aynı zamanda çok kültürlülük tartışmalarının sınırının Müslüman topluluklar üzerinden çizilmeye baÅŸlandığının iÅŸaretlerini veriyor. 11 Eylül’den önce de vardı Ä°slam dinine ve Batı ülkelerinde yaÅŸayan Müslüman topluluklara yönelik ırkçı ve ayrımcı tutumlar için bir müddettir Ä°slamofobi kelimesi kullanılıyor. Yani Ä°slam ve Müslüman korkusu. Ä°ngiltere’de hazırlanan ve 1997’de dönemin Ä°çiÅŸleri Bakanı Jack Straw tarafından kamuoyuna duyurulan Runneymede Rapor’u Ä°slamofobi’yi ‘Ä°slam’a ve Müslümanlara karşı korku, nefret ve düÅŸmanlık içeren ve Müslümanlara olumsuz ve aÅŸağılayıcı stereotipler ve inançlar atfeden kapalı görüÅŸler’ olarak tanımlamıştı. Rapora göre Ä°slamofobi ‘Müslümanlara yönelik temelsiz bir korku ve nefret içeren bir dünya görüÅŸüne dayanmakta ve genellikle dışlama ve ayrımcılık eylemleriyle sonuçlanmaktadır’. Ä°slamofobi’nin 11 Eylül’den çok önceye gittiÄŸi açık. Ä°slam-Batı iliÅŸkilerinin uzun tarihi boyunca Endülüs ve tercüme hareketleri gibi ortak yaÅŸama tecrübelerinin yanı sıra öfke, nefret, ayrımcılık, iftira, ırkçılık, karalama gibi tutumların yaygın olduÄŸunu biliyoruz. Bu tutumların modern dönemde yeniden yaygınlık kazanmasına tarihin rövanşı olarak bakılabilir. Fakat sorun ÅŸurada: Modern toplumların farklılık ve çoÄŸulculuÄŸu kucaklama iddiası karşısında ırkçı uygulamaların güvenlik, göç, entegrasyon, kültürel muhafazakarlık, Batı’nın öz kimliÄŸine sahip çıkmak vs. adına meÅŸrulaÅŸtırılması ve adeta teÅŸvik edilmesi, hiç bir siyasi ve ahlaki deÄŸerle izah edilecek türden deÄŸil. Buradaki tutarsızlık, gücü elinde bulunduran ülkelerin küreselleÅŸme yorumuna benziyor: Bütün pazar kapıları açılsın, ben her yerde kendi malımı satayım ama sonuçlarına benden çok siz katlanın! ÇoÄŸulculuk tartışmasına bu ÅŸekilde baÅŸladığınızda, kimin dini, kimin seküler, kimin siyasi argümanlarla konuÅŸtuÄŸu birbirine karışıyor. ÖrneÄŸin, Müslümanlar söz konusu olduÄŸunda Katolik dünyasının ruhani lideri Papa 16. Benedikt’in Avrupalı kimliÄŸi Hıristiyan kimliÄŸinin önüne geçiyor. Papa, Ä°slam’in Avrupa’da yayılmasına, Katolik Kilisesi’ni koruma güdüsünden çok Avrupa medeniyetinin ‘Yahudi-Hıristiyan ve aydınlanmacı’ kimliÄŸini muhafaza etme güdüsüyle karşı çıkıyor. Türkiye’nin AB üyeliÄŸine karşı çıkmasının temelindede bu tutum yatıyor. Irkçılığın yeni türleri Tam da bu noktada Ä°slamofobi, 18 ve 19. Yüzyıl ırkçılığının modern versiyonu olarak karşımıza çıkıyor. Biyolojik ırkçılığın yerini bugün kültürel, etnik ve dini ırkçılık almış durumda. Siyahlara yönelik ırkçı ayrımcılık ABD baÅŸta olmak üzere pek çok ülkede yaÅŸanıyor. Etnik milliyetçiliÄŸin