SETA 26 Haziran'da gerçekleştirdiği Türkiye-Azerbaycan ilişkileri çalıştayı ile bir ilke daha imza attı. Azerbaycan'dan 30'a yakın akademisyen, milletvekili, devlet adamı ve gazeteci Türk meslektaşları ile toplantıda bir araya geldi. Türkiye-Azerbaycan ilişkileri enine boyuna masaya yatırıldı. Nisan 2009'da iki ülke arasında zirve yapan "kriz" tüm yönleriyle tartışıldı.
Toplantının basına açık bölümünde Başbakanlık Başdanışmanı Savaş Barkçın, Kafkasya'yı mitolojiden üç kuşa göndermeyle tasvir etti. Hüma kuşu devlet geleneğini, Simurg çeşitliliği, zümrüt-ü anka ise çözülemeyen sorunları sembolize ediyor. Kafkasya coğrafyası etnik ve dilsel çoğulculuğa, güçlü devlet geleneğine ve aynı ölçekte ciddi meydan okumalara ev sahipliği yapıyor.
Bu zorlu coğrafyanın birbiriyle sorunu olmayan iki ülkesi denildiğinde akla Türkiye ve Azerbaycan gelmekteydi. Ancak geçtiğimiz Mart ve Nisan aylarında iki ülke medyasında yer alan yorumlar tersine bir izlenim oluşturdu. Azerbaycan medyasında Türkiye'yi Ermenistan'la yakınlaşmak ve Azeri çıkarlarını göz ardı etmekle, Türk medyasında ise Azerbaycan'ı Türkiye'nin bölge politikasını esir almakla itham eden yazılar yer aldı.
Başbakan Erdoğan bir siyasetçi refleksi ile "krizin" oluşturduğu riski minimize etti. Azerbaycan tarafını rahatlatan Karabağ'da Ermeni işgali bitmeden sınırın açılmayacağı mesajını verdi. Her ne kadar "şüphe" devam etse de, kriz sona ermiş gibi.
Kriz ile Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin ne kadar kötüleşebileceği test edildi. Her ne kadar kriz aşılsa da, iz bırakacak gibi gözüküyor. Öte yandan, krizi fırsata çevirmek tarafların elinde. Türkiye ve Azerbaycan'da hem devlet katında, hem de toplumsal düzeyde benzer bir krizin tekrarlanmaması için çaba harcanması yönünde güçlü irade var.
Tek millet, iki devlet... Tek millet, iki devlet sloganı sembolik olarak önemli. İki ülke arasında karşılıklı iyi ilişkilere sahip olma eğilimini özetliyor. Ancak krizle ortaya çıkan gerçek iki ülke arasındaki ilişkilerin yapısal özelliklerinin kurgulanmadığı, birbirini anlama problemleri olduğu ve bir kriz yönetim mekanizmasının olmadığı.
Krizin Türk kamuoyuna en önemli katkısı Karabağ sorununun Azerbaycan için ne anlama geldiğinin anlaşılması. Azerbaycan açısından Dağlık Karabağ'ın işgali toprak bütünlüğünü ve varlığını sürdürme sorunu. Azerbaycan'da ise Türk dış politikasının Soğuk Savaş parametreleri ile okunduğu ortaya çıktı. Artık daha geniş bir kesim Türkiye'nin bağımsız ve bölge aktörlerini önceleyen bir politika izlediği kanaatinde. İki ülke arasında imzalanan çok sayıda anlaşma, devlet politikalarının ve siyasal önceliklerin anlaşılması için yeterli olmamış.
İki toplum birbirinin sanatını, kültürünü ve edebiyatını bilmiyor. Televizyon yayınları tanıtım aracı olarak kullanılamıyor, sadece popüler kültürü yaygınlaştırıyor.
İki devlet, bir millet algılamasına, ayakları yere basan bir stratejik ortaklığın eklenmesi gerekiyor. Ortak stratejik planlama ve politika geliştirme mekanizmaları hızla oluşmalı. Sivil toplum, üniversite ve medya diyaloguna ihtiyaç var. Türkiye ve Azerbaycan arasında mal ve hizmet dolaşımını kolaylaştıracak önlemler alınmalı. İşe karşılıklı vizenin kaldırılması ile başlanabilir.
Stratejik ortaklık, her iki ülkenin karşılıklı beklentilerinin gerçekleşmesini sağlamanın yanı sıra, bağımsız bir hareket alanının oluşmasını engellememeli. İki ülke arasındaki ilişkilerin aynı zamanda bölgesel ve uluslararası boyutları olduğu unutulmamalı. Zor bir bölgede, enerji güvenliği gibi uluslararası ilişkilerin dikenli alanlarında manevra yapma zorunluluğu var. Hem içeriden, hem de dışarıdan ilişkileri manipüle etmek ve yönlendirmek isteyen aktörler dikkatle izlenmeli.
Kafkasya'da statükoyu devam ettirme imkânı yok. Mevcut siyasal ve toplumsal iradeye, iyi bir planlama ve karşılıklı güven boyutunun eklenmesi ilişkileri krizden koruyabilir. Daha önemlisi Türkiye- Azerbaycan stratejik ortaklığı bölgenin yeni yapılanmasına iki ülkenin lehine olacak şekilde yön verebilir.