Avusturya’da 15 Ekim’de yapılan seçimlerde yüzde 26 oy alan aşırı sağcı ve yabancı karşıtı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) yedi hafta süren koalisyon görüşmelerinin ardından merkez sağın temsilcisi Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ile bir koalisyon hükûmeti kurma konusunda anlaştı. İki partinin sunduğu kabine listesi Yeşiller Partisi’nden Alexander Van der Bellen tarafından kabul edildi ve hükûmet göreve başladı. ÖVP lideri Sebastian Kurz Başbakan olurken FPÖ lideri Heinz-Christian Strache Başbakan Yardımcısı ve Spor Bakanı oldu. AB, mülteci ve İslam karşıtı söylemleriyle bilinen FPÖ, dışişleri, içişleri ve savunma gibi önemli bakanlıkları da elde etti.
Aşırı sağcı ve ırkçı söylemlere sahip bir partinin Avusturya gibi, “demokrasi” ve “insan hakları” kavramları üzerinden sürekli olarak başka ülkelere ders vermeye çalışan bir ülkede iktidara ortak olması ne anlama geliyor?
Avrupa Birliği, üyelerinden birinde yabancı düşmanı, AB üyeliğinden ayrılmayı savunan ve Müslüman karşıtı bir partinin iktidara ortak olmasını nasıl karşılayacak?
Bu soruların cevabı basit aslında...
Fransa, Almanya, İtalya ve Belçika gibi AB ülkelerinde de aşırı sağcı ve AB karşıtı partiler seçimlerde oldukça yüksek oy alıyorlar. Ancak bu ülkelerde bu partiler şimdiye kadar iktidardan uzak tutulmaya çalışıldı. Avusturya örneği, artık bu tür ırkçı partilerin Avrupa’nın bir gerçeği olduğunun kabul edildiği anlamına geliyor. Brüksel ve diğer AB başkentlerinden “gelmeyen” tepkilere bakıldığında artık bu partilerin iktidara ortak olmasına karşı çıkılmadığı anlaşılıyor.
1999 yılında ırkçı FPÖ, Jörg Haider liderliğinde girdiği genel seçimlerde ikinci parti olmasının ardından ÖVP ile bir koalisyon hükûmeti kurduğunda, diğer AB ülkeleri çok sert tepki göstermiş ve Avusturya ile diplomatik ve siyasi ilişkileri geçici olarak askıya almışlardı. Şimdi bu tür tepkilerin gelmemesi Avrupa siyasetinde aşırı sağın geldiği aşamayı gösteriyor.
Avusturya’daki ırkçı FPÖ’nün iktidarına karşı çıkılmaması diğer ülkelerdeki aşırı sağ seçmene de heyecan verecektir kuşkusuz. Bu gelişmeyle birlikte artık diğer AB ülkelerinde de bu tür partilerin iktidara ortak olması ve hatta tek başına hükûmet kurmalarının yolu açılmıştır. Bu, Avrupa’da son dönemde yaşanan “aşırı sağın yükselişinin” bir tür ara zirvesidir ve bu gidişle yeni zirveler de söz konusu olacaktır.
Peki, nedir FPÖ iktidarını Avrupa ve dünya için tehlikeli yapan?
Partinin lideri Heinz-Christian Strache’nin söylemlerine bakıldığında bu tehlike açık bir şekilde görülür.
Strache, İslam’ı Avusturya’ya ait görmüyor. Yani ülkede yaşayan yaklaşık 700.000 Müslüman’ı Avusturya’nın parçası olarak kabul etmiyor. Büyük çoğunluğu uzun zamandır Avusturya’da yaşayan bu Müslümanların FPÖ liderini memnun etmek için dinlerini mi yoksa ülkelerini mi terk etmeleri konusunda Strache’nin ne düşündüğünü ise Türklere yaptığı “Avusturya’yı terk etmeleri” çağrısından anlıyoruz.
Strache, İsviçre’de olduğu gibi Avusturya’da da minarelerin yasaklanmasını istiyor.
Kamu kurumlarında ve okullarda başörtüsünün yasaklanmasını talep eden Strache, İslamcılığın “21. Yüzyılın faşizmi” olduğunu ve bu ideolojinin sembollerinin camiler ve minareler olduğunu söyleyerek İslam’a ve Müslümanlara hakaret ediyor.
Keskin bir mülteci karşıtı olan Strache, Avusturya’ya yönelik mülteci dalgasını “işgal” olarak nitelendiriyor.
Avusturya’nın AB üyeliğinden ayrılmasını (Öxit) isteyen Strache, ÖVP ile girdiği koalisyon gereği bu talebinde taviz vermek zorunda kaldı. Yani koalisyon ortağı olarak AB üyeliğinden ayrılma konusunda ısrarcı olmayacağını kabul etti.
FPÖ kontenjanından dışişleri bakanı olan, ancak bu partinin dışarıdan bu bakanlık için aday gösterdiği Dışişleri Bakanı Karin Kneissl de, Arap Devrimleri sürecinde isyan eden genç Arap erkeklerin “iş sahibi olmadıkları için evlenemediklerinden dolayı isyan çıkardıklarını” söyleyip bu isyanları “testosteron hormonuna” bağlayacak kadar ilginç bir kişiliğe sahip.
Açık bir şekilde Müslüman, yabancı ve mülteci karşıtı söylemleriyle halkın bu alanlardaki korkularını kaşıyan ve bundan oy devşirip iktidara ortak olan FPÖ’nün koalisyon ortağı merkez sağ ÖVP’nin lideri Sebastian Kurz’un da benzer söylemlerde FPÖ lideri Strache ile yarıştığı hatırlanırsa, ÖVP-FPÖ koalisyon hükûmetinin kurulmasıyla Avusturya’nın Müslümanlar, yabancılar ve mülteciler için yaşanması daha da zorlaşan bir ülke olması konusunda önemli bir adım atılmış oldu.
[Türkiye, 20 Aralık 2017].