SETA > Yorum |
Avrupa'nın İki Yüzü

Avrupa'nın İki Yüzü

Avrupalı liderler topu yine taca atarak sorumluluktan kaçmak suretiyle aşırı sağcı argümanları sahiplendiler ve böylelikle Avrupa kalesini çevreleyen surları tam da aşırı sağcı, İslamofobik çevrelerin çağrılarına uygun bir şekilde daha da güçlendirmiş oldular.

BaÅŸta Ä°ngiltere olmak üzere Avrupa'dan geçtiÄŸimiz yıl yaklaşık yirmi milyon kiÅŸi ülkemizi ziyaret etti. Bu rakamlar güvenlik endiÅŸesi, ekonomik krizler gibi istisnai durumlar haricinde sürekli artmaktadır. O halde sormak gerekmez mi her yıl ülkemizi ziyaret eden milyonlarca Ä°ngiliz, Alman, Fransız ve diÄŸer Avrupalılar sevmedikleri insanların ülkesine neden gelir? Elbette her gelenin bu ülke insanına karşı nefret duyguları taşıdığı söylenemez fakat eÄŸer her yıl ülkemizdeki misafirperverliÄŸi yaÅŸayan bu kadar insan hiç dikkate alınmıyorlarsa ya bu insanların ülkelerindeki günlük siyasi dili etkileyecek bir ağırlıkları yok denecek kadar azdır ya da aşırı saÄŸ ile merkez güçler el ele vermiÅŸler bu zehirli siyasal iklimi ülkenin "gerçek normali" haline getirmiÅŸtir. Ä°kincisinin halihazırda Avrupa'nın yeni gerçeÄŸi haline gelmesi de zaten birinci grubu oluÅŸturan mutedil insanların toplumsal hayatta iyice marjinalleÅŸtirilmesi ile el ele giden bir süreçtir. Daha önceleri Almanya ve Avusturya'dan alışık olduÄŸumuz Türkiye üzerinden içerdeki siyasal hesapların kapatılması uygulamasına en son Ä°ngiltere de dahil oldu. Brexit olarak adlandırılan ve Ä°ngiltere'nin Avrupa BirliÄŸi'nde (AB) kalıp kalmayacağının oylanacağı referandumun ana konularından biri de Türkiye ve AB-Türkiye iliÅŸkileri oldu. Konuyu ilk olarak Brexit'i yani Ä°ngiltere'nin AB'den ayrılmasını savunanların gündeme getirmesiyle bir anda tartışmanın gündemi, Ä°ngiltere'nin AB'deki konumu olmaktan çıkmış ve referandum adeta Türkiye AB'ye girsin mi girmesin mi oylamasına dönüÅŸtü. Bu noktada konuyu gündeme getiren aşırı saÄŸcı UKIP partisi ile dünyanın belki de en kozmopolit ÅŸehri olan Londra'nın eski Belediye BaÅŸkanı Boris Johnson ve Adalet Bakanı Michael Gove'un tutumunu Avrupa'nın diÄŸer ülkelerinde de görmeye alıştığımız standart tavır olarak deÄŸerlendirmek mümkünse de BaÅŸbakan David Cameron'ın Brexit yandaÅŸlarına cevap olmak üzere kullandığı "Türkiye bugünkü ilerleme hızıyla 3000 yılı civarında AB'ye üye olur" argümanı meselenin bu kadar basit olmadığını ortaya koymaktadır. Cameron'ın taktiksel olarak seçmenlerin AB'de kalmaları yönünde oy kullanmalarını amaçlamakta olduÄŸu düÅŸünülmekte ise de bu ifadeler, Avrupa çapında giderek artan Türkiye düÅŸmanlığı ve Müslüman karşıtlığının genel kabul olduÄŸunu gösteriyor. Özellikle Almanya, Fransa ve Ä°ngiltere gibi AB'nin önde gelen ülkelerinde gözlemlendiÄŸi gibi Türkiye'nin ve Müslümanların ötekileÅŸtirilmesi artık merkez partilere kadar ulaÅŸmış durumda. Daha doÄŸru bir ifade ile, söylenmesi gereken Avrupa'daki merkez güçlerin giderek aşırı saÄŸa kaydıkları gerçeÄŸidir. Bu durumu Avrupa'nın mülteci krizinde de müÅŸahede etme imkanı bulduk. Avrupalı liderler uzun zaman boyunca mültecileri ne yapacaklarını bilemediler. Ä°ÅŸin üstesinden gelmek bir yana "Avrupa BirliÄŸi" ifadesindeki "Birlik" kısmının pratikte olmadığının yeni bir tescili anlamına da gelen gerçekle yüzleÅŸmelerine ramak kalmıştı ki Türkiye'yi keÅŸfettiler. Uzun yıllar iliÅŸkileri adeta dondurmuÅŸ olmalarına ve yakın gelecekte de herhangi bir ilerleme öngörmemiÅŸ olmalarına raÄŸmen Türkiye'ye el açarak sorunu çözmesi için adeta yalvardılar. Bu minvalde yapılan sayısız görüÅŸmeler sonunda, ana hatlarıyla Türkiye'nin AB'ye üyelik perspektifini yeniden canlandırmak ve mülteciler için harcanmak üzere altı milyar avro ekonomik destek sözü verdiler. Son tahlilde Avrupalı liderler topu yine taca atarak sorumluluktan kaçmak suretiyle aşırı saÄŸcı argümanları sahiplendiler ve böylelikle Avrupa kalesini çevreleyen surları tam da aşırı saÄŸcı, Ä°slamofobik çevrelerin çaÄŸrılarına uygun bir ÅŸekilde daha da güçlendirmiÅŸ oldular. Tüm bunları da göz göre göre ulusal, AB ve uluslararası tüm sözleÅŸme ve hukuksal düzenlemelerin hilafına gerçekleÅŸtirdiler. Ä°ngiliz sömürgeciliÄŸini çok yakından tanıyan Mahatma Gandhi, kendisine "Batı medeniyeti hakkında ne düÅŸünüyorsunuz?" ÅŸeklinde bir soru yöneltildiÄŸinde onun, "Batı medeniyeti mi? Çok iyi bir fikir!" cevabını verdiÄŸi söylenir. Asıl soru ise bir fikir olmaktan öteye geçemeyen bir AB'nin Türkiye ve Müslümanları "öteki" olarak araçsallaÅŸtırarak kendisini kuvveden fiile geçirme amaçlı her türlü manevrasına karşı koymak isteyip istemediÄŸimizdir.

[Sabah Perspektif, 25 Haziran 2016]