Kovid-19 ve ekonomik etkileriyle mücadeleyle birlikte, ABD'deki seçim sürecinin ardından Trump-Biden geçişinin de sürdüğü böylesi bir dönemde "dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması" olarak tanımlanan RCEP (Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık) imzalandı.
2012'den bu yana süren müzakere turları ve bakanlıklar seviyesinde yapılan görüşmelerin ardından geçtiğimiz hafta 37. ASEAN Liderler Zirvesi'nde RCEP anlaşmasında nihai imzalar atıldı. 10 ASEAN ülkesinin yanı sıra Çin, Avustralya, Güney Kore, Japonya ve Yeni Zelanda'nın da dahil olduğu RCEP, küresel GSYH'nin üçte birini ve 2,2 milyarlık bir nüfusu kapsıyor. Anlaşma ile birlikte tarifelerin kademeli olarak düşürülmesi, korumacılığın zayıflaması, karşılıklı yatırımların artması ve bölgede ticari malların serbest dolaşımı öngörülüyor. ABD ve Hindistan anlaşmada yer almıyor.
Hindistan en başından bu yana müzakerelere katılmış ancak hizmetler ve tarım sektörü ile ilgili çekinceleri nedeniyle 2019'da müzakerelerden çekilmişti. Hindistan'ın çekilme kararında ABD'nin etkili olması ihtimali de dile getirilen görüşler arasında yer alıyor. Hindistan'ın da dahil olması RCEP'nin kapasitesini ve kapsamını daha da genişletebilirdi. Ancak anlaşma kapıları henüz Hindistan'a tamamen kapatılmış değil.
Güvenlik-savunma ve ekonomi-ticaret çıkarlar ayrıştı
Anlaşmanın Trump-Biden geçiş döneminde imzalanması manidar bulunmakla birlikte, Asya'daki mevcut ilişkilerin çetrefilli durumu da gözler önüne seriliyor. Özellikle Avustralya ve Japonya gibi savunma-güvenlik alanlarında ABD tarafında pozisyon alan ve Çin'in bölgedeki asimetrik askeri varlığını güvenlik tehdidi olarak değerlendiren iki ülke bu anlaşmaya imza atabildi. Bu durum diğer yandan da Çin'in ve diğer ülkelerin meseleleri ayrıştırabilme kapasitelerine işaret etmektedir. Bu yolla bölge ülkeleri, uzun vadeli askeri tehdit gündemlerini devam ettirebilirken, doğrudan kısa vadeli ekonomik-ticari çıkarlarını da gözetmektedirler.
RCEP, Çin açısından bir ilk. Çin genellikle iki-taraflı ticaret anlaşmalarını tercih ederken, ilk defa bölgesel çok-taraflı bir anlaşmaya imza atmış oldu. Bu şekilde Batı'da çok taraflılığın zayıfladığı bir dönemde, Çin'in ve bölge ülkelerinin bu hamlesi Asya "yeniden" yükselirken önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Bununla birlikte Çin, Japonya ve Güney Kore'nin üçlü bir serbest ticaret anlaşması için 2012'den bu yana görüşmelere devam ettiği de hatırlatılmalı.
Ayrıca, RCEP'nin Çin'in "Kuşak ve Yol Girişimi" ile entegre olmasıyla kapasitesini artırabileceği de ifade ediliyor. Öte yandan bu anlaşmanın Çin'in Asya-Pasifik'teki bölgesel nüfuzunu artırma arayışının bir parçası olarak değerlendirilebileceği de not edilmeli.
ABD ve Avrupa dezavantajlı bir konuma düşebilir
RCEP, Obama'nın "Asia Pivot" stratejisinin önemli bir ayağı olan TPP'nin (Trans-Pacific Partnership) bir benzeri olarak görülebilir. Obama başkanlığı döneminde TPP'yi oldukça önemsiyordu ve ABD'nin böyle bir organizasyona liderlik etmemesi durumunda, kurallarını Çin'in belirleyeceği yeni bir denklemin oluşabileceği tehdidini vurguluyordu. Trump ABD başkanı seçildiğinde ilk iş olarak TPP'den çekilmişti ve oluşan boşluğu hali hazırda RCEP ile Çin doldurmuş görünüyor.
ABD ve Avrupa'nın anlaşma dışında kalması, şirketlerinin Asya-Pasifik bölgesinde rekabetçiliğini azaltacak ve dezavantajlı bir konuma düşürecektir. RCEP ile çoğunlukla bölgesel ekonomik bütünleşmenin ve bölgesel tedarik zincirlerinin güçlenmesi bekleniyor. Biden döneminde TPP'nin tekrar canlandırılıp canlandırılmayacağı ve anlaşmanın RCEP'e taraf ülkelerin parlamentolarındaki onay süreçleri önümüzdeki dönemde takip edilecek önemli konular arasında yer alacak.
Asya "yeniden" küresel ekonominin merkezi olurken
Anlaşma neticesinde, Çin hem geçiş dönemindeki Trump'ın korumacı politikalarına karşı bir "zafer" kazanmış, hem de ABD'nin dışarıda bırakıldığı bir ticaret ortaklığı ile bölgesel ekonomi-politik nüfuzunu tahkim etme stratejisinde yeni ve önemli bir adım atmış görünüyor. Japonya da özellikle otomotiv sanayiinde tarifelerin kaldırılmasıyla anlaşmaya taraf olan ülkeler arasında ekonomik açıdan en fazla avantaj sağlayabilecek ülke olarak öne çıkıyor.
RCEP öyle ya da böyle küresel ekonomik gücün Asya-Pasifik'e kaydığı söylemine yeni argümanlar ekleyecektir. Bu anlaşma ile birlikte önümüzdeki dönemde sadece ekonomik çıktıların değil, çok-taraflılığın, uluslararası kurumların etkinliğinin, ABD'nin bölgedeki girişimlerinin, Çin'in nüfuz arayışının, bölge ülkelerinin savunma-güvenlik gündemlerinin sıkça tartışıldığı yeni bir düzlem beklenmelidir.
[Sabah, 21 Kasım 2020].