hedefi haline gelen Araplar ve Asyalılar pek çok yerde potansiyel suçlu muamelesi görüyor. Genel manada Müslüman birey ve topluluklar söz konusu olduÄŸunda ise etnik, kültürel ve dini ırkçılığın tüm tonları bir araya geliyor. Müslüman bir Arap aynı anda hem etnik, hem ırksal, hem kültürel, hem de dinsel ayrımcılığa maruz kalıyor. Ä°slamofobi’nin derin bir ırkçılığa dönüÅŸmesi, bütün bu unsurların aynı anda bir araya gelip bir zihinsel blok oluÅŸturmasından kaynaklanıyor. Bugün onlarca kurum, kiÅŸi, araÅŸtırma merkezi, televizyon, gazete, roman, web sayfası, siyasetçi ve din adamı tarafından inÅŸa edilen ve yayılan küresel Ä°slam imajı, bir tarafta ırkçılığın ulaÅŸtığı boyutları ele verirken, öte tarafta çoÄŸulculuk tartışmalarının dayandığı sınırları gösteriyor. Her gün yeniden üretilen ve yeni nüanslarla kamuoyuna sunulan bu algıya göre dünyadaki bütün kanlı çatışmalar Müslüman ülkelerinde meydana geliyor. Dünyada kadınlar en fazla Ä°slam toplumlarında ayrımcılığa ve haksızlığa uÄŸruyor. Bu yüzden de en çok Müslüman kadınların kurtarılmaya ihtiyacı var. Dünyadaki en büyük insan hakları ihlalleri Ä°slam ülkelerinde oluyor. Oysa rakamlar, bu iddiaların çoÄŸunu yalanlıyor. Afrika, Asya ve Latin Amerika’da yüz binlerce insan hunharca ve trajik bir ÅŸekilde hayatını kaybetti, kaybediyor. Dünyada ‘kurtarılmayı bekleyen’ sadece Afganlı ve Iraklı kadınlar deÄŸil. Kötü yönetim, yolsuzluk, uyuÅŸturucu, kaçak iÅŸçi, çocuk iÅŸçiliÄŸi, gelir dağılımı adaletsizliÄŸi, fakirlik, yasadışı göçmenler, mafya ve karteller, baskı, ÅŸiddet, terörizm dünyanın hemen her yerinde rastladığımız küresel sorunlar. Kısacası tablo, bize aktarıldığı gibi deÄŸil. Müslüman ülkelerin durumlarının iyi olduÄŸunu söylemek, kendimizi kandırmak olur. Fakat sorun, bu meselelerin öncelikle din ve kültür temelli sorunlar olarak ortaya konması ve bunlar üzerinden bir Ä°slam ve Müslüman tipolojisinin üretilmesi. ‘Kültürcü’ argümanların beslediÄŸi bu algılar, Müslüman birey ve toplumları dini ve kültürel deÄŸerlerinden dolayı geri, aÅŸağı, vs. gösteriyor. Bu yaklaşımın dinsel ırkçılıkla iç içe geçtiÄŸi yer burası. Kültürel ırkçılık Öte yandan baÅŸarı hikayelerinden hiç kimse bahsetmediÄŸi gibi, baÅŸarılı Müslüman bireylerle Ä°slam geleneÄŸinin pozitif katkıları arasında bir irtibat da kurulmuyor. Bunun onlarca örneÄŸi var ama yakın zamandan ikisine kısaca bakalım: AnuÅŸe Ensari ve Muhammad Yunus. Ä°ran doÄŸumlu olan ve Amerika’da baÅŸarılı bir iÅŸ kadını olan AnuÅŸe Ensari, geçen yaz uzaya yolculuk yapan ilk Müslüman ve ilk kadın unvanını kazandı. Bu olaÄŸanüstü yolculuk, önemli bir hadise olarak