Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün Doğu Akdeniz konusu üzerinden 10-11 Aralık'ta Türkiye'ye olası yaptırımları konuşacak AB liderlerine mesaj verdi.
AB'yi içine düştüğü "stratejik körlükten kurtulmaya" ve Yunanistan ile Rum Kesiminin birliği "bir koç başı olarak kullanmasına müsaade etmemeye" çağırdı. Erdoğan'ın bu çağrısı da çözüm için "Doğu Akdeniz'e kıyıdaş tüm bölge ülkelerinin ve Kıbrıs Türklerinin de yer alacağı bir konferans düzenlenmesi" önerisi de yeni değil.
Erdoğan, AB'nin Fransa ve Yunanistan'ın tek taraflı taleplerine dayalı bir yaklaşımla Türkiye politikasını belirlemesinin sorunlarına çok farklı düzlemde işaret ediyor. Hatta Fransız Cumhurbaşkanı Macron'a yönelttiği sert eleştirilerle Türkiye ile AB arasında kurulan hatalı denklemi değiştirmeye çalışıyor. Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Ege ve mülteci konularında Ankara ile Brüksel arasında "sıfır toplamlı oyun" olmadığını aksine "kazan-kazan" yaklaşımının uzun vadeli ortak çıkarlara hizmet edeceğini savunuyor.
"Yerimiz Avrupa" diyen Erdoğan'ın bu çağrısına AB liderlerinin Perşembe-Cuma günlerinde ne cevap vereceği merak ediliyor. ABD Kongresinden S-400'lere ilişkin çıkacak CAATSA yaptırımlarını Trump'ın mı Biden'ın mı imzalayacağı da konuşuluyor.
Avrupa, Biden yönetimini bekliyor
Beklentim, her iki yaptırım gündeminin de bazı maliyetlerle ancak Türkiye'yi Batı ittifakından uzaklaştırmayacak cevaplarla yönetilmesi. Ancak uzun vadede Erdoğan'ın önerdiği ve jeopolitik realitelere dayalı "kazankazan" anlayışının ağırlık kazanıp kazanamayacağı asıl kritik konu. AB Konseyi Başkanı Charles Michel,'in söylediği "kedi fare oyununun" son bulması için Batılı liderlerin "Türkiye faktörünü" bütün unsurlarıyla akılcı şekilde değerlendirebilmesi lazım. AB cenahı Biden Yönetiminin yeni Transatlantik ve Rusya politikasını belirlemesini, Türkiye'nin bu denklemdeki yerini görmek isteyecek. 20 Ocak'ta görevi devr almaya hazırlanan Biden Yönetimi ise henüz Türkiye politikasını şekillendirmedi.
Bu politikanın Ankara'nın Suriye ve Libya'dan Dağlık Karabağ'a kadar birçok krizde artan etkisini ve düzen kurmaya katkısını tanıyan bir yönde olması uzun vadeli olumlu sonuçlarda bulunur.
Ankara faktörü görmezden gelinirse…
Almanya Dışişleri Bakanı H. Maas'ın Biden Yönetimi ile Avrupa ve ABD'nin yeniden stratejik ortak olması gerektiğini vurgularken "Libya ya da Suriye'de olduğu gibi, Rusya ya da Türkiye tarafından doldurulan bir boşluk bırakmamalıyız" demesi stratejik körlüğün devam ettiğini gösteriyor. Türkiye'ye Rusya muamelesi yapmak, AB'nin içe kapanık ruh halinin devam edeceğini düşündürüyor.
Dahası, ABD ile AB'nin iş birliğinin Türkiye'ye karşı "sıfır toplamlı oyun" şeklinde tanımlanması riskine de işaret ediyor. Ayrıca, Türkiye'yi hem Avrupa'nın içinde hem de dışında görmek ciddi çelişkileri içeriyor.
AB üyesi olsun ya da olmasın, Türkiye, Avrupa'nın geleceğini şekillendirecek ülkelerden birisidir. Türkiye'nin Avrupa dışında tutulamayacağını görmek için sadece mülteci ve İslam karşıtlığı sorunları bile yeter.
Balkanlarda, Doğu Avrupa'da veya Kuzey Afrika'daki mevcut ve olası krizlerden bahsetmiyorum bile. Ya da Avrupa'nın kıtadaki Müslümanlar gerçekliğini de Türkiye'nin katkısı olmadan yönetemeyeceğine değinmiyorum bile. Bu sebeple, "Ankara faktörünü" ideolojik kampanyalarla baskılamak mümkün değil. Günümüz Türkiye'sinin kapasitesi, dinamizmi ve iddiaları ile örtüşmüyor. Erdoğan'ın tecrübeli liderliği ile yakından uzaktan buluşmuyor. AB başkentleri Erdoğan'ın "sıfır toplamlı oyun algısıyla yaklaşmayın" uyarısına kulak vermeli.
Güncel gerilimleri çözmenin ve uzun vadeli çıkarlara odaklanmanın tek yolu bu. Önümüzdeki dört yılın Ankara'ya ne gibi yeni fırsatlar getirebileceği üzerine düşünmek bu yolu bulmaya yardımcı olacaktır.
[Sabah, 8 Aralık 2020].