Demirtaş Brüksel'e gitti. Hürriyet'inden Zaman'ına, Cumhuriyet'inden Radikal'ine HDP destekçisi medya bu seyahati "barış umudu" diye haberleştirdi.
"Çözüm arayışında Brüksel umudu" diye başlık attı bir gazete. Demirtaş'ın "ani bir kararla yurtdışına gittiği", KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar ve Kongra-Gel Eş Başkanı Remzi Kartal ile bir araya gelmesinin beklendiği" ifade edildi haberde.
Haberlerin vurgusu ortaktı. "Demirtaş'ın görüşmeleri sonunda önemli gelişmeler bekleniyor." Bize de heyecanlanmak düştü tabii. Güzel haberleri beklemeye koyulduk.
***
Ne var ki Demirtaş bu gezide "umuda dair" bir şey elde edemedi. Bu durumda "Demirtaş Brüksel'den Eli Boş Döndü" diye haber yapılmaz elbette. Burası Norveç mi? Sorumlu habercilik diye bir şey var.
İşte bu nedenlerle haberler benzer başlıklarla çıktı: "Demirtaş, Aydar ve Kartal ile görüştü: 'KCK önce Öcalan ile görüşelim' dedi."
Umut bize bu kadar mı uzak dostlar? Meğer KCK'lı Aydar ve Kongra-Gel'li Kartal Demirtaş'a taleplerini iletmişler. Neler dememişler ki?
"KCK'nın öncelikle İmralı'da bulunan Abdullah Öcalan ile görüşme olmadan karar almayacağını, ne ateşkesin bozulması, ne de yeniden silahların susturulmasının konuşulamayacağını bildirmişler. 28 Şubat Dolmabahçe mutabakatına bağlı olduklarını, karşılıklı ateşkes olmasını, Öcalan'ın cezaevi şartlarının değiştirilmesini ve gözlemci heyetin oluşturularak İmralı'da müzakerelere başlanmasını" istemişler. Bir de eklemişler. Ateşkesi önce devlet bozdu, biz de misilleme yaptık. Daha dün "bebek katili" demeden söze giremeyen, "kanlı terör örgütü" lafını diline pelesenk etmiş anlı şanlı "Türk medyası" şimdilerde PKK'nın propaganda makinesi gibi çalıştığı için bu sözleri hakikatin resmi diye yansıtmayı tercih etmiş.
Bahsettiğim haberden saatler sonra aynı görüşmeye ilişkin bir başka haber daha patladı. Meğer Demirtaş da devletin mesajlarını iletmiş KCK'ya. Medyamız açığa çıkan negatif imajı dengelemek üzere derhal devreye girdi. Kendilerince "sadece mesaj almadı, mesaj da verdi" demiş oldular.
***
PKK ve bütün bileşenleri iki şeyin derdinde. Sıkışmışlıklarını gizlemek ve ABD'yi ve Avrupa'yı yanlarına çekmek. Türkiye devletine karşı yürüttükleri savaşı meşrulaştırabilecekleri bir zeminleri yok. O nedenle önce komik bahaneler öne sürdüler. Ardından ayrılıkçılık taleplerini daha önce olmadığı denli net ifade etmek zorunda kaldılar.
Ne dedi KCK Eşbaşkanı Bese Hozat? "Öcalan serbest kalmadan ve Kürtlere özerklik verilmeden silah bırakmayız." Bu sözler ortada iken Brüksel'deki KCK'lıların söyledikleri ciddiye alınır şeyler mi Allah aşkına?
Öcalan'la görüşme olmuyor muydu? Bugün "Dolmabahçe mutabakatı" diye kutsanan şeyi Kandil de KCK da o gün küçümsüyordu. Ki ayrıca ortada bir mutabakat olmadığını da bal gibi biliyorlardı. Karşılıklı ateşkes varken bile 1 yıl içinde defalarca "silah sıkarız" diye tehditler savrulmadı mı?
Brüksel çıkarmasının hedefi, bugüne dek PKK'nın çizgisinden milim sapmamış Demirtaş'ı Avrupa nazarında ve Türkiye kamuoyunda barış güvercini olarak sunmak. Sonraki aşama ise, ABD'ye satış aşaması...
***
Ne diyor John Steinbeck Fareler ve İnsanlar'da: "Kötülük olsun diye yapmadı bunu. Hep kötü şeyler yaptı şimdiye kadar, ama hiçbirini bilerek, kötülük olsun diye yapmadı" Bir katilin arkadaşına tam da böyle konuşmak yaraşmaz mı?
[Sabah, 8 Ağustos 2015]