tartışıldı. Fakat hiç kimse Ensari’nin Ä°ranlı ve Müslüman oluÅŸu üzerine bir ÅŸey söylemedi. Acaba AnuÅŸe Ensari, yetiÅŸtiÄŸi kültürün, dinlediÄŸi hikayelerin, geleneksel Ä°slam kozmolojisinin, Fars ÅŸiirinin etkisiyle bu yolculuÄŸu arzu etmiÅŸ olamaz mı? Bir diÄŸer örnek, geçtiÄŸimiz yıl Nobel Barış Ödülü’nü alan BangladeÅŸli Muhammed Yunus. Kendi imkanlarıyla dünya çapında bir banker haline gelen Yunus, fakir ailelere verdiÄŸi küçük kredilerle büyük bir baÅŸarı hikayesine imza attı. Ödülün Muhammed Yunus’a verilmiÅŸ olması, takdire ÅŸayan bir tavır. Fakat tıpkı AnuÅŸe Ensari gibi, Muhammed Yunus’un da Müslüman ve BangladeÅŸli oluÅŸunun bu ödülü kazanmasındaki olumlu etkisi üzerinde durulmadı. Sözümona Ä°slam, OrtadoÄŸu ve terör uzmanları, dünya çapında baÅŸarılara imza atan bu kiÅŸilerin dini ve kültürel kimliklerini nasıl tahlil ediyorlar acaba? Bu tür baÅŸarı hikayeleri, Ä°slam üzerinden yapılan çoÄŸulculuk tartışmalarının neresinde duruyor? Bu zihinsel blokları kırmaya çalışan ve ırkçılığın her türünü tereddütsüz reddeden pek çok Batılı düÅŸünür var. Bu aydınların çoÄŸulculuk tartışmalarına yaptığı katkıları takdir etmek ve yaygınlaÅŸtırmak gerekiyor. Müslüman dünyadaki Batı algısının ürettiÄŸi kalıplar, en az Batı’daki kalıplar kadar hak ve hakkaniyetten uzak. Bu algı hatalarından dolayı Müslüman aydınlar ve topluluklar, Batı’daki muadillerinin yürüttüÄŸü çoÄŸulculuk tartışmalarına etkin ve yapıcı bir ÅŸekilde katılmıyorlar. Oysa gerçekçi çoÄŸulculuk tartışması, ancak herkesin ‘kurucu aktör’ ve eÅŸit muhatap olarak kabul edildiÄŸi bir baÄŸlamda mümkün olabilir. Örtülü ve sofistike ırkçılık tutumlarının reddedilmesi, bu tartışmanın selameti açısından hayati öneme sahip. Bu noktada Türkiye’ye de büyük roller düÅŸüyor. Avrupa’da yaÅŸayan Müslüman topluluklar ve Türkler uzun bir süredir ırkçı ayrımcılıkla karşı karşıyalar. Ä°spanya’yla beraber ‘Medeniyetler Ä°ttifakı’ giriÅŸiminin öncülüÄŸünü yapan Türkiye, Ä°slamofobi ve ‘Türko-fobi’ye karşı mücadelede en ön safta yer almak durumunda. Aksi halde çoÄŸulculuk tartışmalarının ve politikalarının nesnesi olmaktan kurtulmamız mümkün olmayacak. AÇIK GÖRÜÅž - 29.10.2007Batının yeni ırkçılık modeli Ä°slamofobi
BATI’DAKÄ° çoÄŸulculuk tartışmalarının 11 Eylül’den sonra yeni bir boyut kazanacağına ve bu saldırıların ardından güvenlik merkezli yaklaşımların yükseliÅŸe geçeceÄŸine herkes kesin gözüyle bakıyordu. Fakat Avrupa ve Amerika’daki çoÄŸulculuk ve çok kültürlülük tartışmalarının Müslüman topluluklar üzerinden yapılıyor olması, yeni ve endiÅŸe verici bir eÄŸilime iÅŸaret ediyor
PaylaÅŸ
Etiketler »
İlgili Yazılar